37.bölüm

9.6K 445 30
                                    

bölüm şarkısı => Dolu Kadehi Ters Tut ft Sedef Sebüktekin - Gitme

oy ve yorumlarınızı bekliyoruumm ♥

°
"Elyasa benim tesise gitmem gerekiyor." Yeterince kaynayan çorbanın altını kapattım.
Sesinin ardından adımları yaklaşan Acar yanıma ulaştığında kafamı olumlu anlamda sallayarak "Tamam ben buradayım." dedim.

"Gece gelemeyebilirim, burada kalma şansın var mı?"

"Kalırım." dediğimde gülümseyerek saçlarımın üzerine öpücük bıraktı ve önce mutfaktan ardından evden çıktı.
İçimi kaplayan sıcacık bir his vardı.
Tan'ın kaza geçirmesinin ardından Acar ile birbirimize destek olmuş ve aramızda bazı bağların kuvvetlenmesini sağlamıştık.
Şuan bir abi kardeş gibiydik.

Düşüncelerimden sıyrılarak sessiz adımlarla Tan'ın odasına doğru yürüdüm.
Hastaneden taburcu olalı üç gün olmuştu ama hala tam olarak kalkabilir halde değildi.
Vücudunda çok fazla ezik vardı ve bu yürümesini zorlaştırıyordu.
Henüz hareketleri çok yavaştı.

Odasına girdiğimde onun yatakta uzanmış öylece açık pencereden dışarıyı izlediğini gördüm.
Odaya girer girmez dikkatini bana yöneltmişti.
Adımlarımı durdurdum ve "İçeri de mi yemek istersin, buraya mı getireyim?" diye sordum.

"Burada." diye yanıtladığında tekrardan harekete geçtim ve pişirdiğim tavuk çorbasından bir kaseye doldurdum.
Küçük bir tepsi çıkarıp kaseyi üzerine koydum ve çekmeceden aldığım kaşığı da üzerine koyarak tekrar odaya gittim.

Onun bakışları altında ezilirken tepsiyi yanında ki komodine koyarak yatağa oturdum.
Yakınımda ki bedeni gerilmeme sebebiyet veriyor olsa da sakin kalmaya çalışıyordum.

Hastanede kendime söz verdiğim gibi ona karşı içimde bir yığına dönüşen hayal kırıklarımı bir kenara koymuştum ve kendisini bana açıklamasını bekliyordum.

Komodine koyduğum tepsiye uzandım ve onun kucağına bıraktım.

"Sen yedirmeyecek misin?"

"Parmaklarını ve kollarını kullanabiliyorsun." Yine de bazen ona soğuk yapmaktan alı koyamıyordum kendimi.
Ama ona çok kırgın olduğum için bu normaldi bence.

Tan usulca çorbasını yemeye başladığında gözlerimi yüzünden çektim. Arka cebime sıkıştırdığım telefonumdan bildirim sesi yükseldiğinde çıkarıp baktım.

Acar;
'Naptın? Yiyor mu yemek?'

Geçen bu süreçte Tan'a bir çocuk gibi davranması komik geliyordu ama bozuntuya vermiyordum.
Sırıtarak parmaklarımı klavyenin üzerinde gezdirerek mesajını yanıtladım.

Ben;
'Yiyor babası.'

"Neye gülüyorsun?" Gözlerim Tan'ı bulduğunda yüzümdeki gülümsemeyi sildim.

"Hiç." diyerek telefonumu komodine bıraktım.
Bu sırada çorbasını bitirmiş olduğunu görerek kucağında ki tepsiyi aldım ve onuda yeniden komodine koydum.

Aramızda hakimiyeti eline alan sessizlikten rahatsız olarak "Acar bu gece gelmeyecekmiş." dedim.

Kafasını olumlu anlamda salladı. "Biliyorum."

Tekrar sessizliğe mahkum olacağımızı sanıyordum ki konuştu. "Eğer gece burada kalmak istemiyorsan, zorunda değilsin."

Kafamı iki yana sallayarak "Kalmak istemesem kalmazdım." diye yanıtladım onu.
Dudakları hafif bir tebessümle kıvrıldı.
Ardından "Kafe açmışsın." dedi.

Kafamı olumlu anlamda salladım. O yokken hayatımda çok fazla değişiklik yapmıştım. Bir tek onun yeri değişmemişti hayatımda.

"İsmi neden Nepenthe?"

İşte korktuğum soru buydu. Ondan bana kalan hatıraları anımsamak istediğim için koyduğum isimdi bu. Yine de omuz silkerek "Kulağa hoş geliyor." dedim.

"Başka neler yaptın?"

Öldüm.

"Tek düze yaşadım işte." Zorlukla konuştuğumu fark ederek bir kaç kez üst üste yutkundum.
O yokken nasıl yaşamıştım ki?
Ölüyordum ben.

"Özledim." Canımdan can alan kelime ağzından çıktığında gözlerimi gözlerine çevirdim.
Onun bana karşı böyle kelimeler söylemesi, böyle hisler söylemesi...
Çok farklıydı.
Kalbim kasılıyordu.

Kendimi tutamadım ve "Beni mi?" diye sordum alayla. "Oysa giden sendin, özlemeye hakkın olduğunu sanmıyorum."
Ah hayır, kendimi tutmam gerekiyordu.

Dolan gözlerimi gözlerinden kaçırarak yataktan kalkıyordum ki kolumdan tutup buna engel oldu. Hatta beni daha da yakınına çektiğinde dengemi sağlayamadım ve iki elim göğsünün üzerine düştü.
Tan ellerini belime sardığında engel olamadığım göz yaşlarım yanaklarımdan süzüldü.

"Göz yaşlarına kurban olurum." Tek elini belimden çekerek yanaklarımda ki yaşları sildi. "Ağlama." Temasımızı kesmek üzere kalkmaya çalıştıysam da buna engel oldu.

Islak gözlerimi koyu irislerine çevirdiğimde "Yeterince uzak kaldım senden." dedi. "Artık aramıza bırak kilometreyi, milimetreler bile giremez."

Ağlama isteğimi bastırmaya çalıştım. "Sen gittiğinde o kadar eksildim ki, artık nasıl eski halime döneceğimi bilmiyorum." diye fısıldadım.
Tan'ın gözlerinin dolduğunu gördüğümde hıçkıra hıçkıra ağlamak istedim.
Onun acı çekmesini istemiyordum.
Onun acı çektiği bir dünyada nasıl yaşanırdı?

"İzin ver birbirimizin yaralarını saralım."

Göz bebekleri dudaklarıma indiğinde yutkundum.
Öpecek miydi beni? İçten içe öpsün diye yalvardım Tanrı'ya.
Onu ne kadar özlediğimi şimdi daha iyi anlıyordum.

Sadece bir kaç saniye sonra dudaklarımızı birleştiren o muydu yoksa ben miydim kavrayamamıştım.
O kadar hızlı olmuştu ki.
İkimizde yıllarca birbirimize susamış gibiydik.
Aceleciydi.
Her an kollarından kayıp gidecekmişim gibi aceleci bir tavırla öpüyordu dudaklarımı.
Benimde ondan bir farkım yoktu.
Yılların acısını çıkarmak istedim.
O ne kadar sertse o kadar sert öptüm onu.
Belimde ki ellerini sıklaştırarak bedenimi bedenine tamamen yasladı.
Sol elimi istemsizce ensesine çıkardım. Oradaki kısa saçlarını çekiştirerek daha fazlasını istedim.
Dudaklarımın arasından içeri sızmak için zorlayan diline izin verdiğimde ağzımın içine kaydı ve bu ikimizinde derince inlemesine sebep oldu.

Belime yaslı ellerinden bir tanesini kalçama indirdiğinde kasıklarımda bir şeylerin kaynadığını hissettim. Kalçamdaki elini sıklaştırarak okşadı ve daha önce hiç tatmadığım duyguları tanımama sebebiyet verdi.
Dili ağzımın içerisinden hafiften çıkarak dudaklarımın üzerinde gezindi. Kendimi ona bastırma hissinin önüne geçmeye çalıştım.
Dudakları dudaklarımda ki istilasına devam etti ve en sonunda alt dudağımı çekiştirerek emmesiyle son buldu.

Gözlerim hala kapalı, tek elim hala ensesinde, onun eli ise hala kalçamdaydı.
Aldığımız kesik ama hızlı nefeslerin sesi odayı doldurmaya yetiyordu.

"Gözlerini aç güzelim." Bu emri bekliyormuşçasına itaatkârdı gözlerim.
Göz göze geldiğimizde utancım daha da ele geçirdi beni.
Dudaklarının kızarmış ve hafifçe şişmiş olduğunu gördüğümde benim dudaklarımın daha beter olduğunu tahmin edebilmiştim.

"Yıllarca bu anın hayalini kurdum."

Gözlerimi kaçırarak "Bende." diye mırıldanmaktan alı koyamadım kendimi.
Onu özlediğimi inkar edemezdim.
Gözlerim avaz avaz bağırırken ben özlemedim diyemezdim.

"Bu gecenin sonunda yine kollarımın arasında olacaksın." Burnumun ucundan öptü ve devam etti. "Ve içindeki yangın sönmüş olacak."

°

sizi seviyorum 🍓

BAYKUŞ (bölümleri kaldırılmamıştır.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin