taelice in the café

582 48 28
                                    

Akşam saat 9'du.

Rosé'nin geçirdiği sinir krizinin üstünden epey saat geçmişti.

Onunla görüntülü konuşmuştuk, bana içini dökmüştü her şeyini yeniden anlatmıştı ve ben onu sabırla dinlemiş telkin etmeye çalışmıştım.

Şimdi ise oturmuş Taehyung'un bana konum atmasını beklerken kitap okuyordum, az sonra telefonumun mesaj sesi yankılandı.

Bipolar Taehyung:
*********--> konuma tıklayıp görebilirsiniz.

Konuma girdiğimde daha önce hiç görmediğim bir yerin adresi ile karşılaştım.

Yakınlarda bir yerlerde olmalıydı, on bir dakika diyordu.

Hazırlandım, telefonumu aldım ve evden çıktım.

On bir dakika geçtiğinde pembe neon tabela olan bir yerde 'hedefinize vardınız' diye öten telefonuma baktım.

İçeri girdiğimde kimse yoktu.

Tabure de oturan Taehyung'u görmem ile yanına gidip onun gibi tabureye oturdum.

Mekanda sadece iki kişiydik, başbaşa.

"İki kişiyiz?"

Diye sordum şaşkınlıkla.

"Yakın arkadaşımın mekanı, başbaşa olmak için kapattırdım."

Dediği şeyler ile gözlerim fal taşı gibi açılırken ne diyeceğimi düşünüyordum.

"Bugün olanlar için, üzgünüm Taehyung. Chaeyoung, bir buçuk yıldır Yoongi'ye aşık. Ona karşı bir hayranlığı var, o kız kimdi bilmiyorum ama Yoongi'nin boynuna atladığında Rosé üzüldü, nefret etti ben eminim o, o an yaşamak dahi istemedi."

Taehyung'un gözleri karşıya odaklanıp dalıp gittiğinde gülerek konuştum:

"Ne oldu dalıp gittin yoksa ilkokul aşkını mı hatırladın?"

Gözleri benimkilerle buluştuğunda gülümsedi ve ellerini suçluymuş gibi iki yanında kaldırdı :

"Ne yazık ki evet onu hiç unutamadım."

Gülmeye başladığımız zaman konuştu:

"Lisa, onu çok iyi anlıyorum. Yoongi'nin de ona karşı bir şeyler hissettiğine bahse girebilirim. Yani en yakın arkadaşım en yakın arkadaşına aşık."

Telefonda bile basit bir biçimde konuşabileceğimiz bir konu için neden buluşmuştuk? Sanki birbirimizi görebilmek için sebep arıyor gibiydik.

"Arkadaşın bizim okula mı gelecek?"

Diye sordum, Rosé'nin deli gibi kıskandığı kıza ithafen, şu utangaç olan.

"Arkadaşım? O kim?"

"Bu sabah boynuna atlayan kız."

Dedim.

Taehyung sırıtırken konuştu :

"Siz bizi mi takip ediyordunuz yoksa Lalisa?"

Kenara sıkışmış gibiydim.

"Sizi neden takip edelim Taehyung?"

Diye sordum rezil olmuşluğun verdiği utanç ile.

"Kız kardeşim."

Dedi sessizliği bozarken.

İçimde garip bir rahatlama hissetmiştim.

"Kız kardeşin.. o biraz utangaç olmalı."

"Sosyal anksiyetesi var, 2. sınıftan beri kimse ile doğru düzgün diyalog kuramaz. Onunla konuşmayı başaran çok az kişi tanıyorum."

"Matematiği seviyor mu?" Dedim.

"Nefret eder, ama sana sormam gereken bir şey var, ilk sorduğun şey en sevdiği renk değil, en sevdiği yemek değil de neden matematiği sevip sevmediği oldu? Neden bu nefretin Lisa?"

Merakla ve ilgiyle sorduğu soruyla ona doğruları anlatma kararı aldım.

İçimi dökecek birisi olması iyiydi.

"Annem. Babamla ayrıldıktan sonra, evimize sık sık gelen bir adam vardı, ben annemin ona aşık olduğuna emindim. Ona bunu söylediğim zaman, o bana tokat attı. Yemin ederim Taehyung, annem bana bir kere bile senin bana sarıldığın gibi sarılmadı, onunla hiç beraber uyumadım, onunla sohbet dahi etmedim. "

Gözlerim hafiften dolmaya başlarken Taehyung elimi tuttu.

"Lalisa lütfen devam et."

Dedi yavaşça konuşurken.

"O gün, matematik sınavına çalıştım, ağlayarak. Ben kötü bir şey yaşandığında etraftaki her şey ile aklımıza kazındığını düşünürüm. İşkolik bir anne ile büyüdüm ben iğrenç bir çocukluk geçirdim. Üzgünüm."

Dedim.

Taehyung elimi narince tuttu tabureden kalkıp deri koltuğa oturduk.

Biçimli parmakları gözümden akan yaşı silerken, başımı göğsüne yasladım.

Diger eliyle saçımı okşamaya başladı.

Şu an kendimi evimde gibi hissediyordum.

"İnanabiliyor musun Taehyung? Bana kızım demedi. Bana bir kez bile kızım demedi. Pranpriya Manoban, diye seslendi bana her zaman."

Göz yaşlarımı silmeye devam ederken ben hıçkırıklarımı dizginlemeye çalıştım.

"Üzülme, geçti ben yanındayım."

O yanımdaydı..

Umarım öyle kalırdı.

math don't like lalisa , taelice ✓Where stories live. Discover now