③┊ K İ ᗰ

514 95 22
                                    


Caddeler boyunca yanan ışıklar vardı, asflat üzerinde ilerleyen arabalar. Gecenin esaretinden evlerine koşuşturan insanlar.

İlk önce belli belirsiz, incecik mavi bir ışık düştü yüzüme daha sonrasında keskin bir gök gürlemesi duydu kulaklarım. Saçlarıma küçük damlalar isabet etmeye başlamıştı. Bu, etrafımdaki hareketliliği daha da hızlandırdı.

Üzerimdeki kostümvâri kıyafetleri süzen bakışları umursamadım. Bazıları tiksinircesine bakardı bazıları ise şehvetle, çok az bir kısmı acır ve merhamet duyardı. Çok az insan merak ederdi bu kıyafetlerin altında yatan nedenleri, çoğunluk altında kalan parçalarla ilgilenirdi, nedenlerle değil.

Bisikletli bir grup yanımdan rüzgar gibi esti. Bir tanesi jantı yerde ki yağmur birikintisine sokarak üzerime çamurlu su sıçratmış ve 'fahişe' demişti, öteki ise sadece güldü. Gücenmedim çünkü öyleydim. Hangi aklı başında insan gerçekte ne olduğunu reddederdi? Kendine dürüst olmak önemlidir, bu her ne kadar kırıcı olsada.

Yine de benim kendime dürüst olmam herhangi birisinin bana yaptığım işten dolayı aşağılaması ve zorbalaması için yeterli bir sebep miydi?

Değişmek istiyordum, fahişe diye anılmak ve dalga geçilmek değil biraz saygı ve sevgi istiyordum. Değişmek istiyordum, başka bir hâyatı arzuluyordum. Daha normal olanı arzuluyordum, toplum tarafından daha çok kabul görülecek olanı. Bunu başarsan dahi, bu seni fahişe olmaktan kurtarmaz Jennie Kim. Bu sefer de toplumun arzularını tatmin edebilmek için onların normalize ettiği hâyatı yaşayacaksın. Özüne dön ve kendini keşfet.

Özüne dön ve kendini keşfet.
Özüne dön ve kendini keşfet.
Özüne dön ve kendini keşfet.

Özüme giden yolları bilmezdim, kendimi keşfetmeyi de daha önce hiç denemedim. Kimdim ben? Neydim ben? Nereden gelirdim? Ne isterdim ya da neyi arzulardım? En büyük hâyalim neydi mesela? Ya da en çok nelerden nefret ederdim?

Kendimi ne kadar tanıdığım konusunda en ufak bir fikrim dahi olmadığını fark ediyorum. Yönü belirsiz adımlarım eski bir metro istasyonunda duruyor. İstasyon boş, soğuk ve sessiz. Tıpkı kalbim gibi, kafamın içinin aksine.

Cebimde beş kuruşum yok fakat yine de önümde duran metroya biniyorum. İçeriside istasyon gibi boş sayılır fakat sessiz değil. Az ötede gülüşen üç adam ve metrobüsün camlarına çarpan yağmur damlaları birbirleriyle tuhaf bir harmoni oluşturuyor.

"Gecesi ne kadar?" Diye bir soru duymamla bakışlarım soluk zeminden solumdaki üç adamı buldu. Biri esmer ve kısa, diğeri uzunca ve sıska. Soruyu soranın saçları kızıl ve çilleri var. Üçününde yüzünde aynı alay dolu sırıtış. Aptal gibi 'hm?'lıyorum. Sanki daha önce bu soruları hiç duymamışım gibi. "Diyorum ki, gecesi ne kadar? Gerçi sende saatle çalışan tipi var ama.." gülüşmeleri daha da yükselmeye başladı. Kızıl olan eski müstehcen bir şarkıyı mırıldanarak koltukların üzerinden bana yaklaşmaya başladı. Kolunu kaldırınca ceketinin altında, belinin sağ tarafına tutturulmuş tabancayı gördüm.

Gözüm dalgalan kumaşın ardında kalmış belli belirsiz silüette takılmışken çoktan o ve arkadaşları yanıma geldi ve etrafımı sardı. Aynı şarkıyı bir ağızdan söylemeye başladılar. Seramonileri bitince aynı soruyu tekrar sordu aynı adam, "Gecesi ne kadar?"

Cevap vermedim. Sessizliğime inat kafama bir fiske geçirip daha da şiddetle sordu aynı soruyu. "Gecesi ne kadar? Aptal fahişe."
Yine sustum. Bu sefer uzun ve sıska olan lafa girdi. "Gurur yapıyor sürtük." Daha sonra kısa ve esmer olan lafa atıldı, "Belki de biri kırmıştır kalbini, ücretini mi ödemediler yoksa, ha?"

Yine gülüşmeler. Saçımda kızıl olanın elini hissettim. "Sessizliğini evet olarak kabul ediyoruz ve istediğimizi yapıyoruz. Ne de olsa elinden bir şey gelmez."

Ne de olsa elinden bir şey gelmez.

O an fark ediyorum ki, özümde kendimi koruma arzusu vardı. Ve ben hiç bir zaman kendimi koruyamamıştım. Boynumda, kollarımda, dudaklarımda yabancı dokunuşlar ilerliyor. Kendimi koruyamadığım ve beni kendimi korumak zorunda bıraktığı için başta kendim olmak üzereye her şeyden ve herkesten tiksiniyorum. Elim kendinden geçmiş olan kızılın belinin sağ tarafından içeri giriyor, usulca çekiyorum siyah metal kabzayı. Soğukluk parmak uçlarımı kaşındırıyor. Artık tamamı elimde. Ucunu yanaştırdım kızılın karnına, kilidini açınca duyulan ses üçününde irkilmesini sağladı fakat fazla zaman tanımadan çekiyorum tetiği.

Kulakları sağır eden bir ses tüm etrafını sarıyor bir anda, duymuyorum sağımdan ve solumdan yükselen küfürleri ya da koklayamıyorum yüzüme, elime bulaşan kanı. Solumda ki esmer şok olmuş bir şekilde kalakalmıştı, ardından üzerime atlayıp silahı almaya çalıştı, tetiğe bir kez daha bastım. Bu sefer ki kaçmak üzere olan uzunun bacağına denk geldi. Birkaç defa daha bastım. Biri aracı durduran şoförün göğsüne denk geldi. Esmer olan vurmaya ve silahı alma girişimlerine devam ediyordu. Etrafa saçılan birkaç atıştan sonra metronun kırılan camlarındanbiri üzerimdeki esmerin sırtına düştü. Dengesini kaybettiği alan silahı tutan bileğimi kurtardım ve namluyu başına yasladım.

O an, küçük kahve bakışlarında korkuyu görebildim, duyabildim ve hissedebildim. 'Lütfen.' dedi ve yalvarmaya başladı az bir zaman önce fahişe dediği kadına doğru. Dinlemedim onu ve bastım tetiğe. Kanlar göğsümü kapladı.

Bu kadar aşağılık bir toplumu tatmin etmekle uğraşmak zorunda değildim. Onların dedikleri yapmak zorunda değildim, onların kurallarına göre yaşamak zorunda değildim. Onlara uyum sağlamak zorunda değildim. Ben her hâlimle saygıyı hak eden birisiydim, herkes gibi.

Çekip atıyorum üzerimdeki bedeni. Kabzanın altından -büyük uğraşlar sonucunda- şarjörü çekip kaç kurşun kaldığına bakıyorum. Son iki.

"Bir sana biri bana." Diyorum yerde, bacağındaki kanlarla can çekişen uzuna ilerlerken. Sürünerek kaçmaya çalışıyor ama izin vermeyip vurmuştum onu, başından.

Bu sefer namlunun ucu benim başımda. "Bu kadar." Demiştim çatlamış ve kanlanmış camdaki yansımama bakarken. "Bu kadar işte Jennie, buldun özünü. Şimdi tüm acıyı temizleme vakti. "







『catwoman 』ϟ jennie kim ✓Where stories live. Discover now