on sekiz

223 17 16
                                    

Serap Teyze'nin evine geleli nerdeyse bir saat oluyordu. İlk on, on beş dakika havadan sudan bahsettikten sonra Serap Teyze, Buğra'yı da çağırmıştı. Hepimize birer tabak hazırlayıp çay ikram etmişti. Zaten çaydan sonra hepimiz dedikoduya başlamıştık. İronik olan kısım ise Buğra da bize katılmıştı.

Evet bildiğimiz dövmeli Buğra.

Eve gelirken giydiği ceketini çıkarmıştı ve üstünde kısa kollu vardı. Tam olarak kollarının her yerinde dövmeler vardı, üstelik bunların birkaçı gül desenliydi ve kırmızıydı. Ve bu elit tip bizimle dedikodu yapmıştı.

"Ben bir lavaboya gideyim." dedim ve tabağımı sehpanın üstüne koydum.

"Nerde biliyor musun kızım?"

"Evet evet, bizim evle aynı düzen."

Kalkıp oturma odasından çıktım ve sağ tarafa döndüm. Ardından koridorun sonundaki, sol kapıyı açtım ve içeri girdim.

Sanırım burası lavabo değildi.

Etrafa hızlıca göz attıktan sonra koridorda başka birisi olup olmadığına baktım, kimse yoktu. Hızlıca odaya girip kapıyı kapattım. Lavabo yerine karşısındaki odaya girmiştim büyük ihtimal, bizim evde tam tersiydi. Ama yanlışlıkla girdiğimden çok pişman olmamıştım.

Buğra'nın odasındaydım.

Klasik bir odaydı. Beyaz çalışma masası lacivert ve kadife sandalye, balkon, beyaz bir gardrop, sandalyenin renginde bir mavi ve beyaz karışık çizgiler içinde dikdörtgen halı... çift kişilik yatak bir genç odasına göre pek klasik kalmıyordu ama odayla uyumluydu çünkü oda gayet genişti ve tek kişilik yatak küçük kalırdı. Nevresim takımı ise yine beyaz ve maviden oluşuyordu. Duvarın birinde büyükçe yap-boz tablo vardı, sanırım okyanusda yüzen bir kayıkdı. Bir duvarda gardrop diğerinde ise kitaplık vardı. Koşarcasına gidip kitaplara bakmaya başladım. En üstte ansiklopedi tarzı kitaplar, altındakinde okul kitapları, onun altına romanlar, onun altında klasikler, en altta ise boyama ve çizim defter veya kitapları vardı.

Sanırım aşık oldum.

Birkaç adım sesi duymamla ne kadar oyalandığımı fark ettim. Şimdi ne yapacaktım? Etrafa tekrar göz attım. Acaba balkona mı saklansaydım? Gardrobun içine girip de yakalanırsam daha feci olurdu. En azından balkonda olursam darlandığımı ve hava almak istediğimi bahane edebilirdim. Hızlıca balkon kapısına koştum ve kapının kolunu indirdim. Kilitliydi ve anahtar üstünde değildi. Oflamama zaman bile kalmadan odanın kapısı açılınca anın heyecanıyla sıçradım. Şimdi tam karşımda Buğra vardı ve bana kaşlarını çatarak bakıyordu, yutkundum.

"Odamda ne işin var?"

"Açıklayabilirim!"

Aynı anda konuşmamızla dudaklarımı birbirine bastırdım. Allah'ım kurtar beni burdan.

"Bak şimdi, ben lavaboya gidiyordum. Sonra yanlışlıkla buraya girmişim. Sonra da kitapları gördüm merak ettim onlara bakıyordum."

Aferin Afra, bak şu an hava aldın. Yalan söylemeyi bir becereme sen zaten.

"Tamam, peki neden bu kadar gerildin bunun için?"

"Bilmiyorum çok ani gelişti orası."

Kahkaha attığında kaşlarımı çattım. Ben burda onun odasına izinsiz girdim ve yakalandığım için kan ter içindeydim ama o gayet memnun gibi kahkaha atıyordu. Ya sabır, ya sabır.

"Beğendiğin kitap varsa istediğini alabilirsin, hatta istersen boş zamanlarında gel beraber kitap okuyalım."

"Olur " dedim "U"yu uzatarak. Bu fikri beğenmiştim. Hem bir sürü farklı kitap okuyabilirdim hem de bunu onunla yapacaktım. Win, win* yani. (*= Kazan, kazan.)

"Taman hadi, annemler bekliyor."

Başımı sallayıp kenara çekildiğinde yanından geçtim ve önden gidip oturma odasına geri döndüm. Onun da peşimden geldiğini hissediyordum. Hatta biraz daha yakın olsa nefesini hissedeceğim diye korkuyordum. Bu gerilmeme neden olduğu için adımlarımı hızlandırdım ve eski yerime gidip oturdum.

'°'

Gökyüzü | text ✓Where stories live. Discover now