2. Ekinler dize kadar Fener gel bize kadar

5.2K 262 59
                                    

Tanıdık caddelerden geçerken kalbi gümbürdüyordu. Ne kadar zaman olmuştu? Kaç gündüzü kaç geceyi birbirine karıştırmıştı? Uzun olmalıydı, uzun olmalıydı ki burnunun ucu böylesine sızım sızım sızlıyordu. Sol elini kırıp pencereye yaslarken sağ eliyle direksiyonu tutuyordu. Araba olabildiğince yavaştı, elinde değildi bu durum. 7 saatlik yolu 4 saatte gelmişti ama cesaret edip on dakikalık mesafedeki evine gidemiyordu. Dünden beri bin bir hazırlık yapan annesi durmadan kendisini arıyordu ancak Özgür cesaretini toplayıp geldiğini dile getiremiyordu. Şehir canlanmış, nefesini kesen bir hayalete dönüşmüştü sanki. Her yer armoni kokuyordu, buram buram armoni kokuyor Özgür'ü boğuyordu. Çocuk gibi ağlamak, gerisin geri dönmek istiyordu. Cesareti var sanıyordu ancak yanıldığını, daha bu ilin sınırları içerisine girdiği ilk andan beri biliyordu.


''Özgür'üm...''


Önündeki halı sahanın yanındaki bankta oturmuş iki genç vardı. Üzerlerinde okul formaları olan iki gençten daha iri olanı kravatını sağ elinde tutmuş, kolunu diğerinin omzuna sarmıştı ve ışıldayan gözlerle kolunun altındaki gence bakıyordu. Ne de güzel bakıyordu... Özgür delirmediğini biliyordu, önündeki yansımanın kendisine ve ona ait olduğunun farkındaydı. Tıpkı Ankara'ya geldiği ilk andan beri gördüğü diğer yansımalar gibi... Bu şehir onu istemiyordu, hissediyordu. Ahını aldığı yüreğin acısını çıkarıyordu kendisinden. Derin bir nefes alıp, şimdi kahkahalar atan iki gence son kez bakıp arabasının hızını arttırdı. İnsanoğlu ne denli başına buyruk, kendi bildiğince yaşarsa yaşasın sonunda hep başladığı noktaya dönüyordu, eh atalarımız boşuna tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkanıdır dememişti. Özgür ise kürkçü dükkanına mı geri dönmüştü yoksa o dükkânın sahibi olmaya mı gelmişti emin değildi.


*


''Oğlum benim.'' Henüz kırkların ortasında olan annesi elindeki çayıyla beraber oğluna büyük bir sevgiyle bakıyordu. Eve geleli bir saat kadar olmuştu. Annesinin ve kız kardeşinin büyük uğraşlar vererek hazırladığı yemekleri yemiş, hep beraber oturma odasına geçerek çaylarını yudumluyorlardı.


''Oradaki işler nasıl gidiyor?'' Babası tüm heybetiyle tekli koltukta oturmuş çayını karıştırıyordu.


''İyi gidiyor baba. İşleri Ali abiye teslim ettim ben tekrar dönene kadar o ilgilenecek.'' Özgür annesinin düşen suratını görse de görmemezlikten geldi. Bakışları babasını bulduğunda yaşına göre hala yakışıklı ve karizmatik olan adam dişleriyle bıyıklarını ezmiş tek kaşını kaldırarak oğluna bakmıştı.


''Ne zaman döneceksin?'' Özgür derin bir nefes alarak biraz düşündü.


''Belli değil.'' Çok fazla kalacağını düşünmüyordu. Her ne kadar üç yılın ardından ilk kez Ankara'ya adım atsa da hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının farkındaydı. Burada bir çok şeyi yarım bırakmıştı ve tamamlayamayacağını anladığı an yeniden çekip gidecekti.


''Deniz, abinin çayını tazele hadi kızım.'' Annesi konuyu değiştirmek ister gibi kızına seslendiğinde Özgür kız kardeşinin kalkmasını engelledi.


''Çok içtim anam yeterli bu kadar.'' Kız kardeşini kolunun altına alıp yanağından öptü. ''Deniz'im görmeyeli ne kadar büyümüşsün.'' Genç kız gülerek abisinin omzuna vurdu.


''Üç yıl oldu abi hep aynı kalacak değildim ya.''


''Hele hele dillenmiş de bu, bana bak kız rahatsız eden var mı seni?'' Deniz gözlerini devirerek abisine baktı.


''Sürekli Serhat abilerin gözetimi altındayım zaten abi, söyle o arkadaşlarına düşsünler yakamdan. Hem sahi geleceğini biliyorlardı değil mi?'' Özgür onaylarcasına kafasını salladı. Kız kardeşinin saçlarını dağıtıp kolunu daha fazla sıkıştırdığında Deniz homurdandı.


''Benim buradaki gözüm kulağım onlar, tabii gözleri üzerinde olacak.''


''Ya baba ya!'' Genç kız söylenerek abisinin kolları altından çıktığında Özgür gülümsemişti. Bolca hasret gidermenin ardından saat epey geç olmuş, ev halkı uyumaya gitmişti. Özgür üç yıl sonra ilk kez girdiği odasında hiçbir şeyin değişmediğini fark etmişti. Valizinden tişört ve eşofman çıkarırken gözleri masasının üzerindeki çerçevelere takılmıştı. Birinde aile fotoğrafları vardı. Onun hemen yanında lisede Serhat ile çekindikleri resim vardı. Çerçeveyi eline aldığında yüzündeki tebessümü gizleyememişti. Serhat'ın kravatı gevşek bir şekilde durmuş, soğuktan ellerini ceplerine koymuşlardı. Kendisinin boynunda ise Galatasaray atkısı ile gülerek kameraya bakmıştı.


''Lan Bahoz!'' Serhat kravatını biraz gevşetmiş ve okuldan çıkan çocuğa seslenmişti.


''Efendim Serhat?''


''Oğlum bir fotoğrafımızı çeksene la.'' Bahoz göz devirerek çantasındaki fotoğraf makinesini çıkarmış ve ayarlamıştı. Serhat elindeki sigarayı çöpe attıktan sonra elini cebine sokmuş ve poz vermişti. Özgür'de poz vermek üzerindeyken, dikkati okuldan çıkan kumral gence takılınca yutkunmuştu. Saniye farkla kendisine dönen gözlerle sırıtmış ve tam o anda fotoğraf makinesinden çıkan sesle kendine gelmişti.


''Özgür'ün derdi bir tane daha çektirmek sanırım baksana eşşek gibi sırıtmaya devam ediyor.'' Serhat'ın söylemiyle gülüşen dört genç Ankara'nın kışını bahara çevirmişti.

Özgür aklına gelen anıyla gülümsemişti. Üzerini değiştirip banyoda işlerini hallettiğinde yatağına uzandı. Tam karşısındaki imzalanmış Ribery formasına uzun uzun baktı. Göğsü sızlamaya başlamıştı.


''Ekinler dize kadar, fener gel bize kadar!'' Üzerindeki Ribery formasıyla bağırarak meydanda yürürken Fenerbahçe'ye attıkları 5-1 farkla içi içine sığmıyordu Özgür'ün. Beşiktaşlı olan Serhat'ta onlara katılmıştı. ''Sana bir şey göstersem, kasıktan dize kadar!'' Meydanın sonunda oturmuş sigara içen gençlerle duraklasa da devam etmişti. ''Al bunu alamaz mısın, sen ne biçim delikanlısın...''


Gözleri, koca meydanda kendini belli eden esmer gence kaydığında sırıtışı büyümüş ve sesini yükseltmişti. ''Portakal soyulur mu, tadına doyulur mu?'' Eh kendisine güzel bakan gözlerin birazdan öfkeyle parlayacağına adı kadar emindi Özgür. ''Fener sana bir koysam, fizandan duyulur mu?''


''Ulan senin amına koyarım.'' Esmer genç elindeki sigarayı atıp Özgür'e söylediğinde Özgür geri geri gitmişti.


''Al bunu alamaz mısın, sen ne biçim delikanlısın..'' Koşmaya başladığında arkasından gelen esmerle kahkaha atmıştı.


"Ulan Özgür kaçma lan!" Sonunda mahalledeki halı sahanın arkasına vardığında  durmuştu. Koşmaktan boğazı ağrımaya başlamıştı, ellerini dizlerine yerleştirip arkasına baktığında esmer gencin parıldayan gözlerle kendisini izlediğini görmüştü. "Yakaladım oğlum seni." Özgür yüzünde asılı duran gülümsemeyle doğrulmuş ve halı sahanın karanlık tarafına doğru yürümeye başlamıştı.


"Ne o minik serçe, kızdırdım mı seni?" Esmer genç gamzesini utanmazca ortaya çıkaran gencin dibinde bitmiş ve iki yakasından tutmuştu.


"Serçe değil," yüzünü kendisinden birkaç santim kısa olanın yüzüne yaklaştırmıştı. Özgür bakışlarını karşısındaki gencin kalın dudaklarına indirdiğinde kumral genç derinden gelen sesiyle yeniden konuştu. "Kanarya."


Özgür gözlerini kapatarak armoni kokan gencin ensesinden tutup kendine çekti."Kürşat." İnlercesine çıkan sesle beraber dudaklarını birleştirmiş ve hararetli bir öpüşmeye kucak açmıştı.


Özgür Ribéry formasından bakışlarını çekip gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. Anıları hep onunlaydı ancak Ankara'ya gelince daha da artmış gibiydi. Bu daha başlangıçtı Özgür için, yarın ola hayrolaydı.

MURATTİ (GAY)Where stories live. Discover now