15

1.1K 198 39
                                    

Hwang Hyunjin

Nefes nefese sokaklarda ilerlerken Jeongin'in birden nasıl kaybolduğunu çözememiştim. Dakikalarca dolaştım, ancak bulduğum tek şey bir hiçti.

Yaşlı gözleri gözlerimin önünden gitmiyordu. Duyduğu her şey bir saçmalıktan ibaretti oysa, ben kimseyle evlenmeyecektim. Onu sevmiyordum, her şeyi onlara anlatacaktım. Ancak Jeongin her şeyi farklı anladığında aklımdaki tüm cümleler uçup gitmişti.

Jeongin muhtemelen eve gelmiştir diye düşünerek önce karakoldan ceketimi aldım. Ardından Yang Jisung'ın evine arabamla birlikte ilerledim. Eve geldiğimde Jeongin'in orada olduğundan neredeyse emindim.

Ama orada yoktu.

Jisung'ı endişelendirmek istemediğimden sahile bakacağımı söylemiştim, orada olacağını biliyordum. Yeniden arabama atladım ve sahile sürdüm. Sahile çabucak gelmiştim, arabadan inip sahil boyunca yürümeye başladım. Sürekli aramalar yapıyordum ancak hiçbirinden cevap gelmiyordu. İçten içe endişelensem de bir yandan sadece bana sinirli olduğunu düşünüyordum.

"Hyung!"

Arkamı döndüğümde görüş açıma giren sarı saçlı olan beden netleştiğinde yaklaşan kişinin Felix olduğunu anlamıştım.

"Jeongin'le yarım saat öncesi için anlaşmıştık, ancak gelmedi. Bir sorun mu var?"

İşte bu garipti.

Onu yaklaşık bir saati aşkın süredir arıyordum, ancak buradaki tek arkadaşının yanına da gitmeyecekse neredeydi?

"H-hayır Felix, o pek iyi hissetmiyor da... şey, gitmeliyim."

Arkamı dönerek arabama doğru koşmaya başladım. İçimi kemiren berbat bir duyguya tutulmuştum, endişe bedenimi git gide daha fazla sarıyordu.

Yeniden Jisung'ın yanına döndüğümde bu kez Jisung bir tersliğin olduğunu anlamıştı, anlaşılan yüzümden fazla belli ediyordum.

"Ne oldu Hyunjin?"

"Telefonunu alabilir miyim Hyung?" telefonunu bana sorgusuz uzattığında ne yaptığımı merak edere benziyordu. Jeongin'i aradığımı gördüğünde "Aranızda bir şey mi oldu?" dedi, "Anlatacağım." dedim.

Jeongin bu telefona da yanıt vermiyordu, demek ki benimle alakalı değildi. Ancak bu durumu daha da kötü hale getiriyordu.

"Çıldıracağım şimdi!" parmaklarımı saçlarımdan geçirip onları sertçe çekiştirdim. Korkuyordum, çok korkuyordum.

Jisung kolumdan tutup kanepeye çekti ve oturmamı sağladı, onu da endişelendirmiştim. Kaşlarını çatarak yüzüme baktı ve "Her şeyi anlat bana." dedi.

Anlattım.

Haliyle fazla paniklemişti, ailesinin emanet ettiği yeğenini koruyamadığını düşünüyordu. Kanepeden fırladı, "Hemen aramaya çıkmalıyız." demişti. Minho'yu çağırmıştık, ancak nereden başlayacağımızı bile bilmiyorduk.

Minho'ya telefonda her şeyi anlattığımızda hızlıca gelmişti. Sonunda hepimiz Jisung'ın arabasına bindiğimizde akşamüzeriydi. Arabayı Minho kullanacaktı, çünkü Jisung araba kullanacak halde değildi.

Bir zil sesi arabanın motor sesine karışırken telefonumu çıkarıp kimin aradığına baktım.

'Jeongin'

Panikle "Jeongin arıyor!" diye bağırmama engel olamamıştım. Minho ise ani fren yapmasına.

Araba durduğunda aramayı kabul ettim ve hoparlörü açtım.

the spanish caseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin