Altıncı Kitap

67 2 0
                                    

1. [484a] "Ve sevgili Glaukon, uzun ve yorucu tartışmalardan sonra, filozof olanları filozof olmayanlardan ayırt ettik."

"Zannetmiyorum ki bu sonuçlara ulaşmanın bundan daha kolay ve kısa bir yolu olsun."

"Öyle, ama bence konuşacağımız sadece bu olsa ve önümüzde tartışılacak daha birçok konu bulunmasa, adil insanın hayatı ile adil olmayan insanın hayatı arasındaki farkı tartışmamız gerekmeseydi, bunu, sanırım çok daha açık seçik gösterebilirdik."

[b] "Peki şimdi tartışacak ne var önümüzde?" diye sordu.

"Söylediklerimizden doğrudan çıkan sonuçlardan başka ne olabilir ki? Bir yerde değişmeyeni, ebediyen kendisi ile aynı kalanı kavrayabilen filozoflar varsa ve öte yanda da nesnelerin değişkenliği ve çokluğu içinde kaybolup gidenler, filozofluk vasfını kazanamamış insanlar varsa ve durum buysa, bunlardan hangisi devletin önderi olmalı?"

"Bu soruyu doğru biçimde nasıl cevaplandırırız?"

"Devletin yasalarını ve törelerini, ahlaki kurumlarını bunların arasından en iyi kim koruyabilecekse onu bekçi (koruyucu) yapmak gerekir."

[c] "Doğru!"

"Bir şeyi korumak için bir görme özürlüyü mü yoksa keskin gözlü birini mi seçip seçmeyeceğimizin cevabı belli."

"Nasıl belli olmasın ki!"

"Peki, her hakiki varlığın (olma-hali'nin) bilgisi kendisinden çalınmış olan şu insanlar görme özürlülerden farklı mıdırlar? Ruhlarında hiçbir aydınlık örnek bulunmayan ve ressamlar gibi, hakikatin en ilk örneğine bakamayan, her şeyi bu ilk örnekle ilintileyip [d] böylelikle bu dünya için güzelin, iyinin ve adil olanın yasalarını, gerekli olduklarında ortaya koymak, verilmiş olanlara göz kulak olup onları korumak için, en dikkatli şekilde inceleyemeyen kimse, görme özürlülerden farklı mıdır?"

"Zeus adına, aralarında hemen hiç fark bulunmamaktadır."

"Peki, ne deneyim ne de herhangi bir yetenek bakımından bu insanlardan geri kalmayan, üstüne üstlük onlardan farklı olarak her nesnenin hakiki oluş-hali'ni kavrayabilen insanlar mı bekçilerimiz olsun, yoksa çok yönlü yeteneklerden yoksun olanlar mı?"

"Ötekilerden hiçbir bakımdan eksik olmadıklarına göre bunları seçmemek saçma olur; (üstelik) en önemli bir konuda onlardan üstün durumdalar."

[485a] "O zaman, bu iki yeteneğe (teorik ve pratik) birden nasıl sahip olabileceklerini tartışmayalım mı?"

"Evet, kesinlikle."

"İncelememizin başında dediğimiz gibi, önce bu kimselerin karakteristik özünü öğrenmeliyiz; bu konuda görüş birliğine varırsak aynı kimselerin, her iki yeteneğe de sahip oldukları konusunda anlaşabiliriz; dolayısıyla onlardan başka kimsenin devletin önderi olamayacağını da kabul ederiz."

"Nasıl yani?"

2. "Öncelikle, şunda anlaşalım: [b] Sence de filozoflar, yaradılışları itibarıyla, bozulma ve çürümenin etkisiyle değişime uğramayan, ölümsüz özü gösteren bilgi'nin ebedi sevdalısı değiller midir?"

"Öyledirler."

"Ayrıca filozoflar gerçek varlığı bütünüyle talep etmezler mi? Büyük, küçük, değerli, değersiz diyerek onun herhangi bir kısmını ilgi alanları dışında bırakmaya, tıpkı sevdalılar ve büyük hırslar taşıyan kimseler gibi, kendiliklerinden yanaşmazlar."

"Haklısın."

"Peki, (filozoflar) düşüncemize uyacaklarsa [c] bir niteliği daha, karakteristik özlerin parçası olarak barındırmaları gerekmiyor mu?"

DevletHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin