B.1

1.8K 68 33
                                    

Baş belası artemistenapollon' e ithafen...

Dünya kasvetli bir hale geldiğinde kendi sağlam ışığınla yolunu bul...
-Marie Lu

                              -SİRENYA-

Barbasta;

Dünyadaki en iyi koku nedir diye sorsanız kesinlikle burada bulunduğunu söyler ve burnumu kitaplar arasında daldırıp nefessiz kalıncaya kadar koklamaya devam ederdim.

Aşk benim için kitaplardaydı.

Gerçek hayatta bulamamıştım.

Belki de aramamıştım. Arayacak zamanı hiç bulamamıştım.

Buruk bir tebessüm ile camdan dışarı baktım. Güneş yeni yeni doğmaya başlamış, yeni bir günün haberini vermişti. Bahçede gezinen askerlere bir bakış atıp kitabıma döndüm.

Zarifçe ellerimi hızla sayfalarda dolaştırdım. Az zamanım kalmıştı. Eşim uyanmadan yatağa geri dönmeliydim.

Merakla dudağımı dişleyerek kadife koyu kırmızı, başlığı altın kaplama tekli koltuğa geri oturdum.

Bu kitabı kütüphaneyi yıllarca dolaşmama, tüm kitapları tek tek hafızama kazımama rağmen ilk defa bulmuştum.

Kitabın üstündeki tozları elim ile silip başlıksız siyah kitabı hatta daha çok deftere benzer şeyi dikkatlice açtım. Elimde kalmasından korkarak nazikçe hareket ediyordum. Sanki tek yanlış hamlemde sayfalar elimden yok olacak gibi bir his vardı içimde.

Sarı eskimiş sayfadaki tek paragrafı okumaya başladım.

"Derler ki Tanrıçalar bazı kullarına güç bahşedermiş. Bazıları o gücü almak için savaş başlatır bazıları kurtulmak için hayatını sonlandırırmış.

Kaşlarım hafifçe çatıldı. Bunu buraya kim sokmuştu? Babam bu kitabı görse neler olacağını düşünmek bile istemiyordum.

Ülkenin kralı kendi dışında kimsenin hükmünü kaldıramıyordu.

Bu tanrı olsa bile...

Bunları düşünmeyi erteleyerek diğer sayfaya geçtim.

Güneş iyice tepeye çıkmaya başlamıştı.

"Zamanın birinde Egofilya denen uçsuz bucaksız bir gezegende iki kardeş yaşarmış. İki tanrıça. Ay ve Güneşe sahip tanrıçaların isimlerini çoğu kişi bilmez, çoğu kişi uydurur, çoğu kişi ay ve güneşin tanrıçası der geçermiş. Halk arasında bir muammaymış.

Çünkü söylentilere göre bir tanrıçanın isminin söylenmesi uğursuzluk getirirmiş.

Güneşin tanrıçası küstah biriymiş. Bencil ve vurdumduymazmış ama akıl almaz bir güzelliğe sahipmiş. Güneşten gelen uzun sarı saçları, ve dipsiz kuyuya benzeyen insanı ölüme götürecek siyah gözlere sahipmiş.

Kıskanılası bir güzelliğe sahipmiş. En çok kıskananın Ayın tanrıçası olan kardeşi olduğunu bilirmiş.

Ama sesini çıkarmaz, onu sürekli sevdiğini söylermiş. Onu Egofilya'da en çok seven kişiymiş.

Ayın tanrıçası Güneşten aldığı ışığı yansıtabildiği kadar güzelmiş. Yaşamak için bile güneşe ihtiyacı olan tanrıça kin tutan biriymiş.

Kıskanç ve açgözlü...

Derler ki kıskanç bir tanrıçanın gazabı tüm dünyayı yerle bir etmeye yetermiş.

Ve öylede olmuş.

Tanrıçanın içindeki öfke günden güne insanları yakmış, hastalığa sürüklemiş, kendi kanlarında boğmuş.

Ve insan ırkının sonu olmuş.

Koca bir nesli yok etmiş.

Yinede Güneş tanrıçası bunu görmezden gelmiş.

Yeni bir ırk yaratmış.

İnsandan daha üstün bir ırk olan Venikler kanatlara sahiplermiş. Siyah kanatlara sahip yaratıklar tanrıçaların ışıklarını yansıtır ve kendilerine hayran bırakırlarmış.

Ay tanrıçasına rağmen;

Egofilya yaşayabildiği kadar huzurlu bir şekilde yaşamaya çalışmış.

Ayın yıktığını güneş düzeltmiş, Ayın yaktığını güneş söndürmüş, ayın boğduğunu güneş kurtarmış

Ta ki Ay, Güneşe sadık bir venik'e göz koyana kadar.

Egofilya ikiye bölünene kadar...

Adım sesleri duymam ile hızla kitabı kapatıp ayağa kalktım. Acele ile kitabı diğer kitapların arasına sıkıştırarak görünmemesini sağlamaya çalıştım.

Zaten bu sarayda benden başka kütüphaneye gelen olmazdı. Yinede kitabı oraya bırakırken şüphe içindeydim.

Ama çoktan bir asker kütüphaneye girip bana seslenmişti.

"Prenses Barbasta." Kırmızı üniforma içindeki silahlı askere huzursuzca baktım.

Umursamaz görünmeye çalışarak kabaca

"Ne var?" dedim.

Gerektiğinde sert olmasını öğrenmiştim.

Asker bir adım geri çekilerek

"Eşiniz sizi odanızdaki balkonda bekliyor." dediğinde kütüphanenin çıkışına yöneldim.

Ama bir sıkıntı kalbimi ele geçirdi. Birinin gözleri üzerimdeydi sanki. Kitabı sakladığım yere baktığımda hala sanki orda olmasına şaşırıyordum.

Duraksamam ile asker yeniden bana seslendi.

Kendimi adım atmaya zorlayarak yutkundum. Bir anda terlemeye başlamıştım. Vücudumu bir ateş almıştı. Kafamın içinden gelen bir ses ve bedenime giren acı ile çığlık attım. Ama sesim çıkmıyordu. Sanki biri boğazımı sıkıyordu. Kulağıma değen sıcak nefesteki fısıltı ile kafamı sertçe yere çarptım.

"Söylentilere göre bir Tanrıçanın adının söylenmesi uğursuzluk getirirmiş. Ayın tanrıçası İlargia seninle Prenses."

🥀

Yalnız Güllerin MelodisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin