𓆝 Özel Bölüm-3 𓆞

275 28 13
                                    

•hatırlıyor musun?•

  "İlkokulda sınıf hayvanını sırayla eve götürdüğümüz zamanları hatırlıyor musun?"

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

"İlkokulda sınıf hayvanını sırayla eve götürdüğümüz zamanları hatırlıyor musun?"

Yanağını avucuna dayadığı yerden marketin CCTV görüntülerinin döndüğü küçük ekranı izleyen sarı kafalı oğlan, yorgun bir nefes verip mesai arkadaşıyla zar zor paylaştığı döner sandalyeye daha bir kuruldu. Ekranın cızırtılarla titreyip kayan görüntülerinde hantal hareketlerle yeri paspaslayan iri bir adam görünüyordu. Kendisine bilmem ne reyonunun yerini soran müşteriye beton gibi bir suratla bakıp mekanik hareketlerle parmağını raflar arasında bir yerlere uzatıyordu.

"...Sınıfımızın evcil hayvanı olta çentiğinden ağzı kocaman açık duran çirkin bir kınalı barbundu. Yemekhane görevlisi abla, öğle yemeği için ızgara balık yaparken köpük kabın içinde bir balığın çırpındığını fark edip onu bir fanusa yerleştirmişti. Her hafta birimiz onu eve götürüyorduk. Diğer sınıfların baktığı tavşanlar ya da kuşlar gibi sevimli değildi. Ağzındaki çentik yüzünden yem yerken yan yatıp tuhaf bir şekilde çırpınması gerekiyordu. Sanırım bu yüzden bütün bir sınıf olarak onu görmezden gelmeye karar vermiştik. Bunun planlı bir şey olduğunu söylemiyorum, sessiz bir anlaşma gibiydi. Sadece öyle oluvermişti. Her hafta birinin evinde o çirkin çırpınışlarla dönüyor olmasına rağmen onu duymuyor ve görmüyorduk. Buna rağmen şaşırtıcı bir şekilde hayatta kalmaya devam ediyordu. Onlardan farklı olduğumu da söyleyemem. Balığın iki yanındaki kızıl gözlerini, karnındaki kanayan yaralara benzeyen kırmızı lekelerini, sürekli suda uçuşan toz parçaları gibi tortu bırakan yırtık ağzındaki deri parçalarını görmeye katlanamıyordum. Eve götürme sırası bana geldiğinde balığın bütün yol boyunca bana baktığını düşünmüştüm. Ondan ölesiye korkuyordum. Ağabeyim onu her beslediğinde fanustan çıkan çırpınış seslerinden korkuyordum. Onun bir gün fanusundan çıkıp parçalanmış ağzıyla hepimizi yiyeceğiyle alakalı deli saçması kâbuslar görüyordum. Yine de zombi balık nihayet öldüğünde ağladığımı net bir şekilde hatırlıyorum. Artık boş olan fanusuna kalan balık yemlerini dökerken ağlıyordum."

Genshin Impact oynayan kız, omzunun üzerinden deminden beridir vızır vızır konuşmakta olan oğlana kısaca bir bakış atıp meraktan uzak ve ilgisiz bir "Hmm..." demekle yetindi. CCTV'nin ritmik cızırtıları, öğle molasındaki oğlanın uykusunu getirmişti. Reyonlar arasında ağır ağır yürüyen iri cüsseli adam, fanusun içinde daireler çizen çirkin bir balığın siluetine dönüşürken huzursuz bir uykuya daldı. Balık, rüyasında yedi denizi aşıyordu. Suların karanlığına rağmen tarla gelinciğine benzeyen benekleri parlıyordu. Uçsuz bucaksız sularda öyle hızlı ilerliyordu ki ardında tıpkı jet uçaklarının mavi göklerde bıraktığı beyaz dumanlara benzer kırmızı bir iz bırakıyordu. Sonra deniz kızları vardı elbette. Kınalı balığın kızıl izlerini toplayıp çıkrıklarında eğirip ağ örüyorlardı. Bu kırmızı ağları gizlice balıkçıların ağlarıyla değiş tokuş edip bir ucu kendi parmaklarına ilmeklenmiş kırmızı iplerle onlar için gelecek denizcileri bekliyorlardı. Balık, nihayet yedinci denize geldiğinde küçük bir kayıkla yol alan yalnız bir denizcinin ağına yakalandı. Denizci, bilinmez bir zamandır memleketinde yanan bir deniz fenerini aradığını söyledi. Kayığıyla bilinmez bir zamandır sulara açıldığını, bir deniz adamının oyununa geldiğini, kırmızı ağın onu bilinmez bir zamandır burada hapsettiğini, deniz adamının her yüzyılda bir kez onu ziyaret edip onu derinlere çağırdığını söyledi. Memleketinde kocaman bir deniz fenerinin yandığını, fenere bakan tepede inci beyazı bir evde eşi ve çocuklarıyla yaşadığını, bilinmez bir zamandır onlar için ağladığından gözlerini yosunların kapladığını ve bu yüzden de kör olduğunu söyledi. "Zamanın başından beri arıyor ve ağlıyorum. Sesimin bir kasırgaya dönüşmesine az kaldı. Bu yüzden soruyorum sana denizleri aşan balık, burada bir başıma daha nice zamansızlıkta hapsolurken seni de yanımda alıkoymamam için bir sebep var mı?" Kınalı Balık, denizciye yalvardı. Onun da her denizde yüzen sayısız yavrusu vardı. "Eğer ki beni serbest bırakırsan senin için denizleri tekrar tekrar aşar senin gözün olurum. Senin için deniz fenerini çarçabuk bulur seni yuvana kavuştururum. Sırtımdan bir parça pul sök. Eğer ki bu pulu saklarsan, nerede olursam olayım sesim seni bulur." Denizci, yosunla kaplı işe yaramaz gözlerini düşünüp balığı serbest bıraktı. Ağdan kurtulan balık, ardında kızıl izler bırakarak bütün hızıyla oradan uzaklaştı. Her bir denizde her bir yavrusuna sormak pahasına bile olsa o feneri bulacağına dair yemin etti. Bilinmez bir zamandır karanlık sularda eski kayığıyla daireler çizen denizcinin kalbine düşen bir parça umudun kokusu ise çıkrıkçı deniz adamının burnuna çoktan çalınmıştı. Parmağına dolanmış ipliği takip ederek tutsak ettiği denizcinin yanına vardığında ona bir kez daha sordu. "Sonsuza dek daireler çizmekle lanetlenmiş kör denizci, derinlerde hiçbir acısız yaşamayı istemez misin? Sonsuz mücevherler arasında ben deniz adamının şarkısıyla iyileşmek, kalbinin ve ruhunun yüklerinden kurtulmak, tuzla sıvanmış eskimeyen bir bedene kavuşup benimle yaşamak istemez misin?" Denizci, kayığın etrafında yüzerek daireler çizen deniz adamını bir kez daha reddetti. Sıkıca kapalı yumruğuna doğru sanki görebilirmiş gibi gözlerini dikip gülümsedi. Deniz adamı, yakından daha net aldığı umut kokusuyla dehşete düşerek çırpındı. Israrla denizciye yalvardı... Yalvardı. Kayığa doğru bedenini yükseltip müthiş bir hüzünle çınlayan sesiyle bilinmez bir zamandır yaptığı gibi "Benimle gel. Görülebilecek olandan ve toprağın sunacaklarından daha güzel. Aşağıya gel... Yaşayabileceğinden daha güzel." diye yakardı. Tekrar derinlere dönmeden evvel denizcinin kürek çekmekten parçalanmış eline şöyle bir dokundu. Sıkılı yumruk, deniz adamının içine korku düşürmüştü. Sulara geri döndüğünde gördüğü eğrilmemiş kızıl izlerse korkusunu ve hüznünü öfkeye çevirmeye yetmiş, umut tohumlarının nereden geldiğini anlaması zor olmamıştı. Eğrilmemiş izler peşinde yüzen deniz adamı, dört bir yanda dolaşan kınalı balığı bulduğunda denizcisine bağlı kader ipini kaybedeceğini bilmesine rağmen onu öldürmeye karar verdi. Kınalı balık, deniz adamının şarkısıyla aklı çelinen küçük bir çocuğun oltasına yakalandı. Balık, takıldığı kancayla beraber yüzeye doğru sürüklenirken denizin ortasında yükselen deniz fenerini, ağaçlarla kaplı bir tepeye tünemiş inci beyazı evi gördü. Yanağını yırtarak sökülen kancadan kurtulduğunda küçük çocuğun avuçlarında çırpındı. Bir başka denizde kendisi gibi kapana kısılmış, avucundaki pulların bir gün bir pusula gibi memleketini göstermesini bekleyen denizciye seslenmek istese de artık çok geçti. Dudakları kıpırdamayı bırakmış, sesi vücudunu terk etmişti.

Erkek Arkadaşım Bir RanchuWhere stories live. Discover now