9.bölüm

11.5K 562 18
                                    

bölüm şarkısı => Duman - Ah

°
Temizlediğim yaranın üzerini pansuman ile kapattıktan sonra saf su ve pamuk yardımı ile kuru kanı temizlemeye başladım. Oldukça yumuşak ve yavaş hareket etmeye çalışıyordum. Kurşun yarası basite alınamayacak kadar ciddiydi ama ne yazık ki Tan bunun farkında değildi. Saçlarımda hissettiğim nefesi ara sıra ürpermeme sebep oluyordu. Buna rağmen dikkatim kesilmesin diye kendimi hep yaraya odakladım.

Büyük bir kısmını temizlemiştim. Bir kez daha hissettim sert soluğunu. Boğazımı temizleyerek yerimde kıpırdandım ve hafifçe dikeldim. Ah, lanet olsun! Kafamın acımasıyla ağzımdan çıkan inlemeye engel olamadım.

"Ne diye aniden kaldırıyorsun kafanı?" Bir yandan sağlam olan eliyle kafama dokunmuş acıyan yeri tutuyordu. Yüzümü buruşturarak ince sızının geçmesini bekledim.

"Çok acıyor mu?" Kafamı iki yana sallayarak "Hayır." dedim.

Tan yine de ayağa kalkarak "Buz koyalım." dedi ve mutfağa yöneldi.

"Gerek yok, acımıyor." bu doğruydu. Acısı geçmişti ama Tan'ın pek umurunda değil gibiydi. Bana aldırmayarak buz dolabını açarak çıkardığı buzu mutfak havlusuna sararak kafama koydu. "Şimdi işine devam edebilirsin." Bir şey söylemeden kolunda ki kanları temizlemeye devam ettim.

"Bu nasıl oldu?" diye sordum meraklı bir ses tonu ile.

Konuşurken saçlarıma çarpan nefesi ile "Her zaman ki gibi operasyon sırasında oldu." dedi. Kolunda ki tüm kanlar temizlendiğinde geri çekilerek malzemeleri toparlamaya başladım. Elinde ki buzu ortadaki sehpaya bırakıp arkasına yaslandı. Salonu aydınlatan led ışıklar beni fazlasıyla mayıştırıyordu. Karanlıktan hoşlanmadığım gibi fazla ışıktan da hoşlanmayarak evin her yerine bu loş ışığa sahip ledlerden döşetmiştim ve karanlık çöktüğü andan itibaren hepsi açık oluyordu.

Pansuman malzemelerini tamamen toparladıktan sonra salona geri döndüm. Tan'ın elinde ki kahve kupasını gördüğümde duraksadım. Bu o gelmeden önce içmeye başlayıp aceleyle sehpaya bırakıp gittiğim kahveydi. Gözlerimin içine bakarak kahve kupasını dudaklarına yasladı ve bir yudum aldı. "Bu soğumuş." Yutkunarak kafamı olumlu anlamda salladım. "Yenisini yapabilirim."

Kahve kupasını aldığı yere tekrar koyarken "Olur." dedi. Ne yapmam gerektiğini bilemeyerek küt saçımın bir kısmını kulağımın arkasına ittirdim. Kahve kupasına uzanarak elime aldım ve mutfağa giderek ketılın düğmesine bastım. Gözlerim istemsizce kupada gezindi. Tek bir leke vardı. Benim içtiğim yerden içmişti?
Bunu kasten mi yapmıştı? İçimden geçen o değişik hisse engel olamadım. Bunu o yanımdayken daha önce de hissetmiştim. Çok farklı bir duygu, çok farklı bir sıcaklıktı...

Yenisini yaptığım kahve kupalarını elime alarak dikkatli adımlarla yanına vardım. Bir tanesini kendime alarak diğerini ona uzattım. Uzattığım kahve kupasını güzel ve kemikli parmakları ile kavrayarak aldı.

Aramızda biraz mesafe bırakarak yanına oturdum ve kahvemden bir yudum aldım. Ortama hakim olan sessizlik beni rahatsız etmeye başlamıştı ki o ilahi sesini duydum.

"Yaşın küçük, aynı anda iki üniversite mi okudun?"

Kafamı olumlu anlamda salladım. "Evet ama sağlığı yarıda bıraktım."
Çünkü o dönem babamın hastalığı baş göstermişti ve benim onunla ilgilenmem gerekiyordu.
Bunu anlamış gibi bir şey sormadı.

"Sen peki?" diye sordum merakla. "Üniversite okudun mu?"

"Hayır. Harp okulundan sonra lisans eğitimi aldım."
Doğru, eğer üniversite okumuş olsaydı şuan Binbaşı rütbesine henüz ulaşamamış olurdu.

"Bulunduğun konuma ulaşmak epey zor olmuş olmalı."

"Daha önce de söylemiştim." Kahvesinden bir yudum aldı. "Zor olmayan hiç bir şey yoktur."

"Ailen hayatta mı?"

Canı avuçlarının arasında olan bir adam için aile kavramı çok uzakta olmalıydı.
Annemden bildiğim kadarıyla babam komutanken çok zor zamanlar geçirmişti.
Her operasyona gittiğinde acaba öldü mü diye düşünmekten harap olduğunu anlatırdı.

"Değil." Boğazıma oturan yumruya engel olamadım. "Özlüyor musun peki? Benim acım daha çok taze." diye mırıldandım çaresizce. "Ama bu özlem hiç geçmeyecek gibi."

Buz gibi bakışları gözlerimi buldu. Odanın sıcaklığına rağmen bedenimden geçen ürpertiye engel olamamıştım.

"Ben onları hiç tanımadım."

Kaşlarımı çatarak "Nasıl yani?" diye sordum.

"Henüz 3 aylıkken yetiştirme yurduna bırakmışlar. Oradakiler öyle söylüyordu."

Kalbimin orta yerinde bir ateş yakıldığını hissettim. Karşımda ki adamın buzdan bakışları bile söndüremedi o ateşi.
Boğazımı temizleyerek gözlerimi kaçırdım.

"Özür dilerim, hatırlatmak istemezdim."

Elinde ki kahve kupasını orta sehpaya bıraktı ve ayağa kalktı. Kocaman bedenine baktım. Ne kadar uzundu böyle?

"Önemli değil, artık gitsem iyi olacak." Bir şey söylememe fırsat vermeden dış kapıya doğru yürüdüğünde peşinden gittim.
Benye şortumun eteklerini düzeltirken kapıya varmıştık.

"İyi geceler." dedim karşı daireye ulaştığında.
Omuzunun üzerinden bana bakarak gözlerimizi birbirine kenetledi ve "İyi geceler Elyasa." dedikten hemen sonra açtığı kapıdan içeri girdi.

Ben de kapıyı kapattıktan sonra holün ışığını açık bırakarak loş aydınlığa sahip salona geçtim.
Ne aydınlığı seviyordum ne de karanlığı.

Az önce kalktığım koltuğa oturarak kıvrıldım.
Televizyondan hafifçe yükselen sesle beraber kendimi uykunun kollarına bırakmıştım.
°

sizi seviyorum 🦊

oy ve yorumlarınızla destek olun lütfenn :)

BAYKUŞ (bölümleri kaldırılmamıştır.)Where stories live. Discover now