1.2 -date-

685 55 9
                                    

   

   Bu güzel bölüm benim gibi tüm kalbi kırıklar için.

    Chan telefonunun ekranından kendini görmeye çalışarak saçlarını düzeltti. Bunu üçüncü yapışıydı ama sanki asla istediği gibi olmuyordu. Heyecandan avuçları ter içindeydi, sonunda onu görecekti. Sonunda bu cesaretini toplamıştı. Giyeceği kıyafetlere bile zor karar vermişti. Onun karşısında harika görünmek istiyordu, onun kadar güzel olmak istiyordu. 

   Saatine baktı 18.57, Felix birazdan burada olurdu. Arkasındaki banka tekrar oturdu ve yanına koyduğu karton çantayla çiçek buketine baktı. Bunların Felix'in hoşuna gitmesini umuyordu. Kafasını karşıdan gelen karartının hissiyle kaldırdı.

   Karşısındaydı, ona doğru yavaşça yürüyordu. Elleri kalın, siyah montunun ceplerindeydi. Montun önü açıktı, içindeki krem rengi kazak görünüyordu. Altındaki siyah kargo pantolon onu olduğundan da uzun gösteriyordu. Toz pembe saçları, güzel yüzüne serpilmiş peri tozu gibi alnına dağılmıştı.

    Chan ayağa kalktı, neden böylesine heyecanlıydı?  Aralarında üç dört adım kaldığında kollarını açtı. Ona sarılmak istiyordu. Felix ince kollarını Chan'ın büyük bedenine sardığında Chan da onu kollarıyla sardı. Felix'in bebeksi kokusuyla Chan'ın erkeksi parfümü yarışır gibiydiler. Onlar sarıldığında duran zaman bedenlerini ayırdıklarında yeniden işlemeye başladı.

   Chan heyecanla banktaki çiçeği ve karton çantayı aldı, pembe saçlı çocuğa uzattı. ''Özür dilerim Lixxie.'' 

   Felix çok şaşkındı, böyle bir şeyi beklemiyordu. Açıkçası Chan'ın onun gönlünü alabileceğini ya da böyle şeyler düşünebileceğini de tahmin etmezdi. Ona göre Chan duygusuzun tekiydi, tek meziyeti kalp kırmak ve ''Meşgulüm.'' demekti. Şaşkın ifadesi sürerken çiçeği ve paketi aldı. 

''Umarım hoşuna gider.'' Lix paketi açtı. Koca bir paket çikolata ve bir de peluş civciv vardı çantada. İstemeden gülümsedi. Mırıldandı. ''Çok teşekkürler.''

  Felix kafasını kaldırdı ve göz göze geldiler. Chan gülümsedi, kısılan gözleri Felix'in gülüşünü gördüğünde daha da kısıldı. 

''Yemek yedin mi Felixshi?'' Çilli çocuk kafasını iki yana salladığında Chan devam etti.

''Hadi gidip lezzetli bir şeyler yiyelim, konuşacağımız çok şey var.''

   Sıcacık küçük bir restoranda oturmuş yemeklerinin gelmesini bekliyorlardı. Diğer insanların sesi dışında iki genç de suskundu. Ama kötü bir suskunluk değil, tatlı utangaçlığın getirdiği huzurlu bir sessizlik gibiydi bu daha çok. 

   Kısa süreli sessizliğin bir önemi yoktu. Zaten akşam boyunca konuşacaklardı; sevdikleri her şeyden, yaptıklarından, yediklerinden, gittikleri ve gitmek istedikleri yerlerden, okuduklarından ve izlediklerinden bahsettiler.

                                                                                                    ---

     Chan yavaşça anahtarı çevirdi ve eve girdi. Ev arkadaşı çoktan uyumuştu, hol hariç her yer karanlıktı. Zaten buna saşırmamalıydı, saat neredeyse üçe geliyordu. İki genç yemek yemiş, saatlerce restoranda sohbet etmişti. Sonra dışarı çıkmış ve sanki şehre yeni gelmiş gibi her bir noktayı yürüyerek gezmişlerdi. Soğuktan bacakları uyuşana dek gülüşerek yürümüşlerdi.

   Chan hala Felix'in büyüsündeyken telefonu titredi. 

Felix: Bu gece için çok teşekkür ederim Hyung, her şey çok güzeldi.

Chan: Gönlünü alabildim mi Lixxie?

Felix: Gönlüm senin oldu Hyungie.

    Chan yatağına uzandı. Gülümsemekten kısılan gözlerini tavana çevirdi. Dünyanın en büyülü gecesi bu olabilir miydi?

Hey Daddy!|ChanLix TextingWhere stories live. Discover now