4.8

481 45 24
                                    

Bade / 2 ay sonra
Kanlı memleketime, göğsümü delik deşik eden o şehire rağmen şu kuytu sokakların duvar diplerine sinmiş yaşlar ve islere..

Avuç içleri hep kanlı insanların arasından, şehir sisliyken, kalbimin ağrısı, evimin ve ellerimin çatlakları artmışken üstelik.

Camları kullanılmamaktan paslanmış hatta etrafına ağlar örülmüş, kapısı ardına kadar açık. Kapat kapıyı. Dört ölüye ev sahipliği yapmış o ev. Anılar yaşamıyor mu sanıyorsun?

O eve benziyorum. Penceresi tahtadan, eskimiş bir ev. Çatısı her an uçacak gibi duran yine de çatısı olan. Her an yıkılacak gibi gözüken ama hâlâ ayakta duran.

Bir ev. Bir türlü ısınmayan. Beni kabul etmesini istemediğim kapısı olan. Sadece yankıları olan. İçinde büyüyen çocuğun zamanla ölümüne şahit duvarlara sahip.

İçini arsız ve sevgisiz bir kadın bezemiş, küçük yaralı bir çocuk dağıtmış. Balkonu salonundan daha sıcak bir ev. Parkeleri duvarlarından daha temiz.

Kanla kaplı ama temiz, en sonunda altına itilen umutlar yüzünden kirli bir halısı olan. Her izi taşıyan bir parkeye sahip. O parkenin arasında çocukluğumun ilk cinayeti. Gençliğimin ilk intiharı olan sigaramın külü. O parkede benim ilk kanım da var ilk gözyaşımda.

Bu ev ilk kavgamın izlerini taşıyan duvarlara sahip. Yardım dileyişlerime, hıçkırıklarıma sahip. Eşyaları etrafa dağılmış ama darmadağın olmamış ev. Büyüdükçe gölgemden korkmamı sağlayacak kadar aydınlık olan ev. Ben o eve o kadar benziyorum ki bir türlü ait olamıyorum.

Kırılma sesi duydukça elleri titreyen, nefesleri sıklaşan bir köşede büzülen çocukla. Kaşları çatık, fısıltısından dahi gürültü akan bir adamla, o hep titreyen bir çocuk olarak. Sesini kestim, "hepinize kan kusturacağım"larla çağıldadım. Duydu, biliyorum.

Cehennemindeki bir zebaninin söylediklerini hatırladı. Affetmek demişti. Affetmek. Allah mısın sen?

"Neredeyse bir buçuk senedir buradasın. Doktorların hiçbirine tek kelime etmiyorsun. Bade, burdan tamamen çıkmayı istemiyor musun?"

Gözbebeklerinin titrediğini farketmişti karşısında önlüğüyle masada oturan kadın. Doğru yolda olduğunu da böyle anlamıştı. Bade'nin gitmek istediği bir yer vardı.

Çıkmayan sesiyle mırıldandı. "Eve gitmek istiyorum ama bir evim yok."

"Şimdi otur ve hatırla." dediğinde Bade bu sefer bu kadının o boş doktorlardan olmadığını düşünmüştü.

"Sen kimdin, neydin sen? Ne isterdin? Nasıl oldu bilmiyorum ama kaybettin kendini. O yüzden buradasın."

Bade ince bir alayla kafasını iki yana salladı. Sadece kendimi değil onu da kaybettim.

"Bulman lazım. Araya zaman girsin, insanlar girsin, kalbini kırsınlar, seni kirletsinler ama senin bir özün var-"

"Anlamıyorsunuz.. Hayır, hayır. Hiç anlamıyorsunuz. Burada olması gereken ben değilim."

Kafasını hızlıca iki yana salladı.
"Anlamıyorsunuz. Beni bir tek o anlar."

Ruhsuz sesine tezat söyledikleri doktorun sözlerinin gidişatını değiştirmişti.

"Her gece kendine dönmen gerekirdi niye hiç aklına gelmedin, elinden tutmak istemedin? Bunu kendine nasıl yaptın? Neden yaptın? Bak, hiçbir şey için geç değil. Sen buradasın, hayattasın. Hâlâ tamamen gerçekten kopmuş değilsin. Sapasağlamsın. Yıkılmamış üstelik yıkmamışsın."

