1

173 19 62
                                    

not: yok.
uyarı: temas, yakınlık????
kelime sayısı: 877

☆☆☆

"Ben çıkıyorum, yarın görüşürüz." diyerek çizimlerimi sırt çantama gelişigüzel tıkarak çantamı sırtıma taktım ve Kingsley'e baktım.

"Görüşürüz, Siri." dedi Kingsley bana bakmadan. Gelen müşterinin bileğine bir şeyler çizmeye odaklanmıştı. Hafifçe kafamı sallayıp çok oyalanmadan arkamı dönüp kapıyı açtım.

Dışarı adım attığım anda sımsıcak hava içimi ısıttı. Önceki gün hava akşama kadar yağmurlu olmasına rağmen bugün güneş insana umut verircesine pırıl pırıl parlıyordu. Derin bir nefes aldım ve kulaklığımı takarak metroya binmek üzere buradan çok da uzak olmayan metro istasyonuna doğru yürümeye başladım.

Bir süredir işi öğrenmek amacıyla az maaşla bir dövmecide çalışıyordum. Kingsley müşterilerin dövmelerini yaparken çoğunlukla ya onu izliyordum ya da koltuğa uzanarak eskiz defterime kendi halimde çizimler yapıyordum. Minik ve fazla karmaşık olmayan dövmeleri ise bana yaptırıyordu Kingsley, elimin alışması için. Ama ben sadece bununla yetinmek istemediğimden grafik tasarımı bölümünden mezun olduğum üniversitede staj yapmak için üniversiteye başvurdum ve kabul edildim. Normalde bu kadar kolay kabul edilir miydi bilemiyorum ama orada başarılı bir profesör olan kuzenim Andromeda araya girdiği için kabul edilmem daha kolay olmuştu.

Metro istasyonuna varmıştım, metroya binerken üzerimdeki ilk gün heyecanını üzerimden atmaya çalıştım. Boş bir yere oturarak çalan şarkıyı durdurup en sevdiğim playlisti açıp yol boyunca şarkı dinleyip dışarıyı izledim. Hiçbir şey düşünmeyip müziğe odaklanmaya çalıştım, ne kadar fazla düşünürsem o kadar fazla heyecanlanacaktım -ki bu olmaması gereken bir durumdu çünkü heyecandan elim ayağıma dolanabilirdi.

Dışarıyı izlerken durağımın geldiğini fark edip hızla toparlandım ve metrodan indim. Okulun kapısına vardığımda beni orada bekleyen Andromeda'yı gördüm. Yanına gidip sımsıkı sarıldım. Benden yaşça büyük olmasına rağmen kendimi en yakın hissettiğim kuzenimdi.

"Hoş geldin Sirius!" dedi sıcak gülümsemesiyle.

"Hoş buldum Andy. Çok bekletmedim umarım." dedim kaşlarımı çatarak. Yapacak çok işi vardı o yüzden bekletmek istemezdim, koskoca profesördü sonuçta.

"Hayır hayır, ben de yeni geldim zaten merak etme," diyerek omzuma dokundu ve arkasını döndü, "Hadi gel içeri geçelim."

Birlikte merdivenlerden çıkarken sohbete devam ettik. "Dora nasıl?" diye sordum. Dora, Andromeda'nın kızıydı. Adı aslında Nymphadora'ydı ama kendine böyle seslenilmesini istemiyordu bu yüzden herkes ona Dora diyordu. Daha 10 yaşındaydı ama çok iyi anlaşıyorduk, öz kardeşim gibi seviyordum onu.

"İyi o da, ilkokuldan mezun olmak üzere arkadaşlarından ve öğretmeninden ayrılacağı için üzülüyor sadece. Bir de seni özlüyor, elinde olsa her gün seninle görüşmek isteyecek." dedi son basamağı da çıkarak. "Hah, işte geldik. Burası benim ofisim." diyerek içeri geçti. "Fazla büyük bir yer değil ama bana yeter de artar bile."

Yavaşça içeri girip kapıyı arkamdan kapattım ve etrafı incelemeye başladım. Sade ama güzel dizayn edilmişti; duvarlarda küçük büyük tablolar asılıydı, pencere kenarlarında, masanın üzerinde ve boş yerlere yerleştirilmiş minik bitki saksıları vardı. Masanın üzerinde Dora'nın 1.sınıfın başında çekilen fotoğrafının olduğu bir çerçeve duruyordu, onun dışında masanın üstü tamamen karmakarışıktı.

