9.Bölüm

738 113 36
                                    

"Jungkook binmeyelim ona ya." dedi Jimin korkuyla.

Lunaparka gelmişlerdi ve Jungkook onu bir çocuk gibi oradan oraya götürüp nerede tehlikeli oyuncak varsa ona bindirmeye çalışıyordu Jimin ise hepsine binmeyi kesinlikle reddediyordu.

"Ama neye bineceğiz o zaman sen hiçbirini istemiyorsun?" diye sordu Jungkook

Jimin tatlı tatlı gülümseyerek bir kedi edasıyla sırnaştı ona, aylardır beraberlerdi bu yüzden birbirlerine karşı daha rahatlardı artık.

"Atlı karıncaya binebilir miyiz?"

Jungkook güldü "iyi binelim hadi."

Jimin sevinçle alkış yaparak atlı karıncaya doğru koştu. Jungkook da arkasından koşarak ona yetiştiğinde bilet alıp onlara garip garip bakan insanlara aldırmadan gittiler atlı karıncaya.

"Jungkook, sen beyaz ata bin ben de siyah olana bineyim olur mu?"

"Ben beyaz atlı prens sen de kara atlı şövalye mi olacaksın yoksa?"

"Ama hemen anladın ya, olmaz ki böyle ben sana kılıç doğrultacaktım." dedi Jimin dudak büzerek.

Jungkook gülümseyerek onu siyah atın üstüne oturtup yanağını öptü. "O zaman bana önünde eğilmek düşer güzel şövalye."

Jimin yanakları kıpkırmızı kesilse de kocaman bir gülümseme sundu ona.

Jungkook da onun hemen yanındaki beyaz atın üstüne geçip oturduğunda birbirlerine bakmayı sürdürdüler.

Jimin gülerek ona bakıp sonra önüne döndü, "Jungkook çok tatlısın ya."

"Sen kendine bak önce."

"Biliyor musun ben pembeyi çok seviyorum."

"Sen kendin pembesin zaten, dudakların pespembe mesela, o küçük parmak boğumların öyle, üşüdüğünde burnun da pespembe oluyor. Hayatıma renk getiren pembesin sen. Benim pembem."

"Ya Jungkookie," dedi Jimin başını yana yatırarak.

"Sen benim pembe orkidemsin." dedi bu sefer de Jungkook pembe orkidenin mutluluğu ve masumiyeti temsil edişine atıfta bulunarak.

Atlı karıncadan indikten sonra Jimin Jungkook'u çarpışan arabalara sürükledi bu sefer.

"Sen kullan ben de sana sarılacağım."

"Tamam güzelim."dedi Jungkook gülerek araba kullanmaya dair hiçbir fikri olmasa da oyuncaktı sonuçta ne olabilirdi ki?

Beraber çarpışan arabalara bindiler.

Herkes birbirine çarpma derdindeyken Jungkook Jimin'e zarar gelmesin diye bütün arabalardan kaçıyordu. En sonunda Jimin dayanamadı.

"Ya Jungkook çarpsana sen de böyle ne anlamı kalıyor ki."diye yakındı.

"Kime çarpayım peki?"diye sordu Jungkook da.

Jimin pembe arabaya binen çifti gösterdi "Onlara çarpalım pembe arabayı ben istiyordum." dedi jimin çocuk gibi.

Jungkook gülerek arabayı onların üstüne sürüp çarptıktan sonra hemen kaçtı Jimin bu sefer de mor arabayı gösterdi "hadi hadi ona da."

Onlar mor arabaya çarpıp kaçacakken yeşil bir araba gelip onlara çarpınca Jimin beklemediğinden korktu.

Jungkook da gülerek yeşil arabanın peşine düştü ve nihayetinde ona da çarptı.

Jimin bir araba seçiyor Jungkook o arabaya çarpıyordu.

Bir süreyi diğer arabalara vurkaç yaparak geçirdikten sonra indiler.

"Jungkookie, hadi hız trenine binelim." dedi Jimin.

"Korkmuyor muydun sen ondan?"

"Korkuyorum ama binelim."

"Peki sevgilim, bineli." dedi ve elini tuttu Jimin'in. Ona ilk defa sevgilim diye hitap etmesi Jimin'i deli gibi heyecanlandırmış olsa da çaktırmamaya çalışarak sessiz bir kıkırtı bıraktı havaya.

Jungkook bunu duysa da ses etmeden sırıtarak gişeye yöneldi. Bilet alıp hız trenine bindiler.

Jimin her ne kadar korksa da Jungkook'un elini tuttuğu sürece kendini güvende hissettiğinden sorun etmedi. Korkusu eğlenmesini engellemedi.

Hız treni yokuş aşağı ilerlerken beraber bağırıp kahkahalar attılar. Yarın yokmuş gibi hiç üzülmemiş gibi eğlendiler.

İndiklerinde ikisinin de karnı acıkmıştı.

"Jimin o kadar açım ki şu an kuzu şiş olarak görüyorum seni."

"Ya Jungkook."diyerek omzuna vurdu Jimin "ben de çok acıktım ama seni dana bonfile olarak görmüyorum."

Gülerek boynunu öptü Jungkook onun "tamam tamam."  Ellerini tekrar birleştirip ona baktı. "Ne yiyelim?"

"Hmmm, bilmiyorum."

"Hotteok yiyelim mi?"

"Olur hem uzaklaşmamış oluruz."

Beraber Hotteok yedikten sonra oyuncakların arasında gezinip hoşlarına gidene binmeye devam ettikleri uzun bir  günün ardından Jungkook'un evine gittiler. Jungkook'un annesi onları gördüğü gibi çok mutlu olmuştu.

"Jimin hoş geldin." dedi neşeyle

"Hoş buldum Bayan Jeon." dedi Jimin de gülümseyerek.

Gün içerisinde çok yorulduklarından doğruca Jungkook'un odasına çıkıp uzandılar. Jimin Jungkook'a kitap okumayı teklif ettiğinde Jungkook bu teklifi hemen kabul etti.

Kitaplıktan Kafka'nın Babaya Mektup kitabını alıp tekrar yatağa oturdu Jimin. Jungkook da hemen uzanıp başını Jimin'in kucağına koydu. Jimin okumaya başladı.

Okurken istemsizce kendi babasını, babasının hiç ona destek olmayışını. Aslında hiçbir zaman orada olmayışını düşündü. Bu düşünce ona ızdırap gibi geldi. Gözlerine dolan yaşlar aniden yanaklarından süzülmeye başladı.

Jungkook bunu fark ettiğinde hızla yerinden doğrulup kitabı elinden aldı ve kenara bıraktı. Sonra ona doğru dönüp göğsüne çekti, kollarını sımsıkı etrafına sarıp saçlarına öpücükler kondurdu.

Neden ağladığını biliyordu. Bu yüzden ağlamasına izin verdi. Göz yaşlarını silmedi ama o ağlarken saçlarını okşadı.

Babasından göremediği desteği verdi ona. Sadece sevgilisi değil ailesi olmayı da seçti. Bu yüzden desteğe ihtiyacı olduğunda ona destek vermeyi bir zorunluluk olarak görüyordu.

Jimin istedi sürece de bunu yapmaya devam edecekti.

Jimin çok geçmeden ağlaya ağlaya uyuyakaldığında Jungkook rahatsız olmasın diye. Yavaşça uzanıp onu da göğsüne yatırdı. O uyuduğu süre boyunca saçlarını okşayıp yüzüne öpücükler kondurdu.

Güzel sevgilisi böylesine üzülmeyi hiç mi hiç hak etmemişti. Ne olursa olsun onu üzmeyeceğine dair söz verdi kendisine bu yüzden.

Jimin onun yüzünden asla ağlamayacaktı, Jungkook onu asla üzmeyecekti.

***

LOVE POEM|JİKOOKWhere stories live. Discover now