39-FİNAL

929 50 49
                                    

Koca dünyanın içinde iki kişilik ufacık bir dünya daha istemiştim sadece.

Kulağımda kulaklığım, çiseleyen yağmur ve ara sırada yüzüme vurarak üşümeme sebep olan rüzgarla ellerimi cebime koymuş yürüyordum. Yavaştım çünkü beynim ve kalbim o kadar hızlı fikir değiştiriyordu ki onların hızını yetişmek adına adımlarımı yavaşlatmıştım. Son iki gündür şu anda da yaptığım gibi sadece Jungkook'un son yazdıklarını düşünüyordum.

En son ki konuşmamızdan sonra araya hafta sonu girmişti; yani onu görmek zorunda değildim ancak artık okula gitmek zorundaydım. Ve koca okulda onu görmeme ihtimalim binde bir falandı herhalde. Hala onu gördüğümde nasıl tepki vereceğimi bilmiyor olmak kalbimin sıkışmasına sebep oluyor, avuç içimi terletiyordu.

Ne kadar düşünürsem düşüneyim son yazdıklarında haksız olduğunu söyleyemiyordum. Evet, gerçekten çok uğraşmıştı gerçekler için ve evet, artık bundan başka bir şey kalmamıştı bizim için. Beynim bunlar için haykırsa da kalbim de sızlıyordu bir yandan ve ben bunun önüne geçemiyordum. Jungkook'u en başından beri çok seviyordum, ne ya yaparsam yapayım ya da o, ne yaparsa yapsın sevgim azalmıyordu.  

Sadece beni anlamasını istemiştim, sadece beraber mutlu olmayı ve sonsuza kadar birbirimize ilk gün ki kadar güvenebilmeyi çünkü ben şu zamana kadar tanıdığım her insanda ihanete uğramış, ailesinden uzakta ayakta kalmaya çalışan, sağlam duvarlarına rağmen dünyanın büyüklüğü karşısında bazen gözleri dolan küçük bir kız çocuğuydum.

Jungkook ise beni seviyor ama anlamıyordu, benimle olmak istiyordu ama beraber mutlu olmayı bir türlü beceremiyorduk ve en önemlisi ona güvenmemi istiyor, güvenmeme izin vermiyordu. 

Yorulmuştum; Jungkook'tan mı yoksa onsuzluktan mı bilmiyordum.

Onu seviyordum ama arkadaşça mı değil mi anlamıyordum.

Gerçekten ne yapacağımı bilmiyordum. Bu bilinmezliğin içinde çok acınası olduğumun farkındaydım. Farkında olduğum diğer şey ise ne yazık ki fakültenin önüne varmış oluşumdu. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi ve insanların gözümün içine bakarak yanındaki insanlara fısıltılarla bir şeyler anlatması bu durumu hiç de kolaylaştırmıyordu. Bu saçma sapan ilgiden hoşlanmıyordum.

Jungkook'u görmekten korktuğum için onu en az görme ihtimalimin olduğu, dersliğime doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım. Sadece o değil burada olduğumu ona söyleyecek herhangi biri ile karşılaşmak istemiyordum. Şansım her zamanki gibi yaver gitmemiş; dersliğime gitmek için bindiğim asansörden iner inmez, dersliğimin biraz ilerisinde yanındaki kızla konuşan Jungkook'u görmüştüm.

Onu görmek içimde bir yerlerde tarif dahi edemediğim hislerin oluşmasını sağlamıştı. Yüzüne baktığımda bir sürü şeyi aynı anda hissediyordum ama içlerinden tek ayırt edebildiğim; özlemimdi. Onu gerçekten çok özlemiştim öyle ki bir kaç dakika olduğum yerde çivilenmişçesine durmuş, sadece yüzüne bakmıştım. Yorgun görünüyordu ve mutsuz. Karşısındaki kıza bir şeyler anlatıyordu ama tavırlarında bıkmışlık, zoraki nezaket saklıydı. Sanki bir an önce söyleyeceklerini söyleyip çekip gitmek ister gibiydi. Bunu ona benim yapmış olduğum gerçeği oturdu içime bir anda, nefes alamıyordum şimdi.

Onu böyle ben dağıtmıştım.

Onu bu hâle ben getirmiştim.

 Dağılmış ruhuna ve paramparça kalbine tezat oluşturan, her şeye rağmen nefes kesen yüzüne bakarken öyle dalmıştım ki hiç bir şey beni kendime getiremez gibi hissediyordum. Ta ki onunla göz göze gelinceye dek. Çok hızlı olmuştu her şey. Bir anda bana bakmış, gözlerinden bir kaç saniye içinde belki de onlarca ifade geçmiş ardından beni hiç görmemiş gibi önüne dönmüştü. Bakışlarında gördüğüm acı, suçlama, özlem ve daha nicesi bir yana; beni görmezden gelişi içimde her an zaten harlanmakta olan ateşi büyütmüştü. Damarlarımdan taşmakta olan şeyi hissediyordum ve yapacaklarımdan ben bile korkuyordum.

LOVE IS BLIND [liskook]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin