12.bölüm

11.6K 568 53
                                    

bölüm şarkısı=>
Berkay Altunyay - Rengarenk Acılar

°
Tan'ın elleri saçlarımda dolanıyorken iyice mayışmıştım.
Tarağı usulca kısa saçlarımda kaydırdı. Aynı işlemi bir çok kez tekrar ederken diğer elinde tuttuğu saç kurutma makinesi ile de saçlarımı kurutuyordu.

Saç kurutma makinesinden çıkan ısı sayesinde bedenim daha az üşüyordu.
Tan işini bitirerek makineyi kapattığında ortama sessizlik hakim oldu.

"Salonda uzan biraz." Kolumdan tutarak ayağa kalkmamı sağladığında beraber salona gelmiştik.
Koltuğa kıvrıldığımda üzerime ince bir pike örttü. "Çorbayı yaptıktan sonra seni uyandırırım."

Minnetle gülümsedim. "Teşekkür ederim."
Bir şey söylemedi. Bir süre gözlerime baktı ve ardından amerikan mutfağıma ilerledi.
Arkasından onu izledim.
Çok güçlüydü, etrafında ki herkese karşı görünmez bir kalkanı vardı. Soğuktu, kendinden taviz vermezdi ama sanki kalbinin derinliklerinde gizlenmiş bir merhamet duygusu vardı.
Bana karşı tavırları, davranışları, ilgisi çok güzeldi.
Gittikçe ona alışmaya başlıyordum ve sanırım bu kötü bir şeydi.

Çünkü hikayenin sonunda yalnız olacağımı biliyordum...

Artık açık tutamadığım gözlerim usulca kapandığında bilincim hala açıktı.
Başımın ağrısı hiç dinmemiş aksine dahada şiddetlenmişti, aynı zamanda boğazımın ağrısı da öyle.

Mutfaktan gelen sesleri duyabiliyordum. Eşyalarımın yerlerini bilmediği için önüne gelen her dolabın kapağını açıyor olmalıydı.
Kim derdi ki bu dağ gibi soğuk nevale olan adam hasta bir kıza bakacak ve ona çorba yapacak.
Kendimi kısa bir an ayrıcalıklı gibi hissettim ve hemen ardından bu düşünceden vazgeçtim.
Yalnızlığımın içerisinde etrafımda sürekli birilerini arıyordum ve kendi kendimi kandırıyordum.
Tan bugün vardı ama yarın olmak zorunda değildi...

°

"Elyasa." İşittiğim ses beni daha çok uykuya itiyordu. "Uyan hadi." Sonunda gözlerimi araladığımda Tan'ın koyu irisleri ile karşı karşıya geldim.
Bana doğru eğilmesinden kaynaklı olarak yüzlerimiz oldukça yakındı.
Heyecanımı geri plana atarak hafifçe öksürdüm.
Ne kadar uyuduğumu bilmiyordum ama boğazım hala ağrıyordu.

Gözlerim hemen yanı başımdaki küçük sehpaya takıldığında kaşlarım çatıldı.
Üzerinde küçük bir leğen ve içerisinde bez vardı.
Su ise sirkeli olmalıydı ki kokusu çok keskindi.

Bilincim biraz daha açıldığında içerisinin tavanın kenarlarındaki ince ledler sayesinde loş bir aydınlığa sahip olduğunu gördüm.
Dışarısı ise oldukça karanlıktı.
Ben uyumadan önce ise daha sabahtı!

"Saat kaç?" Diye sordum sonunda sesimi bulabildiğimde.

Orta sehpada duran telefonuna eğilerek ekranına dokundu ve aydınlanmasını sağladı. Hemen yanında ise Furkan'ın telefonunu gördüm.

"20.46" Kaşlarım hayretle havalandı. "Nasıl uyanmadım bu saate kadar?"

"Ateşin çok yükseldi, bu yüzden üzerine ağırlık çökmüş olmalı."

Gözlerim tekrar sirkeli suya kaydığında "Bana sirkeli su mu yaptın?" diye sordum.
O kadar duygu doluydum ki şuan. Dokunuverse ağlardım herhalde.

"Yetimhanede ki abla ateşim çıktığında öyle yapıyordu. İyi geliyor."

Çenem titremeye başladığında gözlerimi kaçırdım.
Nasıl böyle dimdik ayakta kalabilmişti?

"Teşekkür ederim." dedim tekrardan. Ona karşı büyük bir minnet duyuyordum.

"Bir daha teşekkür edersen seni balkondan aşağı sarkıtacağım." Ciddi bir ifade ile savurduğu tehdite karşılık olduğum yere sindim.

"Şimdi çorba içmelisin." Dinamik adımlarla mutfağa giderek hazırlamış olduğu çorbadan bir kaseye doldurdu ve tepsiye koydu. Üzerine limon sıktıktan sonra yanıma geldi.
Dumanı hala tüten çorba oldukça lezzetli görünüyordu fakat benim midem hiç bir şey istemiyordu.

"Şuan yemek iste-" Bir anda ağzıma tıktığı kaşık ile öylece kalakaldım.
Zar zor yutarak yüzümü buruşturdum. "Biraz kibar olsana, dişim kırılıyordu." diye homurdandım.

"Çocuk gibisin." diye söylenirken çorbadan bir kaşık daha yedirdi.

"Benimle ilgilenmek zorunda değilsin." Bir an için bu durumdan rahatsız olduğunu hissetmiştim. Elinde ki kaşığa uzandığımda geri çekti.

"Çok alıngansın." derken bir kaşık daha yedirdi. "Regl mısın yoksa?" Gözlerimi kaçırarak "Hayır." diye mırıldandım.
Sadece bir günde fazla özelime girmişti sanki..

"O zaman hastalığına veriyorum."

Ağzımda ki çorbayı yuttum. "Hasta olmasam çocuk gibi olmama müsamaha göstermeyeceksin yani?"

Alayla sırıttı. "Tabii ki hayır." Yüz ifadesi dudaklarımın iki yana kıvrılmasına sebep olduğunda Tan'ın gözleri dudaklarıma düştü.
Bakışları karşısında yuktundum ve dudağımda ki gülümsemeyi sildim.

"Adaçayı da kaynattım." Duyduklarım karşısında yüzümü buruşturdum. "Hayıır, midem almaz."

"Midene bir şey sorduğumu hatırlamıyorum."

"Pardon ama, benim midem." Diye homurdandım. "Bırakta ben karar vereyim."

Tan bitirdiğim çorba kasesi ile ayağa kalkarak mutfağa ilerledi. "O güzel ağzını boşuna yoruyorsun."
NE?
Güzel ağzın mı dedi o?
Kalbim dört nala koşarken dilim tutulmuş gibi cevap veremedim.

Tan kısa süre sonra elinde tuttuğu kupa bardak ile yanıma geldi. Adaçayının kokusu bile kötü gelirken nasıl içecektim şimdi?

"İçine elma ve limon koydum." Anlamsız gözlerle ona baktım. "Yani tadı daha iyi." Denemekten zarar gelmez diyerekten elinde ki bardağı kavrayarak dudaklarıma götürdüm.
Tadı damağımda yayıldığında fazlaca lezzetli olduğunu kavrayarak bir yudum daha aldım.

"Ama bu güzel olmuş?" Diye konuştum şaşkınlıkla. Bu zamana dek içtiğim adaçayları berbat oluyordu.

"Ben yaptım çünkü." Kendini beğenmiş ifadesine göz devirmekle yetinerek bardaktaki adaçayını yudum yudum bitirdim.
Boğazımın ağrısı hala devam ediyordu ama yumuşadığını hissediyordum.

Tan elimdeki kupayı aldı ve orta sehpaya bıraktı. Bense yorgun bedenimi tamamen uzanır pozisyona getirerek üzerimdeki pikeye sarıldım.
Sadece uyumak istiyordum ama yalnız olmazdı.

Dudaklarımı araladım ve "Ben uyuyana kadar bekler misin?" diye sordum pürüzlü sesimle.

Tan orta sehpaya oturmuş yüzüme bakıyordu.
Kafasını usulca aşağı yukarı salladı. "Buradayım."

Onun yanımda olmasının verdiği güven ile gözlerimi kapattım ve yorgun bedenimi uykuya teslim ettim.
°

sizi seviyorum 🐞

oy ve yorumlarınızla destek olursanız çok sevinirim.

BAYKUŞ (bölümleri kaldırılmamıştır.)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora