10.bölüm

11.7K 615 40
                                    

bölüm şarkısı => Perdenin Ardındakiler - Düşlerim Zifiri Karanlık

°
Sabah uyandığımda her yerimin tutulduğunu hissetmiştim fakat bu önemli değildi.
Kahvaltı bile yapmadan kısa bir duşun ardından dolabımın başına geçerek siyah bir sweat ve siyah pantolon giyindim.
Sadece telefonumu aldıktan sonra ayağıma botlarımı geçirerek evden çıktım.

Soğuk havayla temas eden bedenim anında üşürken saçlarımın ıslak olması kafamın uyuşmasına sebep oluyordu.
Yine de aldırmadan yürümeye devam ettim.
Babamı görmeliydim.
Kendimi yalnız hissediyordum ve bu onun mezarının başındayken biraz olsun geçiyordu.

Mezarlığın siyah demir kapısını araladım. Gıcırdayan kapıya yüzümü buruşturarak büyük adımlarla babamın mezarına vardım. Çiçeklerde gezindi gözlerim. En sevdiği çiçekti papatya, ve mezarının üzeri papatyalarla kaplıydı.
Gülümsedim.
Yalnızlığıma, çaresizliğime gülümsedim. Çünkü biliyorum ki onlarında benden başka kimsesi yok.

Dizlerimin üzerinde ıslak toprağa çöktüm. Yağmur durmuştu fakat şehir hala onun esareti altındaydı.

İnce uzun parmaklarımı ıslak çiçeklerinin üzerinde dolaştırdım.

"Bu acı hiç dinmeyecek gibi baba..." Gözlerimi kapattım. Yanı başımda olduğunu hayal ettim.
Çehresi silikti fakat yanı başımdaydı işte.

"Biliyordum, bir gün benden gideceğini biliyordum fakat buna kendimi hiç hazırlamamıştım."

Omuzlarımda hissettiğim dokunuş ile ürperdim. Korku ile arkama baktığımda görüş açıma siyah postallar girdi. Başımı yukarı doğru kaldırdım.

"Bana üç tane hırka borcun var." Omuzuma bıraktığı hırkaya tutunarak ayağa kalktım.

"Nasıl her seferinde denk geliyoruz?"

Soruma karşılık tamamen dürüst olmayı seçti. "Evden çıktığını gördüğümde buraya geleceğini biliyordum."

Kaşlarım hayretle havalanırken "Yani peşimden geldin?" diye sordum.

Umursamaz bir tavırla omuz silkti. "Yolumun üzeriydi."

"Anladım." diye mırıldanarak hırkayı omuzlarımdan çekip ona uzattım. "Eve gideceğim zaten, gerek yok."

"Kalsın, hava soğuk."

Daha fazla irdelemeden hırkayı tamamen üzerime giyindim. "Seni eve bırakayım."

Kafamı iki yana sallayarak "Hayır, sen yoluna devam et." dedim. Yolunun üzeri olduğuna göre farklı bir yere gidiyor olmalıydı.

"Seni bırakayım devam ederim."

"Gerek yok Tan, kendim gidebilirim." Benimle ilgilenmek zorundaymış gibi hissetmesini istemiyordum.
Çünkü biliyordum ki babam bu dünyadan göçerken beni ona emanet etmişti..

Tan üstelemeden mezarlığın çıkışına doğru yürüdüğünde düşen omuzlarıma lanet okudum. Buna alınmamalıydım. O benim bakıcım veya özel korumam değildi. Kafamı toparlamaya çalışarak çıkışa doğru yürüdüm. Tan ise henüz siyah kapıdan çıkmış kaldırım kenarında park halinde olan beyaz spor arabasına varmak üzereydi. Gözlerimi ondan çekerek kaldırımın üzerinden yürümeye devam ettim.

Yanımdan son hızla geçip giden beyaz araba ile gözlerimi yere çevirdim. Kendimi iyi hissetmiyordum. Yanımda birileri olsun istiyordum fakat bu Tan olmamalıydı. Biraz daha yürüdükten sonra evime varmış olmanın rahatlığı ile üzerimi değiştirdikten sonra kaloriferlerin derecesini yükselttim ve salonda ki L koltuğumun köşesine kıvrıldım. Bu kadardı işte benim hayatım burayla sınırlıydı. Yapabileceğim hiç bir şey, hiç bir uğraşım yoktu.

BAYKUŞ (bölümleri kaldırılmamıştır.)Where stories live. Discover now