4. bölüm

15 6 1
                                    

Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte uyandım ve belki sabah ilhamıyla bestemi tamamlarım diye düşündüm ama yok. Nafile. Ne yaparsam yapayım devamı gelmiyordu. 8 yıldır bu beste üzerinde çalışıyordum ve orataya bir sonuç çıktığı yoktu. Geçen koca 8 yılı düşünmek daha da öfkelenmeme sebep oldu ve kağıtların hepsini buruşturup attım.
Sinirli ve hüsrana uğramış bir şekilde tekrar yatağa döndüm. Madem uğraşacak bir bestem yok o zaman ben de iş saati gelene kadar uyurum diye düşündüm.

Alarm çaldığında vakit öğlene geliyordu. Keyifsiz bir şekilde yataktan kalkıp banyoya doğru yürürken çöpteki kağıtlarla bakıştım. Onları görmek sinirimi bozmuştu ve çöp kovasına bir tekme savurdum. İçindeki herşey yere döküldü ama onları toplamakla uğraşmayacaktım şimdi. Zaten hepsi kağıt çöpüydü.
Hazırlanıp kafeye gittim. Daha iki saat vardı başlamamıza ve bu sürede birkaç yeni şarkının provasını yaptık. Şarkılardan birinde benim solistlikle birlikte piyano da çalmam gerekiyordu. Tam o şarkının provasını yapmak için piyanonun başına oturmuştum ki parmaklarımın tuşlara değmesiyle birlikte irkildim. Aklıma YAPAMADIĞIM bestem geldi.
Jacques bu irkilmemi fark etmiş olacak ki iyi olup olmadığımı sordu. Bir şeyim olmadığını söyleyerek devam ettim.
Akşam olmaya başlamıştı ve bizim sahne zamanımız da gelmişti. Mikrofonu elime alıp müşterileri selamladım ve vakit kaybetmeden başladık. Art arda iki Fransızca hareketli parçadan sonra kısa bir ara verdik. Küçük bir bardak içki içtim rahatlatmak için çünkü şimdi piyano çalmam gereken parçadaydı sıra. Aslında piyano çalmayı çok seviyordum. Güzel Sanatlar fakültesindeyken bölümün en iyi piyano çalanı da bendim ama aklıma 8 yıl uğraşıp da bi halta yaramayan bestem geldikçe piyanodan uzaklaşıyor gibi hissediyordum. Yine de bu işimi yapmama engel olamayacaktı. Son yudum içkiyi de kafaya dikip sahneye çıktım.
Müzik aleti çalmak da bisiklete binmek gibi bence. Bi kez öğrenince daha da unutmuyorsun ve hangi duyguyla çalmaya başlarsan başla notalar ilerledikçe bütün duygulardan arınıp saflaşıyorsun. Herkeste böyle midir bilmem ama bende böyle. Tuşlara bastıkça kendimden geçiyor ve deminki kötü duygulardan uzaklaşıyordum. Parça bittiğinde büyük bir alkış aldık. Kafamı dinleyenlere doğru çevirince yine en arkada elleri kot pantolonun cebinde olan ama bu sefer sarhoş değil de ayık olan Tuğrul'u gördüm. Bu kez konuşmak için yanına gitmeyecektim.
Yaklaşık yedi-sekiz parça şarkıdan sonra canlı müzik vakti bitti ve sahneden inip kulisten eşyalarımı almaya gittim. Kendimi yatağa atıp uyumak istiyordum bir an önce.

Ceketimi ve çantamı alırken Tuğrul içeri girdi. "merhaba" dedi. "Senin buraya girmen yasak" dedim ve kapıyı açıp çıkmasını bekledim. Ama o çıkmadı ve konuşmaya devam etti. "Konuşmamız gereken bir şey var Neşe" derken biraz endişeli görünüyordu. "Neymiş o? İki gündür konuşmamız lazım diyosun ama ne olduğunu söylemiyorsun." dedim ve açık tuttuğum kapıdan çıkarak yürümeye başladım. Tuğrul da bana yetişerek yanımda yürüdü ve "bi yerde oturup konuşsak olur mu?" diye sordu. Cevap vermeden yüzüne baktım bi süre. "Lütfen" diye ısrar edince kabul ettim ve kafeden çıktık.

FRANSA MASALIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin