36.bölüm

9.3K 433 25
                                    

bölüm şarkısı => Adamlar - Sarılırım Birine

satır arası yorumlarınızla düşüncelerinizi belirtin lütfen :)

°
6 gün.
Tam 6 gün geçmesine rağmen hala uyuyordu.
Günlerdir yaptığım gibi yanı başında bekliyordum.
Doktor bile umudunu yitirirken ben onun uyanmasını bekliyordum.

Kapının açıldığını duyduğumda içeri giren Acar'a baktım. Her gün yaptığı gibi bana yemek getirmişti.

Burukça gülümseyerek elinde ki tepsiye uzandım. "Teşekkür ederim."

"Zayıfladın, lütfen bu kez tamamını bitir."
Her seferinde kendimi zorlayarak bir kaç lokma yiyor ve bırakıyordum.
Sanırım gerçekten kötü bir haldeydim.
Çünkü midem sürekli bulanıyordu ve bu açlıktan olmalıydı.

Hiç iştahım olmamasına rağmen kafamı olumlu anlamda salladım. "Bitireceğim."

Yemeği yemeye başladığımda yanıma oturdu.
"Sen yedin mi?" Diye sorduğumda kafasını olumlu anlamda salladı.
Gözleri hemen karşımızda yatan Tan'daydı.

"Uyanacak." Kararlı sesine karşılık kafamı salladım ve "Uyanacak." diye mırıldandım.
Uyanmalıydı...

"Üç yıl boyunca beraberdiniz değil mi?"

Kafasını olumlu anlamda sallayarak "Beraberdik." dedi.

"Neredeydiniz peki?"

"Operasyonda." Beni öylece terk ettiğini düşünüyordum.
Ama yine de operasyona gittiğini söyleyebilirdi değil mi?

"Keşke öylece bırakıp gitmek yerine haber verseydi."

Burukça gülümsedi ve "Buna mecburdu." diye savundu Tan'ı.
Nasıl bir mecburiyet aramıza yılları sokardı ki?
"Aramızda bir şeylerin olduğunu sanıyordum." Aslında buna emindim. Onun bana karşı hisleri olduğunu biliyordum fakat amacım Acar'ın ağzını yoklamaktı.

"Sana çok değer veriyor."

"Bu yüzden mi öylece gitti?"

Kaşları çatılmıştı fakat bu bana olan sinirinden değildi. "Öylece gitmek zorundaydı." İçlerinde bulundukları zorunluluk her neyse Acar'ın siniri buna gibiydi.
Yutkunarak nefes alabilmeyi denedim.
Onu hep beklemiştim.
Yine beklerdim ama uzun sürmemeliydi.

"Eğer uyanma-" Sert sesim sözlerini bir bıçak misali kesti. "Uyanacak!" Acar yutkunarak Tan'ın hareketsiz bedenini izlemeye devam etti.
"Olur da uyanmazsa..."

Kafamı iki yana sallayarak güçlükle konuştum. "Öyle bir şey olmayacak. Uyanmak zorunda."

Tan'ı böyle görmeye daha fazla tahammülü yokmuş gibi kısık bir küfür savurdu ve ayaklandı.
Dolu gözlerimle odadan çıkışını izledim.
Gözlerim tekrar Tan'ı bulduğunda göz yaşlarım usulca süzüldü yanaklarımdan.
Ayağa kalkıp yanına ulaştım.

"Uyan artık." İsteğimi sesli bir şekilde dile getirmek hıçkırmama sebep olmuştu.
"Herkes umudunu yitirmeden uyan Tan."

Gözlerimi yumarak alnımı koluna yasladım.
Canım çok yanıyordu.
Acar bile umudunu yitirdiyse benim gücüm nasıl dayanıyordu?

"Ölüyorum." Derin bir nefes aldım. "Öldüğümü hissediyorum."

O an bir şey oldu. Benim kalp atışlarım apansız bir şekilde hızlandığında başımı yasladığım kolunun kasıldığını hissettim.

"Tüm nefeslerimi verir, yine de ölmene izin vermem demiştim." Kulaklarım onun pürüzlü sesini işittiğinde ne yapacağımı bilemeyerek öylece bekledim.
Kafamı buradan kaldırır, gözlerimi açarsam uğruna yandığım adam buhar olup gidecekti sanki...

"Nepenthe, yaralarımı sarmaya mı geldin?"

Yutkunarak usulca kaldırdım başımı ve gözlerimi araladım.
Koyu irisleri ile göz göze geldiğimde akan göz yaşlarımın soğukluğu yanağım boyunca bir yol çizdi.

"Tan?" diye fısıldadım.

"Güzelim?" Şaşkınlıkla gülümsedim. "Uyandın." İçimde ki mutluluğa engel olamadım. Aceleyle çöktüğüm yerden kalkıp karşısında dikildim.

"Uyandım." Günlerdir konuşmamasından kaynaklı sesi pürüzlü ve kısıktı.
Ama tüm bunlara rağmen çok güzeldi...

Hayal kırıklığım, hüznüm ve mutluluğum birbirine karıştığında burukça gülerek bir kaç adım geri çekildim.
Ne yaparsam yapayım beni terk ettiği zaman yaşadıklarım aklıma geliyordu.
Hıçkırıklarımı daha fazla tutamadığımda yüzümü buruşturarak "Neden gittin?" diye sordum.
Biliyordum şuan konuşulması gereken bir konu değildi ama yapamıyordum.

Tan'ın yüzü acı çeker gibi bir hal aldı. "Senden hiç gitmedim ki." Ağlamam daha da şiddetlendi. "Sikeyim, ağlama!"
Canımın ne kadar yandığını bilmiyordu ki. Ağlamak istemiyordum ama elimde değildi.

"Elyasa'm, yapma güzelim. Sana anlatmama izin ver."

O esnada Tan'ın bağlı olduğu makinelerden sesler çıkmaya başladığında ben daha neler olduğunu anlamadan bir doktor ve bir kaç hemşire odaya girdi.
Hepsi Tan'ın etrafını çevrelerken olduğum yere mıhlanmış onları izliyordum.

"Beyefendi sakin olun."

"Kendinizi yormamanız gerekiyor."

"Hayati tehlikeyi yeni atlattınız."

Doktor'un gözleri bana çevrilip sert sesi ile "Hastayı germemeniz gerekiyordu!" dediğinde bulunduğum durumu idrak edebilmiştim.
Onu üzmüştüm!
Günlerdir uyuyordu ve ben uyandığı ilk an onu üzmüştüm.

Göz yaşlarım yanaklarımdan akmaya devam ederken Tan'a doğru bir kaç adım attım. "Özür dilerim, özür dilerim Tan ben bile-" Doktor kolumdan tutarak geri çekilmemi sağladı. "Onu daha fazla yormadan çık odadan."

Tan bunca şeye rağmen sert sesi ile "Dokunma ona!" diye uyardı doktoru.

"Elyasa, çıkalım, onlarda işlerini yapsınlar." Ne ara yanıma gelip kolumdan tuttuğunu anlamadığım Acar beni dışarı çıkardığında tekrar ağlamaya başladım.
Her şeyi berbat ediyordum.

"Duygularımın önüne geçemiyorum, ona zarar veriyorum." Ağlamam şiddetlendiğinde Acar kollarını etrafıma sararak ayakta kalabilmemi sağladı. "Şşş sakin ol, ona zarar verdiğin falan yok."

"Var." Dedim ondan destek alırken. "Daha uyandığı ilk dakikada hayatını tehlikeye attım."

Kafasını iki yana sallayarak bir abi edasıyla saçlarımı okşadı. "Onu dinle, yalnızca onu dinle Elyasa. Bırak seni attığı ateşten çıkarsın."

Sessiz kaldım.
Bütün hislerimi bir kenara bırakacak ve onu dinleyecektim.
Beni bırakıp gitmesinin mantıklı bir açıklaması var gibiydi.
Ya da sadece umudum bu yöndeydi...

°

artık yavaş yavaş düğümleri çözerek Elyasa ve Tan aşkını satırlara dökmeyi düşünüyorum.
umarım gidişatı beğeniyorsunuzdur

sizi seviyorum 🐭

BAYKUŞ (bölümleri kaldırılmamıştır.)Where stories live. Discover now