hey captain! | 1

607 60 26
                                    

atlantis suları, 05.50 pm.

"sakin ol seungmin. sadece bir rüyaydı, hem kara insanlarının nasıl olduğunu bilmiyoruz." felix arkadaşını sırtını sıvazlayarak konuştu.

"ne demek bilmiyoruz? babam her zaman onların tehlikeli olduğunu söyler, denizi nasıl kirlettiklerine bak. atlantisin bu halde olmasının sebebi onlar!" felix gözünü kaçırdı. en yakın arkadaşının atlantisin veliyat prensi olması onun için biraz zordu.

çünkü onunla deniz yüzeyine çıkamaz, kara insanları ile ilgili keşif yapamazdı. gerçi teklif etse de kabul edeceğini sanmıyordu. çünkü atlantisteki çoğu insan gibi arkadaşıda kara insanlarından çekinir, onların tehlikeli olduğuna inanırdı.

kralın düşünceleri de bu yöndeydi. bu yüzden atlantiste bazı kurallar mevcuttu. kara
insanlarına görünme, kara insanları ile iletişime geçmeye çalışma, iznin olmadan karaya yaklaşma, deniz yüzeyine çıkma gibi gibi. tabii felix bunların hicbirine uymayı planlamıyordu. 21 yıllık hayatında kendini bildi bileli kara insanını merak ediyordu.

birkaç kere herkesten gizli gözlem yapmaya çıkmıştı, kara insanlarının hepsinin tehlikeli
ya da kötü olduğunu düşünmüyordu. yaptıkları şeylerin bir çoğu evlerini, okyanusu kirlettiği doğruydu fakat hepsi bunun olmasını istiyor olamazdı değil mi?

sonuçta kendisi gibi denizi altını merak eden kara insanları olmalıydı. ki vardı da. arada ışıklı makinelerin atlantise yaklaştığı söylenirdi. askerler su ile sinyaller gönderir, herkesin saklanmasını emrederdi. sıklıkla olmasada yılda en az bir kere yaklaşırdı bu makineler.

hatta bir keresinde biri makineye yaklaşıp saldırmak istemiş bu sırada da kendisini az da olsa ifşa etmişti. makine uzaklaştığında o kişi mahkemede kral karşısına çıkmış ve ceza almıştı. bu olay 4 yıl önce yaşanmıştı ama felix hala çok net hatırlıyordu bu durumu.

çünkü olayın oldukça yakınındaydı, o da yaklaşmıştı aslında makineye. merakı kuyruğunu kendi kendine harekete geçirmişti. elinde olmadan makineye yaklaşmıştı. tam dokunacakken makine hareket etmiş ve felix'te hemen saklandığı yere geri dönmüştü. ışıklar ona çevrili olmadığından onu gören olmadığının farkındaydı ve bu birazda olsa onu rahatlatmıştı.

onu gören tek bir kişi vardı o da annesiydi. tabii bir ton laf ile bir ay evden çıkmama cezasını yiyivermişti.

"felix!" kafasını salıp gittiği deniz atlarından çevirip elini ona doğru sallayarak dikkatini çekmeye çalışan arkadaşına döndü felix. "daldın gittin yine, az önce anlattıklarımı dinledin mi sen?" felix arkadaşının kızacağını bildiğinden kafasını sallayarak onu onayladı.

"ne diyordum peki?" seungmin arkadaşının sorduğu soru karşısında durakladığı gördüğü gibi kaşlarını çattı. "dinlememişsin işte! o kadar çene öttürdüm boşuna." felix dudak büzerek seungmin'e mahçup bakışlar attı. "üzgünüm dalmışım işte seungmin, tekrar anlat bu sefer dinleyeceğim söz!"

seungmin yoldan geçen bir yunusu durdururken konuşmaya başladı. "artık geç oldu, annem merak etmeden gitmeliyim, biliyorsun prens olunca sürekli göz önünde olmak gerekiyor. yarın anlatırım." felix kafasını salladı.

"yarın görüşürüz o zaman!" seungmin gülümseyerek yunusun sırtına sarıldı ve arkadaşına el salladı. "tamamdır sen de evine dön!" seungmin yunus ile uzaklaşırken felix arkasından bağırdı.

"dönüyorum bile!" dedikten sonra seunmin'in iyice uzaklaştığından emin olup hızla arkasını dönüp yüzmeye başladı. hayır eve dönmeyecekti. daha vakti vardı. biraz karaya yaklaşıp gözlem yapabileceği kadar uzun bir süreydi bu.

𝐜𝐢𝐧𝐧𝐚𝐦𝐨𝐧 𝐛𝐨𝐲' 𝐜𝐡𝐚𝐧𝐥𝐢𝐱Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang