Kahvaltının ardından yolculuk yorgunluğunu atmak isteyen Bill ve Jack, odalarına geçip uyumayı tercih ettiler. Martin ve Amin ise gezme meraklısı Edwin'in şiddetli ısrarlarına dayanamayarak adayı gezmek üzere dışarı çıktılar.
Bu küçük adayı, denize on metre uzaklıktaki mesafede dar bir yol çevreliyordu. Pek çok insan, tatil için civardaki adaları tercih ettiğinden, Issie Adası oldukça ıssız görünüyordu. Hemen hemen herkesin birbirini tanıdığı adada bulunanların o anda nerede olduklarını tahmin etmek çok da zor değildi. Gençler, yüzebilecekleri sakin bir yer aramaya koyulmuşlardı ki; aniden karşılarına çıkan kısa boylu, oldukça şişman, kıpkırmızı suratlı ve burnunun direğine kadar inmiş yuvarlak çerçeveli gözlükleriyle kendilerine doğru bakan adamı görünce hepsi de irkildiler. Birdenbire durakladılar. Sessizliği, şişman ve kırmızı suratlı bu adam bozdu:
“Merhaba gençler! Siz, bugün adaya gelenler olmalısınız. Ben Samuel Drake… Kaldığınız pansiyonun sahibiyim. Kızım Nancy sizden bahsetmişti.”
Karşılarına çıkan bu adamdan pek de memnun görünmeyen gençler, çekingen bir tavırla, “Merhaba!” diyebildiler, hep bir ağızdan.
“Sanırım adayı geziyorsunuz. Adamız küçük ve şirin bir yerdir. Tanrı’ya şükür; şimdilik fazla kimse burayı bilmiyor. Bu sayede tatile gelenler daha rahat ediyorlar. Sizin de burayı çok seveceğinizden eminim. Nancy, sizin beş kişi olduğunuzu söylemişti. Diğer arkadaşlarınız nerede?”
Edwin ve Amin, konuşmak istemediklerini belli eder bir tavırla Martin’e baktılar. Martin, pek de duyulmayacak bir ses tonuyla, isteksizce cevap verdi:
“Uyuyorlar efendim. Malum; yol yorgunluğu… Uzun bir yolculuktu. Doğrusunu söylemek gerekirse, bizim için pek de kolay geçmedi. Yolda birkaç problem yaşadık.”
Martin’in sözünü kahkahayla kesen Edwin aniden söze atıldı:
“Yolun yarısına kadar araba bizi getirdi. Diğer yarısında da biz arabayı...”
Edwin’in bu sevimli yaklaşımı Samuel’i güldürmüş olsa da Martin ve Amin muhabbetin fazla uzamasını istemediklerinden olsa gerek, hafif kızgın bir ifadeyle Ed-win’e doğru baktılar.
Misafirperver bir tavır takınan Samuel, gençlere kendince moral vermek istedi:
“Neyse ki buraya gelebildiniz. Şimdi, tatilin tadını çıkarın gençler. Bir isteğiniz olursa, beni çekinmeden arayabilirsiniz. Buraya haftada bir gün balıkçılar gelir. Ellerindeki kilolarca balığı bitirebilmek için, yok pahasına satarlar onları… Şanslı gününüzdesiniz. Bugün, balıkçıların gelme günü… Akşamüzeri burada olurlar. Eğer satın almak isterseniz, akşamüzeri iskelenin civarında olmalısınız. Pişirmek için her türlü araç-gereç bende var.” Muzipçe bir yüz ifadesiyle sözüne devam etti:
“Beni de balık yemeğe davet ederseniz, onları kullanmanız için size verebilirim.”
Gençler, isteksiz bir şekilde gülmeye çalıştılar. Yılların pansiyon işletmecisi, artık insan sarrafı olmuştu. Gençlerin, bu muhabbetten fazlaca hoşlanmadıkları belliydi.
“Her neyse gençler! Balıkları aldıktan sonra, eğer gereken bir şey olursa, ben iskelenin karşısındaki kafede oturuyor olacağım.”
Samuel, gençlerin gelmekte olduğu yöne doğru ilerlerken, onlar da bir süre oldukları yerde kalmayı tercih ettiler. Edwin, diğerlerinin duyacağı şekilde bağırdı:
“Bakın! Ne yazıyor?”
Amin ve Martin, Edwin’in eliyle işaret ettiği yöne doğru kafalarını çevirdiler. Maceraperest ve meraklı gencin duymak istediği cevap Amin’den geldi:
“Bahçeye girmek ve iskeleyi kullanmak yasakmış.”
Martin, küçük ve eski tabelanın asılı olduğu çitlerin biraz arkasını işaret etti: “Ev terk edilmişe benziyor. Üst katın pencerelerinin camları da kırılmış.”
“Demek ki, buraya ait olan yasakların süresi dolmuş.” diye atıldı Edwin… Hepsi birbirlerine “Haydi!” der gibi baktılar. İlk adım Edwin’den geldi.
YOU ARE READING
ŞU SAATTE ORADA MIYDIN?!(Son Sayfası Yırtık Kitap)
Mystery / ThrillerKısa zamanda 32 baskı yapan ve 2012 Anadolu Edebiyat Ödülleri'nde ROMAN dalında ödül alan, sıradışı bir polisiye roman... 'Son Sayfası Yırtık Kitap' artık WattPad'de! Keyifli okumalar... Demek buraya baktın. Ama burası "orası!" değil. Peki söyle o z...