Cry For Me|

914 110 31
                                    

"Into the dark
Trying not to lose myself when I go too far
Where do I start
When every turn I take keeps us apart?
I need a sunrise in the dawn
Show me what the world is running from
Lately"

...

Hyun, beden eğitimi derslerinden nefret ediyordu. Kendisi için bir işkence olan bu ders, sadece onunla uğraşmak için yol açıyordu diğerlerine.

Veya kimse onunla eşleşmek istemiyor. Spor salonunun bir köşesinde tek başına oturup müzik dinliyor, karalama yapıyordu. Bu onun için sert topların kendisine bir dart tahtasıymış gibi atılmasından daha iyi bir durumdu.

Hyunjin için yine aynısı olmuştu. Dışlanmışlık hissini en diplerinden hissettiği salonda kendi köşesine çekilmiş 'into the dark' dinlerken dizlerini kendine çekmiş ve eskiz defterinin üzerine bir şeyler karalıyordu. Gözlerinin dolduğunu hissediyordu, önemli değildi.

Görünmez hissettigi köşesinde converselerine değen hızını kesen topa bakışlarını çevirdiğinde Hyun, korkuyla biraz daha sinmişti köşesine. Kimsenin kendisiyle uğraşmasına tahammülü kalmamıştı. Topun bir çift el ile kaldırmasıyla gözleri elin sahibini takip ettiğinde kalbinin acımasızca göğüs kafesinin içinde çırpınmasına izin vermişti.

Minho, Hyunjin'in kulaklıklarını hafifçe eğilerek çıkarttı. Yaşadığı atmosferin etkisinin bozulmasıyla irkilen çocuk hâlâ anlamsız bakışlarla turuncu saçların sahibine bakıyordu. Minho ise elindeki topu koltuk altına sıkıştırıp boştaki elini Hyunjin'e uzattı. Karşısındaki çocuğun açıklama beklediğinin farkındaydı.

"Bakma bana öyle, ikimizde boşta olduğumuz için eşleştik. Yani öğretmen zoruyla. Birazda acıdım... Herneyse kalkmayacak mısın?"

Hyun, kendisine uzatılan kemikli parmaklara baktığında, tutunca ittirebilme ihtimâline karşın kendisi yerden destek alarak ayağa kalktı. Minho'nun yapmadığı bir durum değildi. Bu hareketi karşısındakinin alaycı gülümsemesinin dudaklarında belirmesine neden olsa bile umursamadı.

Hyunjin, eşyalarını yanındaki sırt çantasına sıkıştırdığında üzerini silkeleyip bakışlarını Minho'ya çevirdi. İçinde bulunduğu durum içler acısıydı. Ayrıca kendisinin toplarla arası fazlasıyla kötüydü.

"Öncesinde yapmam gereken bir iş var ama bu yüzden korkarım, biraz zahmete gireceksin ama benimle gelmen gerekiyor."

Minho daha Hyun'nun ne olduğunu anlamasına fırsat bırakmadan yaraları iyileşmemiş bileğinde sıkıca tutarak kendisini sürüklemesine izin verdi. Açıkçası direnebileceğini sanmıyordu.

...

Hyunjin, müdürün odasının önündeki koltukların birisinde oturmuştu. Ayaklarını rastgele sallayıp Minho'nun odadan çıkmasını bekliyordu. Yaklaşık onbeş dakika olmuştu ancak hâlâ gelmemesi Hyun'u endişelendiyordu, evet kesinlikle öldürülmüş olabilirdi. Oluşan ölüm sessizliğinde yan sınıflardan gelen sesler dışında bir şey duyulmuyordu.

Siyah converselerini kaygan zemine çarparak bir yandanda kendince bir şeyler mırıldanıyordu. Kesinlikle sıkıntıdan ölebilirdi. Neden burada durup Minho'yu beklediğini bilmiyordu. Sadece bekliyordu. Belki beklemezse ona zarar verirdi. Güvenemezdi sonuçta.

Çok geçmeden yan tarafında bulunan ahşap kapıdan seslice -neredeyse zemini sallandıran- yüksek bir kapanma sesi duyduğunda Hyun, gözlerini korkuyla sırtını kapıya yaslamış ve derin nefesler alan bedene çevirdi.

Dudağının kenarından beyaz okul gömleği kirleten kan lekesi, kızarmaya yüz tutmuş yanağı ile Minho boktan bir hâlde duruyordu. Hyunjin, ilk defa onu bu kadar berbat bir şekilde gördüğünün farkındaydı. Okul müdürünün bir öğrencisine şiddet uygulaması ne kadar yasaldı?

Hyun, yerinden kalkarak kendinde gibi görünmeyen bedenin karşısına geçtiğinde onu soru yağmuruna tutmak istedi. Ama Minho buna izin vermeden onu tekrar bileğinden kavrayarak merdivenlere doğru sürükledi. Hyunjin, birkaç kez tökezlediğini hissetsede adımlarını ona uydurmaya çalıştı.

Kendisini daha önce Minho'nun onu kurtardığı çatı katında bulduğunda endişeyle ona baktı. Minho ise hiçbir şey söylemeden Hyunjin'in beyaz gömleğinin üzerinden sıktığı bileğini bıraktı ve tellerin üzerinden gökyüzünü izlemeye başladı.

Hyunjin, bulunduğu durumun tuhaflığını ve kendisinin Minho tarafından oradan oraya sürüklenişini bir kenara bırakarak dalgınca dışarıyı izleyen bedenin yanına tereddütlü ve yavaşça adımladığında kendisini fark etmemisini umdu.

"İnsan yemiyorum korkma."

Hyun, üzerindeki gerginliğin azaldığını hissederek Minho'nun yanına neredeyse koşarak ulaştığında ne yapacağını bilemeyerek yanındaki bedenin patlamış dudağını ve kızarmış gözlerini izlediğinde bir şeylerin yanlış gittiğinin bilincindeydi.

Minho neden olduğunu bilmediği bir istekle yüzünü kendisine bakan yüze çevirdiğinde aralarında saçma bir yakınlık oluşmuştu. Tuhaf olan bu yakınlıktan rahatsız olmamasıydı. Hatta karşısındaki bedenin şaşkınlıkla açılan gözleri ve kendini çekme çabası ile dengesini kaybedip neredeyse düşecek olması onu gülümsetmişti.

Hyun, avuç içlerinin terlediğini ve kulaklarının yanmaya başladığını biliyordu. Bu yüzden kendini Minho'dan uzak tutma çabası anlamsızdı. Kalbinin yerinden çıkacakmış gibi atıyor ve içinden çığlıklar atmak istiyordu.

Ama o an sadece ağzından tek bir cümle çıktı.

"Derse geç kalıcağız sanırım. Öğretmenin yok yazmasını istemeyiz değil mi?"

...

Reflections, HyunhoWhere stories live. Discover now