2

97 15 79
                                    

not: yok.
uyarı: yakın temas, öğretmen-öğrenci ilişkisi referansları.
kelime sayısı: 1274

☆☆☆

Andromeda'nın yanından ayrıldıktan sonra okulun kampüsüne inip rastgele banklardan birine oturdum ve ilk dersimin saatinin gelmesi için beklemeye başladım. İlk dersim yarım saat sonraydı. Beklerken telefonumu açıp gelen mesajlara bakmaya başladım. James, en yakın arkadaşım, mesaj atmıştı. Bugün ilk günüm olduğu için o da en az benim kadar heyecanlıydı. Staj için aynı anda başvurmuştuk ama o kabul edilmediği için başka bir okula başvurdu ve kabul edildi, o da yarın stajına başlayacaktı.

Bir süre James ile sohbet ettikten sonra ders saatinin yaklaştığını fark ettim. James'e veda edip ayağa kalkıp gergin bir şekilde okula doğru ilerledim. Merdivenleri çıkarken benimle birlikte bir sürü öğrenci de çıkıyordu, az kalsın dengemi kaybedip yere düşecektim. Hemen toparlanıp hiçbir şey olmamış gibi basamakları çıkmaya devam ettim.

Sonunda dersimin olduğu kata vardım. Şimdilik sadece 2.sınıfların dersine girecektim, zaten totalde ders sayımın fazla olduğu söylenemezdi.

Güzel sanatlar bölümü öğrencilerinin dersine girecektim. Sanat tarihinden, eski ve yeni sanat algılarından, modern sanatın öyküsünden, renklerden, desenlerden ve sanat yorumlamadan bahsedecektim. Basit resim eğitimi verecektim yani.

Sınıf kapısına vardığımda içeri hala öğrenciler giriyordu ama kimse beni fark etmemişti, onlardan en fazla 2 yaş büyük görünen birinin derslerine girebileceğini düşünmemişlerdi büyük ihtimalle.

Derin bir nefes alarak içimden kendime 'bunu başarabilirsin!' tarzı şeyler fısıldadıktan sonra yavaş adımlarla içeri girdim. İçeri girdiğim an herkesin dönüp bakmasını bekliyordum ama birkaç kişi dışında kimse umursamadı. Tahtanın ve masanın önüne geçip dikkatleri üzerime çekmek için sesli bir şekilde öksürdüğüm anda bütün gözler bana döndü. Memnun olmuşçasına "Teşekkürler." dedim.

Birkaç saniye gözlerimi fazla büyük olmasa da onlarca öğrencinin sığabildiği amfi içerisinde gezdirdim. Kafamda öğrencileri tartarken gözüme bana yakın sıralardan birinde oturan biri çarptı; kumral saçlar, yeşil gözler, bana içerisinde bulunduğum yeri unutturacak seviyede çekici görünen çiller-

Bu Andromeda'nın ofisindeki çocuktu. Remus. Baş başayken öğrenci olduğumu sanmış olmalıydı ki şimdi şoktan gözleri fal taşı gibi açılmıştı, utançtan kıpkırmızı olmuştu. Yanındaki arkadaşı onu dürtüyordu ama çocuk tamamen bana odaklanmıştı. Dilini yutmuş gibi bir hali vardı. Gözlerinin içine bakıp sırıtarak göz kırptıktan sonra diğer öğrencilere bakarak konuşmaya başladım.

"Ben Sirius Black. Bu dönem resim eğitimi dersinize ben gireceğim. Biliyorum öğrenci gibi duruyorum o yüzden şaşırmış olabilirsiniz. Geçen sene buradan mezun oldum ve bu dönem burada staja başladım. Herhangi bir sorunuz varsa dersten sonra yanıma gelip sorabilirsiniz."

Konuşmamı bitirdikten sonra herkesin yüzündeki şaşkın ifade silinmişti. Arkamı dönüp flaşımı akıllı tahtaya taktıktan sonra önüme döndüm.

"Size daha önce onlarca kere anlatılan ve artık kusma isteği uyandıran o saçma sapan konuları işlemeyeceğim. Onları kundaktaki bebek bile bilir. Mitolojileri ve mitolojilerden ilham alınarak ortaya çıkan eserleri öğrenip tartışacağız. Dersin akıcı ilerlemesi bakımından soru-cevap şeklinde ilerlemeyi düşünüyorum."

art deco | wolfstarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin