29- Babaannemin Kankasına Kıyak Geçerim

22.1K 2.2K 706
                                    

Arkadaşlar 25. Bölümden sonra Çiçek ve Cennet'in aynı kişi olduğunu nasıl düşünebildiniz... Sizce aynı kişi olsalar Araf, Cennet'i tanıyıp da 'aa kafedeki kız' demez miydi ya. Kafayı yedim yorumları okurken daskmfcöasklş

"Ben artık kalkayım, Fatma Teyze." Oturduğum yerden kalkıp askıdaki montuma doğru ilerlerken Fatma Teyze, anında itiraz etmişti. "Kız, nereye gidiyorsun? Otur biraz daha."

"Saat çok geç olmadan eve gideyim."

"Biraz daha dur, Araf bırakır seni. Hem hava da karardı, aklımız kalır sende." Araf'ın annesi Emel Teyzeye döndüğümde kaynanasıyla arasında geçen ufak bir bakışmaya şahit olmuştum. Yüzümün kızarmaması için büyük bir çaba gösterdim. Bu iki dünyalar tatlısı kadın, niyetlerini saklamayı hiç beceremiyorlardı.

Sorun yoktu çünkü niyetlerini fazlasıyla destekliyordum. Yine de Araf üzerinde bir baskı oluşturmalarını istemediğim için belli edemezdim.

"Kendim giderim, bir şey olmaz."

"İyi madem," dedi Fatma Teyze. Nefesini dışarıya verdikten sonra beni geçirmek için ayaklanmıştı. Montumu giyinip çantamı elime aldım ve kapıya doğru yöneldim. "Eve gittiğinde haber ver ama, tamam mı?"

"Tamamdır. Görüşürüz." Ayakkabılarımı giyip kapıdan çıktım ve merdivenlerden seri bir şekilde inerek apartmanın dış kapısına yöneldim. Bu esnada montuma koyduğum telefonumu çıkarıyor, kardeşim Cem'i arıyordum.

Bugün, amcamlar bize geleceklerdi. Bu yüzden Fatma Teyzede normalden çok daha uzun bir süre kalmıştım. Normalde hava kararmadan çıkardım. Amcamların gittiklerini düşünmüyordum ancak onu ne kadar az görürsem o kadar iyiydi benim için.

"Efendim çiçeğim?" diyerek telefonu açan kardeşimle gülümsedim. Çiçekleri çok severdim. Evimizin balkonu çiçeklerle kaplıydı. Yine de en sevdiğim çiçek papatyaydı. En sevdiğim şarkının ismi de Papatya'ydı.

Sebebinin kesinlikle Araf'ın saçına papatya takıp poz verdiği çocukluk fotoğrafıyla alakası yoktu.

"Cem, amcamlar gitti mi?"

"Bugün burada kalacaklar. Niye ki?"

Duyduklarımla başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü. Yutkunup kendime gelmeye çalıştım. Amcamı daha az görmek için oyalanıp durmuştum ve amcam, bugün bizim evde kalacaktı. Derin bir nefes alıp bir cevap bekleyen Cem'i hatırladım. "Hiç, sordum öyle. Nerede yatacaklar?"

"Benim odamda. Ben de salonda yatacağım."

"Salonda yatmana ne gerek var? Benim odamda uyursun."

"Sen nerede yatacaksın?"

"Ben de odamda uyuyacağım."

"Ben yerde yatmayı sevmiyorum ama," diye huysuzlandı Cem. Nefesimi bezgince dışarıya üfleyip konuştum. "Ben yatarım yerde, sorun yok."

"Öyle de olmaz. Centilmenim, biliyorsun."

"Ya, çok centilmensin," dedim alayla. "Beraber uyuruz o halde."

"Birileri kardeşini mi özlemiş?"

"Seni ne özleyeceğim be? Salak."

Cem'le biraz daha konuştuktan sonra telefonu kapatıp yeniden montumun cebine koymuştum. Yavaş adımlarla, ayaklarımı sürüye sürüye yürümeye devam ettim. Eve ne kadar geç varırsam o kadar iyiydi benim için. Amcamı görmek istemiyordum. Onunla aynı ortamda bulunmak istemiyordum.

Hafiften atmaya başlayan yağmurla kafamı yukarıya doğru kaldırıp kararmış gökyüzüne baktım. Gözlerim sulanırken dudaklarım da titremişti. Gitmek istemiyordum işte. Evime gitmek istemiyordum ama başka çarem yoktu. Hem gitmeyip ne yapacaktım? Aileme ne söyleyecektim?

Daha ben bile olanlardan emin değildim.

İçimde devamlı bir şüphe vardı. Ya ben yanlış anlamışsam? Ya amcamın niyeti o değilse? Sonuçta onun yeğeniydim ve o esnada 10 yaşındaydım. Bana o şekilde dokunmuş olması...

Gözümün önüne gelenler midemi bulandırırken sulanan gözlerimden de yaşlar dökülmeye başlamıştı. Sessizce burnumu çekip başımı eğdim ve yürümeye devam ettim. Amcamla aynı ortamda bulunmaktan kurtulmanın yollarını arıyordum bir yandan da. Hangi bahaneyi kullanırsam onu daha az görebilirdim?

"Cennet?"

Duyduğum tanıdık sesle başımı kaldırırken yüzüme şaşkın bir ifade yayılmıştı. Gözlerim, beni inceleyen kahverengi gözlerle buluştuğunda bir saniye için nefes almayı unutmuştum. Yağmurdan korunmak için kafasına örttüğü kapüşonu öndeki saçları için işe yaramamıştı. Islanmış saçlarının alnına yapışmış görüntüsü kalbimi eritiyordu. Hele ki yüzündeki ifade...

"Bir şey mi oldu? Neden ağlıyorsun?"

"Hayır, bir şey olmadı," dediğimde sesim çok uzaktan geliyor gibiydi. Onun endişe içindeki yüzüne bakarken vicdan azabı duruyordum. 75 yaşındaki babaannesiyle çok yakın arkadaştım ve ağlamamı buna yoruyor olabilirdi. "Fatma Teyze iyi."

"Onu sormuyordum," dedi Araf sakince. Tereddütle, bana doğru bir adım attı. Ondan, onun ilgili bakışlarından koşarak kaçmam gerektiğini biliyordum ancak yerimde dikilmekten başka hiçbir şey yapamıyordum.

Gergince güldüm. "Anlatacak bir şey yok ki."

Araf, gözlerini gülüşüme çevirip hafifçe çattığı kaşlarıyla baktı. "Öyle olsun bakalım."

Yanından geçmek için bir adım atmaya hazırlanıyordum ki elini bana doğru uzatmasıyla kalbim, hızlı bir şekilde atmaya başlamıştı. Araf'ın bana doğru uzanan eli arkamda bir şeyi tutmuş, ardından kafamın üzerine geçirmişti. Kapüşonum...

"Saçların ıslanıyor."

Kapüşonumu kafama geçirirken bana doğru biraz eğilmişti. Yakınlığı, burnuma dolan kokusu kalbimi sıkıştırıyordu. Aynı zamanda oldukça rahatsız bir his tüm bedenimi kaplamıştı. Ellerimi iki yanımda, sıkıca yumruk yaptım. Araf, geri çekildikten sonra yüzüme baktığında göz göze gelmiştik.

"Yapabileceğim bir şey var mı?"

"Hayır."

"Yani bir şey var," dediğinde bu tuzağa bu kadar çabuk düşmemi az önceki yakınlığına bağlıyordum. Sessizce ona baktığımda Araf, ona yeterince âşık değilmişim de daha fazla olmalıymışım gibi güldü. "Bana anlatmak zorunda değilsin. Ama senin için yapabileceğim bir şey olursa hiç çekinme, lütfen. Babaannemin kankasına kıyak geçerim."

Neredeyse 'kan grubunu negatife çevirebilirsin' diyecektim ki kendimi durdurup "Teşekkür ederim," demekle yetindim.

Dilimin ucuna kadar gelen sözlerin şok ediciliğinden oradan hızlıca ayrılmış, yoluma kaldığım yerden devam etmiştim. Kalbim kulaklarımda atıyordu sanki. Duyabildiğim tek ses hızlıca atan kalbimin sesiydi. Araf'ın bu sesi duymaması için adımlarımı hızlı hızlı atıyordum ancak kalbimin hızlı atışını bir türlü kesemiyordum.

Onunla sadece birkaç kere konuşmuştuk. En azından Araf'ın bildiği kadarıyla... İlk karşılaşmamız çok normal bir şekilde gerçekleşmese de sonraki konuşmalarımız da 2 veya 3 cümleden oluşan, kısa sohbetler olmuştu. İlişkimizin herhangi bir derinliği yoktu. Onun için bir tanıdıktım.

Ve Araf, buna rağmen benim için bir şeyler yapmak istemişti.

Tıpkı bana anlattıkları gibiydi. Dışarıdan görünen sert kabuğun altında yumuşacık bir kalbi vardı. Ve o kalbi, kimseye kıyamıyordu. Yüzümü şapşal bir gülümseme sardı.

Huysuz keçim pek de tatlıydı.

0 RH (-) | TextingWhere stories live. Discover now