Onu yıktım. Anlamıyorsun. Onu yıktım

"Şimdi allah mıyım ben demiş, af dilemeyin demişsin.
Hala bir şans var. Kendini bul ilk önce onun elinden tut. İlk onun omuzlarını sıvazla. Gücenme kendine yolunu kaybetmiş diye. Bul kendini. Kim olduğunu hatırla. O özündeki çocuğa dön. Onu bul getir kendine."

Hatırladığı sözler buydu. Bir çoğunu unutmuştu.

Anlamamışlardı. Özündeki çocuk demişti doktor. Şuan karşısında duran evde titreyen çocuktu o.

O çocuğu biliyorum ben. Karnına yediği tekmelerle, vücudundaki yabancı ellerle, ağzındaki hiç kurumayan kanla. Hâlâ dün gibi yaşıyorum.

Kırk yıllık penceremin bulanıklığı gibi içim. Bedenimin de ondan aşağı kalır yanı yok. Cama vuran damlalar içimden taşarcasına sertliğini kesmiyor.

Herkeste bir telaş: yağmurdan kaçma telaşı. Gökyüzü de yokluğun gibi siyaha bürünmüş. İki senedir gökyüzü hep siyah, bilmiyorsun. Lakin ben o gökyüzüne yine seni çizerim. Yağmur yüzüme vuruyor mesela, kaçmıyorum.

Sonra seni görüyorum, bu beni gülümsetiyor. Yavaş yavaş kahkahaya dönüşüyor gülümseyişim.

Anlam veremiyorsun ama dudaklarını iki yana kıvırmaktan da geri durmuyorsun. Ne güzel gülümsüyorsun.

"Ne yapıyorsun burada?"

Ölünce yine bana gülmeni isteyeceğim.

Bir şeyler konuşmak istiyorum ama ağzımı açsam kalan kelimeleri yutacağım. Bir şeylere başlamadan noktası atılacak gibi.

Parmağını kaldırıp evi işaret ettikten sonra oraya bakmadan cevapladı sorusunu. "Yeni birileri taşınıyormuş, sence söylemeli miyim?"

Can hafif bir gülümsemeyle kendisine döndü yine. "Neyi?"

"Burda dört kişinin öldüğünü. Önceden sevgisiz bir anne ve intihara meyilli bir çocuğun yaşadığını. O çocuğun bir gün gökyüzüne gideceğini ve cenneti yıkacağını.. Annesi cehennemde yansın diye."

Affetmek mi? Ben allah değilim. Merhamet bilmem.

İnsan kendi felaketini seçmez. Kendi felaketine aktif katılım içinde olur ama onu seçmez.

Yıkılmak için dizilen domino taşları gibiyiz. Bir gelir sana çarpar, seni yıkar ama onu da başka biri yıkmıştır.

Biraz tepeden, soğukkanlı bir zaviyeden bakınca göze hoş gelen bir görüntü. Allah değilim ben, aşağıdan bakınca hoş olmuyor.

Ne demişti doktor? Hatırlamak için kendini zorlaması gerekmişti.

"Bu durumda herkes suçlu olduğuna göre hiç kimse suçlu değildir. Herkes birbirini yıkar."

Tanrı insanın kim vurduya gitmesinden zevk alır. İnsana da kim vurduya gitmek yakışır.

Can dudaklarını birbirine bastırıp gözlerinin içine baktı üzgün bir ifadeyle. "Bakma bana öyle, kendimi kaldıracak halim kalmadı. Ama gücümü tekrar toplayabilsem yakacağım burayı."

Aklım ve her yerim yenik düştü. Ne gökyüzünde beş karış ne de yerin dibinde beş kulaç.

Artık o evi anlıyorum. O ev olduğu gibi kalsın. O evin içi sadece dolu değilmiş.

O evi aşmalıyım, o evi aşmalıyım. O ev olmamalıyım.

"Hadi", ufak bir gülümsemeyle kendisine uzatılan eli kavradı. Eve sadece son bir kez bakıp Can'ın kendisini çekiştirmesine izin verdi.

"O evin kapısı sana bir daha açılmayacak. Önünde uzun yollar var. Yürürüz."

Bi gel gör dizlerimi. Kırılmış. Ben yıllardır sırtımı kapıya yaslamışım, bu görüntüye aşinayım zaten.

Ne bileyim Can, kalbimi o evin içinde bırakmışım kaç adım ilerleyebilirim söylesene?

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Feb 03, 2022 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

JudgmentWhere stories live. Discover now