13

7.6K 609 43
                                    

15.09.2021

***

Sabahın erken saatlerinde yoğun bir baş ağrısıyla uyanmıştım. Dün olanlardan sonra bu kadar ağrıyacağını tahmin etmek zor değildi. Yataktan kalkıp banyoma doğru ilerledim. Evet yeterince sahiplenmiştim evi.

Elimi yüzümü yıkayıp üzerime günlük tişört ve şortlarımdan giyindim. Evet kıyafetleri de sahiplenmiştim. Sahi, buradan gittiğimde kıyafetleri verir miydi bana? Evet, fakir olmak bunu gerektirirdi. Aklıma gelen ilk şey buydu maalesef.

Kıyafetleri giydiğim esnada burada geçirdiğim günler bir film şeridi gibi geçmişti gözümün önünden. Buradan gitmeme az kalmıştı, bunu hissediyordum. Geldiğimden beri gitmek için yakınmalarım sonuca erecekti, peki ben neden mutlu değildim? Pekala bu noktada 'aa neden acaba' diye triplere girmeyecektim. Baya baya adama bağlanmıştım ve az biraz da etkileniyordum işte. Tamam, Azdan biraz daha fazla...

Oflayarak odadan çıktığım sırada karşı odadan çıkan Çağın'ı gördüm. Onun da bakışları anında beni bulmuştu. ''Günaydın.'' Abartılı bir şekilde dudaklarımı büküp kaşlarımı yukarıya kaldırmıştım. ''Hangi dağda kurtlar katledildi? Bana ve günaydın demen...'' dedim kendimi göstererek. O esnada alayla gülüyordum. Bu yersiz tavırlarıma midesi bulanıyormuş gibi bir ifadeye bürünüp göz devirmişti. ''Sana nazik falan olmak da suç.''

''Nazik?'' Merdivenleri inerken ben de yalandan, kelimeyi kafamda tartıyormuş gibi tavana bakıp tekrar ediyordum. ''Sen kaşınıyorsun Toprak.'' Artık onun da bir sınırı vardı yani, adam haklıydı.

''Tamam tamam atarlanma hemen.'' Hızlı hızlı inip ona omuz attım ve mutfağa koştum. ''Bak ya!''

''Günaydın bu arada.'' diye bağırdım ona.

Mutfağa girdiğimde aşçı abla ve robot kız vardı. ''Günaydın Toprak bey.''

''Günaydın canım.'' Canım dememle kaşlarını havaya kaldırdı. Ağzıma tıktığım salatalıkla bir süre yüzüne baktım. Kız resmen mimik yapmıştı...

''Toprak bey lütfen kahvaltıyı bekleyin.'' Aşçı ablanın bana kızmasıyla hızla oturma odasına uçtum. Çağın elindeki kumandayla kanalları değiştiriyordu. Suratı her zamanki gibi asıktı. Bir anda kendimi yanına atmam ve bir miktar üzerine düşmemle oflayıp itti beni. Ama bugün tüm arsızlığım üzerimdeydi işte, zaten utanma duygum da yoktu. Bu nedenle çıldıracak olsa da kafamı koluna yaslamıştım. ''Toprak!''

''Başım ağrıyor ondan.'' Yemeyeceğini biliyordum bu nedenle sırıtmaya devam ettim ancak tahmin ettiğim şey olmadı, beni aynı sinirle koltuğa falan itmedi. Biraz daha yayıldı koltuğa. Sabit bir şekilde dururken şu anki konumum oldukça rahattı. ''Bir şey demeyecek misin?'' Şaşırmıştım açıkçası. ''Başım ağrıyor demedin mi?'' Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. O da kafasını bana çevirmişti. Ağzımdaki salatalığı hâlâ çiğnemeye devam ederken gözlerine diktim gözlerimi. Pekala, pek romantik bir bakışma sayılmazdı bu.

Az sonra yüzünü buruşturup önüne döndü. Ben gülerek koluna yaslanmaya devam etmiştim. Hazır iyi günündeydi, bugün benimle ilgilenseydi bari. ''Çalışmayacaksan bir şeyler yapalım mı?''

''Ne gibi şeyler?'' Omuz silktim. Sonunda son lokmayı da yutmuştum. Tadı iyiydi ya salatalığın.

''Sıkılıyorum evde. Sıkıntımı geçirecek herhangi bir aktivite işte.'' Direkt olarak itiraz eder sanmıştım ama bugün iyi günündeydi herhalde, dedim ya hiçbir şeye ses etmiyordu. ''Bahçede ekilmesi gereken çiçekler var. Al sana aktivite, onlarla ilgilenirsin.''

BAŞ BELASI | bxbWhere stories live. Discover now