32. Bölüm

649 68 119
                                    

Bu kez işimi şansa bırakmamış tanyeli ağarmadan uyanmıştım. Çantama gerekli malzemeleri hazır ettim önce, yatağıma baktım sonra, tek bir kişinin dağınıklığı son bulacaktı. Son kez bir başına uyanıyordum artık, garipti tüm bu hisler sarmalı. İki kişinin dağınıklığını toplayacaktım artık, bu da heves oldu yüreğimde.

Sessizce tuvalete gidip kendime çeki düzen verdim. Koçer ile ayrı iki kişi olarak son kahvaltımız olacaktı bu. Bundan sonrası biz olacaktık, evimde, yatağımda, yanımda sadece o olacaktı artık. O ve ben.

    Koçer benim içindi, benim içimdi..

    Sessizce mutfağa geçip, poğaça yaptım, patates kızarttım. Sevdiğini, seveceğini düşündüğüm herşeyi özene bezene hazırladım.

    Çokça düşlere fırlatıp attım ruhumu, hepsinin düştüğü yegane yer onun olduğu yerdi.

    Odama geçip yalnızlığın izi sinmiş, tek tarafı bozuk yatağımı toparladım. Yine düştü fikrime, fikrimin ince gülü. Pek masumca yanımda, koynunda düşledim kendimi apansız. İki kişilik izi olan yatağı düzeltmeye hasret duydum. Bir dağınıklığı toparlamayı istemek, hiç bu kadar hoş gelmemişti daha önce.

     Kemik tarağım ile saçlarımı kabarttım sonra, göz kalemini gezdirdim göz kapak kenarlarımda. Herşey hazırdı, ruh halim 'Hadi! Havayı kokla!" diyerek telkin verince, üzerime bir hırka geçirip sessizce kapıya çıkıp sırtımı duvara vererek sabah ayazını ciğerime şenlik eyledim.

    Gözlerim, onun kaldığı yerde bekledi bir süre. Sanki içimi duymuş gibi kapısını açtı, sakince dışarı çıktı. Ayakkabısını giyindi, paltosu kolunda önce dükkanı kontrol etti. Sonra eve baktı, beni farkedince biraz duraksadı ardından hızlı adımlarla yaklaştı yanıma. Gülümseyerek geliyordu bana.

      Bahçe kapısını sessizce açarak, önüme kadar geldi. Tam önümde durunca, "Günaydın Umay." Dedi şiş gözleri, yüzümü tararken. "Günaydın, hava çok güzel değil mi?" Dedim bende çekinerek incelerken onu. "Güzel. Çok güzel." Dedi gözleri gözlerimde iken.

   Cebinden tablasını çıkartıp, bir sigara yaktı geriye doğru birkaç adım atarak. İçine çektiği dumanı, yere doğru üfledi. "İnşallah baban çok bekletmez, hem kahvaltı edelim de erken çıkalım. Seninle birkaç şey konuşmam gerek." Dedi gözleri yerde iken. "Bilmem ki, bekletmez herhalde. Olur, sizinkiler uyanmadı henüz. Sigaran bitince girelim içeri, sen onları uyandırırsın." Dedim onun yere baktığını fırsat bilip, onu incelerken.

     Üzerine giyindiği kahverengi bol kazağı, pantolonu hep giyindiği siyah İspanyol paçalısı ile öyle güzel geliyordu ki gözüme. Onu ilk gördüğümde güzellik algıma hitap etmiş tek şeyi yoktu, nasıl oluyordu da insan hiç olarak gördüğünü bir gün herşey olarak görebiliyordu?

      Önce onun güzel gönlünü sevmiş olsam da, artık herşeyi öyle güzel geliyordu ki bana. Sanki yanında çok çirkinmiş gibi hisseder olmuştum. Sevgi nasıl bir zehirdi böyle, elin Kalık dediği, benim ulaşılmaz mabedim olmuştu. Sigarası bitince, başımı kaldırdı yerden. Gözlerimiz değdi birbirine, ikimizde de aynı gülüş peyda oldu birden.

     İçeri geçtik sonra, o ailesini uyandırmak için salona geçti. Bense çayın altını yakıp, ılımış çayın ısınmasını bekledim mutfakta. Ramazan amca salondan çıkıp, tuvalete gidince salona girdim. Koçer yatakları topluyor, Meliha teyze köşede oturup somurtuyordu. Hemen Koçer'in yere katlayıp koyduğu yorganı aldım. Koçer'de peşimden döşekler ile geldi. Hiç yabancılık çekmeden, yataklığa dizdi onları.

     Sofrayı kurarken, Koçer soba kovasını dışarı çıkarttı. Ne güzel adamdı, hiçbir şeye üşenmiyordu. Yardım etmeyi seviyordu, annesi bariz bir şekilde rahatsız olsa da o asla gocunmuyordu.

İntisabWhere stories live. Discover now