¹²

829 82 6
                                    

elinin altındaki kitapları düzeltti ve ufak bir nefes aldı felix. bugün herhangi bir işi yoktu ve hafta sonunu kendine ayırmak istiyordu. uzun zamandır kendisiyle baş başa kalamadığını hissediyordu. özellikle son zamanlarda tek yaptığı şey sınavlarına çalışmaktı.

bu hafta hafta itibari ile bütün sınavları bitmiş, oldukça rahatlamıştı. kendi oturduğu semtte oldukça hoş bir cafe vardı. hem pasta tarzı bir şeyler satılıyor, hem de çeşit çeşit kahve bulunuyordu. fakat burası hakkında sevdiği diğer bir şey sessiz olmasıydı. ara sıra buraya gelip kulaklarını takıyor, yaşadığı dünyadan ve hayattan birkaç saatliğine kendini soyutluyordu ve buna tek kelime ile bayılıyordu.

kendisine saygıyla eğilerek selam veren çalışana aynı şekilde eğilerek selam vermiş ve içeri geçmişti. her zaman oturduğu yerin boş olduğunu gördüğünde karşılıklı iki sandalye olan masaya geçti ve kitaplarını bıraktı. üzerindeki ceketi rahatlama amacı kollarından sıyırıp sandalyesine yerleştirdikten sonra oturmuştu.

yerleşmesinin ardından yanına gelen garson'un sorduğu soru ile dudaklarını araladı ve sorusunu cevapladı.

"bir tane cheescake, bir tane de ice caramel frappuchino lütfen"

kendisini onaylayıp not aldıktan sonra giden garsona baktı ve önüne döndü. elindeki çizim defterini açarak kalemlerini çıkarttı. eline aldığı siyah kalemi dikkatlice tuttuktan sonra büyük kulaklığı kulaklarına çıkarttı. herhangi bir şey düşünmeden kalemini oynatıyor, çizimlerin tamamen rastgele olmasını istiyordu.

hayatı zaten sürekli bir plan ve program üzerinde gidiyordu. bir de kafasında kurduğu ve planladığı şeyi çizerek hayatını kurallar ve planlar üzerine inşaa edemezdi. felix'in her zaman hayatında kendisine ait özel bir alanı vardı ve buraya henüz kimse dahil olmamıştı.

kimse onu tam olarak tanımıyor, onun istediği şeyler dışında hiçbir şey bilmiyorlardı. elindeki kalemi kullanmaya devam ederken bir yandan hafifçe ayağı ile ritim tutuyordu. kendisini o kadar kaptırmıştı ki yanına gelip siparişlerini getiren garsonu bile fark etmemişti.

önündeki kağıda çizdiği birkaç karalamaya baktıktan sonra masaya gelen siparişlerini fark etmişti. kahvesine uzanarak pipetinden bir yudum aldı ve tekrar yerine bıraktı. normalde çizim yaparken hiçbir şey düşünmüyordu fakat şuan zihninde onu rahatsız eden birtakım şeyler vardı.

ufak bir nefes alıp başını iki yana salladı ve kalemi tekrar eline aldı. her ne kadar aklından bazı şeyleri def etmeye çalışsa da bunu başaramıyordu. müziğin sesini biraz daha açtı ve çizim yapmaya devam etti.

"evet, bir dilim elmalı tart, bir tane de americano istiyorum."

"burada mı olacak yoksa paket mi efendim?"

"paket olac-"

gözünü etrafta gezdirirken masalardan birinde oturan tanıdık yüzü fark ettiğinde duraksamıştı chris. onu burada görmeyi beklemiyordu. kendisinden cevap beklediğini belli eden çalışana döndü ve dudaklarını yaladı.

"burada olacak.. şu masaya getirirsiniz"

diyerek tebessüm etmiş ve felix'in yanına ilerlemişti. artık bazı şeylerin konuşulması ve halledilmesi gerektiğini düşünüyordu. yavaşça felix'in karşısına geçtiğinde kendisini fark etmediğini anlamak zor olmamıştı. bütün dikkati ile kendince bir şeyler karalayan çocuğa bakarak hafifçe gülümsedi. oldukça ciddi ve güzel duruyordu. yüzü hala ilk tanıştıkları gün gibi beyaz ve güzeldi.

ona bakarak iç çektiğini bile fark etmeden onu izliyordu. hatta çatılan kaşlarını gördüğünde gülümsüyordu. küçük bir çocuk gibi çattığı kaşlarını gördüğünde gülerek başını yere eğmişti. bunu yaparken başını kaldırdığında onu fark edeceğini düşünmemişti. kısa bir süre duraksadıktan sonra yüzündeki gülümsemeyi sildi ve felix'e baktı.

literature // chanlixWhere stories live. Discover now