Andromeda masanın üzerine gelişigüzel yığılmış bir sürü dosyayı karıştırırken kapı tıklatıldı. Kafasını kaldırmadan "Gel!" diye seslenmesiyle kapı açıldı. İçeri kumral, dalgalı saçlı bir çocuk girdi. İlk gözüme çarpan şey kıyafetleriydi; beyaz bir gömleğin üzerine kahverengi tonlarında sade bir süveter, altına da koyu mavi geniş bir kot pantolon giyerek vintage bir görünüm elde etmişti. Kulağa sıradan bir kombin gibi geliyor ama çocuk kombini harika taşıyordu. Gözlerimi vücudundan yüzüne çevirdiğimde yüzünün de ne kadar güzel olduğunu fark ettim. Buğday rengi teninde hafif çilleri ve çeşitli yerlerinde kedi çiziklerine benzer minik izler vardı ama bunlar onu yumuşak ve tatlıdan ziyade oldukça karizmatik gösteriyordu.

Andromeda gelenin kim olduğuna bakmak için kafasını kaldırdı, "Ah, sen miydin canım. Seninle ilgileneceğim biraz bekler misin?" diyerek masadaki yığına geri döndü ama aradığını bulamamış olacak ki hemen kafasını geri kaldırıp bana bakarak, "Burada değil Sirius, en son girdiğim sınıfta unutmuş olmalıyım. Beni bekleyin hemen geri döneceğim."

Andromeda'nın benimle konuştuğu süre boyunca içerideki çocuğun meraklı bakışlarını üzerimde hissetmiştim. Andromeda odadan çıkıp kapıyı kapattığı anda çocuk bana döndü.

"Sirius demek..." diye mırıldanıp bana doğru yaklaşınca bakışlarımı çocuğa çevirdim. "Burada yeni misin?" diye sordu. Bana çok yakındı, biraz daha yakınlaşsa bedenlerimiz değecekti.

"Bunu nereden çıkardın?" dedim merakla tek kaşımı kaldırarak.

"Görseydim bir daha unutmazdım." dedi kısık ve çekici bir sesle.

Yüzüklerle dolu parmaklarını kolyeme bakma bahanesiyle boynumda gezindirmeye başladı. Sıcak parmaklarının tenimde yavaşça gezindiğindiğini hissedince irkildim. Parmaklarının boynumdan yukarı, enseme doğru hareket ettiğini hissettim. Dokunuşu yavaş ve yumuşaktı ama daha fazlasını ister gibiydi. Sonra yavaşça her yerime dokunma çabasıyla elleri deri ceketimin yakasını, en sonunda kollarını buldu. Enseme ve ceketimin yakasına dokunurken göz teması kurmayı ihmal etmemişti, ceketimin kollarına dokunurken ise bakışları aşağıya inmişti. Ellerini kolumdan çekip benim ellerime doğru hareket ettirdi.

Çocuk ellerini neredeyse her yerimde gezdirip dokunmadığı yer bırakmadığı süre boyunca hiçbir şey yapmayıp onu izlemiştim. Ne yaptığını anlamıştım ama sesimi çıkarmamıştım. Sesimi çıkarmam ve buna izin vermemem gerekiyordu çünkü Andromeda beni öğrencilerle bu şekilde etkileşime geçmemem gerektiği aksi takdirde işimi kaybedebileceğim ve bunun sicilime işleyeceği konusunda uyarmıştı. Ama bir şekilde kaskatı kesilmiştim, bu tanımadığım çocuk bir şekilde dokunuşundaki cazibeyle beni etkisi altına almıştı.

Odaya doğru gelen ayak seslerini duyduğum an gerçekliğe dönüp hemen çocuktan ayrıldım. Ona bakmamaya çalışıyordum ama bana bakarak sırıttığına emindim.

Çok tuhaf bir ortam vardı şu an, tuhaflığı azaltmak adına hafifçe öksürdüm ama bu ortamın daha da garipleşmesine sebep oldu. Utancımdan kızarmaya başlarken Andromeda içeri girdi, içimden Andromeda'ya teşekkür ettim.

"Buldum." gülümseyerek elindeki kağıdı bana gösterdi. "Al, bu senin ders programın."

Kağıdı elinden alırken teşekkür edip odadan ayrılmadan önce göz ucuyla çocuğa baktım, o da bana bakıyordu.

Kapıyı açıp odadan çıkarken son kez Andromeda'nın sesini duydum, "Kusura bakma Remus canım, beklettim." çocukla ilgilenmeye başladı.

Remus.

art deco | wolfstarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin