PRİSONER (larry)

9. SILHOUETTE

"Zaaayyynn!"

Sesle birlikte aniden zıpladım.

"Ooo sen mi burdaydın?"

Garipçe mavi gözlü adamı süzdüm.

Ayakta duramaması ve sesine hakim olamamasından anlamıştım içkili olduğunu.

Eve girmek için can havliyle kapıyı açmaya çalışırken omuzumdan sertçe tuttu.

"Nereye?"

Sırtımın duvara çarpmasıyla yutkundum.

Elindeki sigaradan bir kez daha içine çekti ve bütün dumanı dudaklarıma yapışarak ağzıma doldurdu.

yorgun gözleri gözlerime bakıyordu.

"Sadece... kapıyı aç"

Sert olan bakışları ile karşı karşı kaldığımda kapıyı titreyerek açtım.

"Gir"

Emir verici ses tonundan ölesiye korkuyordum.

Hızla kapıyı kapatıp kilitledi.

"Bay Tomlinson?"

Yüzümü inceledi.

"Sadece konuşalım mı?"

Dediğimde kahkaha atmaya başladı.

"Konuşacağız belki benim tarzımla olacak ama konuşacağız"

Sadece adımlarımı geriye atmamla bir anda güçlü kolları bedenimi sardı.

"Seni ne kadar istediğim hakkında bir fikrin yok değil mi?"

Kendimi sadece sarhoş olmasıyla alakalı uyarıyordum.

saçlarımı tutup çekmesiyle tısladım.

"Yok değil mi?"

Tekrarladığında olumlu kafa salladım.

Dilim adeta tutulmuştu ve yüzüme yaklaşmaya başlamıştı.

Dudakları yanaklarımdan boynuma indiğinde tırnaklarımı güçlü omuzuna geçirdim.

"Seni istiyorum... seni çok istiyorum."

Kulağımdaki fısırtısı bittiğinde mavilerle bakışıyordum.

Orada boğulması güzel olan bir deniz vardı.

Elleri bedenimde dolaşırken nefesimi kontrol etmekte zorlanıyordum.

Dudakları dudaklarıma deydiğinde donup kalmıştım.

Bir eli saçlarımın içerisine sertçe daldığında karşılık vermeye başladım.

Aniden beni kucaklayıp altına aldığında üzerimdekinden kurtuldu.

Tekrar öpüşmeye başladığımızda her geçen dakikada daha fazla çıplak kaldığımı farkettim.

Yüzüme düşen bir tutam saçı parmak uçlarıyla hafifçe itekledi.

"Çok güzelsin.."

"Nefesimi kesecek kadar güzelsin"

Sessizce söylediğinde bir anda onu içimde hissettmemle çığlık attım.

"Şşt.."

Bir eli saçlarımı okşarken yüzü yüzüme yakındı.

Sertçe ve hızlı hareket ediyordu.