33

957 72 138
                                    

Öğleden sonraki derslere kalmamış eve gidip saatlerce ağlamıştım. Daha iyi hissediyordum, ne yaşandıysa yaşandı deyip önüme bakmam gerektiğini düşünüyordum.

Şimdi ise sabah derslerine yetişmek adına kulağımda kulaklığımı takmış, evden çıkmıştım ki kapının önünde o adamı gördüm. Annem dün gece mesaiye kaldığından beni beklediğini tahmin etmek zor olmamıştı.

'Kızım.' dedi tüm iğrençliğiyle, sesini duyunca kusmak istiyordum. 'Annen yokken biraz vakit geçirelim istedim' 

Bir yandan bana sarılmak üzere üstüme yürüyordu elimi uzatarak onu durdurdum. 'Defol buradan pislik herif' dedim tıslayarak. 'Seninle vakit falan geçirmek istemiyorum.'

Onu umursamayarak yanından geçip yürümeye çalışıyordum ki kolumdan tutup beni çekiştirmeye başlamıştı. 'Ben istiyorum ama' demişti.

 Etrafa bakındım kimse yoktu. Bağırsam yardımıma gelirler miydi diye düşünüyordum ama kimsenin bulunmadığı bir sokakta kim yardımıma gelebilirdi ki? Ondan kurtulmak adına derin bir nefes alıp tüm gücümle bileğimi kendime çektim. Bileğimin moraracağını biliyordum. 

Böyle bir şeyi beklemeyen adam yalpalamış ve bana dönmüştü. Anın etkisiyle bileğimi çekmeden yüzüne doğru bir tekme savurdum. Burnunu kanatmıştım ve uzun zamandır bu kadar mutlu olduğumu düşünmüyordum. Babam denen adam öfkelenmiş olmalıydı ki bileğimi bırakıp burnunu tutmaya başladı, bir yandan da küfrediyordu.

Gülümsedim ancak bir saniye sürdü bu çünkü büyük bir hızla tokat hissettim yanağımda. Yüzüm yana savrulmuştu ve gözlerim dolmuştu ama yine de gülümsemeye devam ettim. Onu umursamadan arkamı dönüp okula yürümeye başladım. Arkamdan sesini duydum.

'Küçük orospu! Bunun bedelini ödeyeceksin' 

Cevap vermeden yürümeye devam ettim. Okula gidene kadar ağlamadan dayanmak istiyordum ki istediğim gibi olmadı okula dönmeden önceki sokakta daha fazla dayanamayıp köşede bir apartmanın dibinde kaldırıma çöktüm. Yoldan geçenlerin kolayca göremeyeceği bir yerdeydim. 

 Dizlerimi kendime çektim; kollarımı da dizlerime sarıp kafamı kollarımın arasına alıp ağlamaya başladım. Her güne umutla başlayıp her gün yeni bir hayal kırıklığı yaşamaktan yorulmuştum ve artık dayanamıyordum. 

Ne kadar süre geçti, ben orada kaç dakika ağladım bilmiyorum ancak yanımda bir hareket sezmemle biraz sakinleşebilmiştim. Hemen kafamı yanımda oturan kişiye çevirdim ve onu gördüm; Jungkook'u. Göz devirdim. Bir sen eksiktin gerçekten.

'Ne işin var burada?' dedim ağlamaktan çatallaşmış sesimle. 

'Dakikalardır seni izliyorum da gerçekten çok iğrenç ağlıyorsun' Bu çocuk bana ceza olarak mı yollanmıştı anlamıyordum.

'İzleme o zaman' demiştim sinirle. 'Hem sen hangi yüzle oturabiliyorsun benim yanıma?' diye sordum.

Büyük bir kahkaha bıraktı aramıza sanki komik bir şey söylemişim gibi. Artık bu yaptıklarının sadece midemi bulandırmasının ne kadar komik olduğunu düşünmeden edemiyordum. 

'Benim için ağladığın için beni yanında görmek iyi hissettirir diye düşündüm. Daha fazla ağlama diye.' dedi göz kırparak. Kendince benimle alay ediyordu, zavallı.

'Kendini dev aynasında görme. Sen, boktan hayatımda sinek ısırığı kadar zarar verebilirsin bana.' dedim samimiyetle. Evet, yaptıklarına kırılmıştım ama ondan çok daha tehlikeli bir sıkıntıyla uğraşırken onun için sokak ortasında ağlayabileceğimi düşünmesi sadece abartı olabilirdi.

Söylediklerim kaşlarının çatılmasına neden olmasını izledim. Düşünceli görünüyordu, birazcık da sinirli. Alaylı tavrı ise çoktan kaybolmuştu. 

'Kimin yüzünden ağlıyorsun?' Sormakla sormamak arasında kalarak sormuştu bu soruyu, fark etmemek imkansızdı. Çok umurundaydı sanki kimin yüzünden ağladığım.

'Seni ilgilendirmez' dedim öfkeyle.

'Derdin ne?' diye sordum bu sefer; ne diye yanımda oturmuştu, benimle konuşuyordu anlamıyordum.

'Derdim mi?' diye tekrar etmişti beni, bu soruyu beklemediği açıktı. Kendi bile cevabını bilmiyor gibiydi. 'Sadece seni ağlarken izlemek çok eğlenceliydi, neden bir de yakına gelip izlemeyeyim dedim.'

İğrençti. Az önce üzgün olduğumu düşünüyordum fakat şimdi sadece öfkeliydim. Hızla yerimden kalktım. Yanından uzaklaşıp okula yürüdüm. Bir yandan da son cümlemi kurmuştum.

'Senden nefret ediyorum.'

Okula gelmiş ve birkaç derse bile girmiştim. Girdiğim hiç bir dersi dinleyemiyordum. Aklımda sadece son günlerde yaşadıklarım vardı. Tek istediğim ise iğrenç okul gününün bitmesiydi, tekrar yatağıma girip uyuyana kadar ağlamak istiyordum.

Kantinde Taehyung ile oturmuş, laflıyorduk. Jimin ve Rosé ise dönem sonu partisi için çalışıyorlardı. İkisi de bu işi çok ciddiye almıştı ve tüm gün sadece bununla ilgileniyorlardı.

Okuldaki bakışlar iyiden iyiye eskiye dönmüştü. Burada otururken bile insanlar yüzüme bakıp fısıldayarak aralarında konuşuyorlardı. Benim hakkımda bu kadar konuşacak ne buluyorlardı anlamıyordum doğrusu. 

'Onları umursama, hepsi sadece seni kıskanıyor.' 

'Ya ne demezsin eminim hepsi Jungkook'un onları tüm okulun önünde rezil etmesini istiyorlardır.' dedim umursamazlıkla aslında ne düşündükleri gram umurumda değildi.

'Güzellik şu an okulun en yakışıklısıyla aynı masada oturuyorsun, tabi ki kıskanıyorlar seni' dedi Taehyung alayla. Bir yandan da baş ve işaret parmağıyla yüzünü gösteriyordu ve mimikleri çok komikti. Söyledikleri ile bir kahkaha attım. Bu adam son günlerde yüzümü güldürebilen yegane şeydi.

'Haklısın' dedim kahkahalarımın arasından. Bu sırada sevgilisi ile kantinden içeri giren Jungkook'la göz göze gelmiştim. Göz göze gelmemizle önce Taehyung'a bakmış, ardından göz bebeklerini tekrar bana dikmişti. Yine burnundan soluyordu. İstediğini almıştı ama o neden sürekli beni izliyor, Tae ile beni yan yana gördüğü her fırsatta bizi öldürecekmiş gibi bakıyordu anlamıyordum.

Sevgilisi ona gülerek bir şeyler anlatıyordu rastgele bir masaya oturduklarında fakat o onu dinlemekten çok uzaktı; sadece bize bakıyordu, gözünü bile kırpmadan. Bir süre rahatsız olarak yerimde kıpırdandım. Tae'ye doğru eğilerek fısıltıyla konuşmaya başladım.

'Jungkook niye böyle bakıyor? Acaba en yakın arkadaşını ondan çaldığımı falan mı düşünüyor?' 

Tae önce bir kahkaha attı ardından benim yaptığım gibi bana yaklaşarak 'Keşke öyle olsaydı ama bence tam tersi' dedi ancak ne demeye çalıştığını anlamamıştım. Kaşlarımı çatarak 'Nasıl yani' diye sordum.

Yüz ifademde ne vardı anlamamıştım ama Tae önce gülümsemiş sonra 'Tanrım Lisa, şu an çok tatlı görünüyorsun.' demişti ardından şaşırmama bile müsaade etmeden eklemişti. 'O şerefsizin yaptıklarını düşünme, mantıklı bir neden aramaya hiç çalışma güzellik' demişti saçımı eliyle karıştırarak benden uzaklaşmadan hemen önce.

Ne Jungkook'un tavırlarını ne de Taehyung'un sözlerini anlamamam normal miydi?

Biz birbirimizden yeni uzaklaşmıştık ki büyük bir gürültü duyuldu. Ne olduğuna bakmak için kafamı kaldırıp etrafa göz gezdirdiğimde Jungkook'un oturduğu sandalyenin yere düşmüş olduğunu, kendisinin ise hızlı bir şekilde kantin kapısına yürüdüğünü gördüm.  Sonra da Taehyung'un mırıltı şeklinde çıkan sesini duydum.

'Gerizekalı piç'


Herkese merhaba. Bir dahaki bölüm artık çözülmenin başlayacağı bölüm olacağından -ki şu an o heyecanlı yerleri yazmaktayım- bu bölüm biraz yavaş kalmış olabilir, umarım siz beğenmişsinizdir.

Bölümü beğendiyseniz oy kullanmayı ve yorum yapmayı ihmal etmeyin lütfen.

Sevgiler.🎈 

FORGET FOREVER -Liskook-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin