17. Kıvılcım

21.8K 1.3K 1K
                                    

Merhaba ballarım

Keyifli okumalar:)

Hayattan tüm umutlarımı koparıp kalbimdeki karanlık odama hapsettim. Çünkü hayat umutlarımı boşa harcıyordu. Ben umut diledikçe umutlarımı benden alıp yerine acılar ve ağır yükleri veriyordu. Artık umut edip boşuna kendimi üzmeyecektim. Artık savaşmayacaktım en azından bir süre dinlenip planım için sadece resim çizmek istiyordum. O resimlerim Batuhan'ın eline geçmese bile buradan kaçacaktım. İster bugün olsun, ister aylar sonra ama bu çöplükten kaçıp kendimi kurtaracaktım. Ne o canavarın içindeki çocuğu çıkartacaktım ne de canavara merhamet edecektim.

Kalbim pamuk gibidir aslında, ağladığını yine görsem oturur ağlar, ona yardım etmek için çabalardım ama bunu yapmamak için kendimi kontrol etmeli, canavara karşı yumuşak kalbimi taşa çevirmeliydim.

🖤

Zihnim sinirden patlamaya hazır bir bomba gibiyken, kollarım zihnime inat Demir'in boynuna sıkıca dolanmıştı. Sıcak teni avuçlarımın içini kavuruyordu. Avuçlarımdan bedenime akan sıcak elektrik dalgaları zihnimi bulandırırken kalbimi acımasızca tekletiyordu. Onunla bu kadar yakın olmayı kalbim kaldırmak istemiyor, sanki bu yakınlaşmayı durdurmak için göğsümü tüm şiddetiyle yumrukluyordu. Kalbim Demir'e karşı delice atmamalıydı. Onun tek bir dokunuşu zihnimi bulandırmamalıydı. Ona ve etkisine karşı savunmasız kalbim sonbaharda çürüyen yaprak gibi rüzgarıyla birlikte savruluyordu.

Yol boyunca ikimiz de sinirle solumuştuk. Sabah uyanır uyanmaz eve dönmek için yola çıkmıştık ama ben Mert'in arabasına binmek istediğimi söyleyince öküz gibi böğürüp beni zorla arabasına bindirmişti. Yol boyunca ona öfkeli bakışlar atmış, dün akşam yaşadığım sinir krizini hatırladıkça Demir'e daha çok sinirlenmiştim. Bakışlarımdan kurşun yağsaydı kesinlikle şu an kucağında olduğum Demir kanlar içinde ölmüştü. Çünkü ona tüm öfkemle hâlâ bakıyordum.

Ayak tabanlarım ağrımıyordu hatta üstünde yürüyebilirdim de ama Demir öküzü beni dinlemeyip arabadan iner inmez bedenimi kucaklamıştı. Sanki bütün bu olanlar onun yüzünden olmamış da şımarıklığımdan yapmışım gibi.

Eve girdiğimizde bizi karşılayan Aslı yüzünü eğerek küçük bir tebessüm etti. "Hoş geldiniz." Dediğinde Demir ayakkabılarını çıkartıp, terliklerini giydi. "Merhaba Aslı." Diye gülümseyip, evdeki sıcak yemek kokusunu iştahla içime çektim. Arkamızdan bize yetişen Mert ile Yiğit'de içeri girdiklerinde, yere inmek için hareketlendim ama Demir sanki bunu yapacağımı anlamış gibi beni sıkıca kendine bastırıp kolların sıktı. "Küçük aslan yerinde dur." Deyip Aslıya baktı. Tüm sinirimi o kara saçlarından çıkartmak istesem bile bunu yapmayıp, sadece gözümü devirmekle yetindim. "Dedem odasında mı?" Diye sordu.

Aslı başını sallayıp, "Evet. Odasında sizi bekliyor." Deyip Mert ve Yiğit'e terlikleri uzattı. Salondan bize doğru gelen adım seslerine Hazan'ın sitem dolu sözleri eşlik etti. "Aşk olsun. İki günlüğüne gezmeye gidiyorsunuz ve beni yine her zaman olduğu gibi aranıza alma zahmetinde bulunmadınız. Gerçekten de bu sefer üçünüze de çok kızgın ve kırgınım." Asık suratıyla bana baktığında, birden kaşları havaya kalkıp ayağımdaki sargı bezine baktı. "Zümra! Bebeğim ne oldu?" Endişeyle yanımda durduğunda, "Önemli bir şey değil. Küçük bir kaza sonucunda cam battı." Dedim.

"Hastaneye gittiniz mi?" Hafifçe eğilip ayak tabanlarıma baktı. "Gittik, gittik." Dedi Mert araya girerek. Lefkoşa'dan çıkmadan önce hastaneye uğramış yaram için krem almıştık. Üstüne basılmayacak kadar kötü değildi.

Zümra 15 Mayıs'ta kaldırılacakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin