6- GÜZEL KADIN

1.9K 108 15
                                    

Merhabalar.

Uzun bir süre sonra buradayım ve hikayemle olan bağlantım biraz kesildi. Yani yabancılaştım.

Umarım bunu anlar ve aralardaki olabilecek mantık hatalarını mazur görürsünüz. Teşekkür ederim 😊

İyi okumalar ❤️

••••••••••••••••••••••••

Gecenin sonlarına doğru çoğu davetli ayrılmış ve yalnızca bir kaç düzine insan kalmıştı.

Elimdeki tepsiyi yorgunca Brendon'un başında beklediği ve elindeki kaliteli bezle içki bardaklarını sildiği bar masasına bıraktım.

Elimi anlıma götürüp beceriksizce silerken bir yandan da masaya arkamı dönüp sandalyelerden birine oturdum.
Arka cebimdeki telefon rahatsız ettiği için yüzümü buruşturup masaya bıraktım.

Brendon tepsimi yeni içkiler ve atıştırmalıklarla doldururken ben de salonda onu arıyordum. Clifford Skyler'i . Salonun ortasındaki kürsünün hemen yanındaki bir masada gülüşerek birkaç kişiyle konuşuyordu.

Dalgınca ona bakarken gözleri bir anda bana kaydı ve yüzünde anlam veremediğim ufak bir sırıtma oluştu.
Bir kaç saniye süren bakışmamızı bölen şeyse yanındaki güzel kadının ona bakarak konuşması ve elini Clifford'un koluna atması oldu.

Bakışlarımı Clifford'dan çekip güzel kadına baktım. Fazla uzun değildi. Taş çatlasın 1,60 ya vardı ya yoktu. Simsiyah kömür gibi saçları ve koyu kahve gözleri vardı. Teni hafif esmerdi ve ışıltılı mavi bir elbise giymişti.

Ancak rahatsız olduğum şey kadının görünüşü veya Clifforda olan yakınlığı değildi. Bana olan sinsice bakışlarıydı.

Umursamazca gözlerimi devirip arkamı döndüm ve Brendon'un bana uzattığı hafif içkiden büyük bir yudum aldım.
Bunu gören Brendon " Ağır ol dostum. Birinin üstüne kusmanı istemeyiz." Dedi gözlerini belerterek.

Umursamazca omuz silkip elimdeki bardaktan bir yudum daha aldım. Bunu sorun etmiyordum çünkü üç koca şişe bira içsem bile sarhoş olmazdım. Bu özelliğimi gerçekten seviyordum.

Bunu yaptığım an Brendon'un delici bakışlarına maruz kaldım. Oflayarak elimdeki bardağı ona itekledim ve yeni doldurulmuş tepsimi tek elime alarak Clifford'un olduğu masaya yürüdüm.
Şuan bana bakmıyordu.

Hemen masadaki çirkin bir adamın yanına iliştim. " İzninizle efendim." Dedim gülümseyerek içki bardaklarını ve ufak atıştırmalıkları masaya dizmeye başlarken. Ama beni umursadıkları pek söylenemezdi. Tek bir kişi dışında, az önceki güzel kadın.

Neden olduğunu anlayamadığım kötü bakışlarını bana dikmişti. Bir elini Clifford'un koluna atmış sanki kaçacak gibi tutuyordu. Yada bana öyle geldi bilmiyorum. Kadına çok bakmayıp Clifforda baktım bu kez. Gözleri bende değildi. O da masadaki diğer insanlar gibi beni umursamıyordu anlaşılan.

Bakışlarımı ondan çekip tepsideki son içkiyi onun önüne koyacağım sırada kadın elini elime atmış ve bardak elimden kayıp Clifford'un üzerine dökülmüştü.

Yine.

Yüzüm utançtan kızarmaya başlamıştı bile. Ve sinirden. Güzel kadın ateş saçan gözlerini bana dikmiş tiz sesiyle bana bağırmaya başlamıştı.
" Sen ne yaptığını sanıyorsun ya. Kim aldı seni işe. Hayır yani diyorum anlamıyorlarda. Ucu_ " Sözünü bitirense benim bir elimi kaldırıp tepsiyi yere atmamdı.

" Asıl sen ne yaptığını sanıyorsun ha. O içkiyi döken ben değil sendin. Birde gelmiş bana ucuz demeye çalışıyorsun öylemi!? " Dedim bir parmağımı kadına doğru sallarken. " Senin beni kovdurmana gerek yok ben giderim." Deyip yerdeki tepsiyi de alarak Brendon'a doğru yürümeye başladım.

Hafif kırlenmiş ve bir kenarı çatlamış tepsiyi bar masasına koyarken Brendon'a baktım ve yukarı katı işaret ettim. Soyunma odasına gideceğim anlamında.

Gömleğimi düzeltirken arkamı dönüp Clifforda baktım. Gözlerinde ufak bir parıltıyla bana bakıyordu. Ve sanırım bana saldırmasın diye yanındaki kadının kolundan tutmuştu.
Hafif hafif tuttuğu yeri okşadığını farkettiğim an gözlerimi devirip onlara arkamı döndüm ve giyinme odasına doğru yol aldım.

Hızlıca bir merdiveni çıkıp erkek personel odasını buldum. İçeri girip bir çırpıda normal kıyafetlerimi giyindim.
Garson giysilerini bir köşeye bırakıp çantamı aldığım gibi kapıya yürüdüm.
Ama daha çıkamadan kapı açıldı ve içeri Brendon girdi.

Ellerimi göğsümde bağladım , tek kaşımı kaldırıp sorgularcasına ona bakarken. Oda kaşlarını çatıp baktı bana. " Öyle bakamazsın bana şuan. Neden öyle birşey yaptın. Seni bulup müdüre öneren bendim ve şimdi şu yaptığına bak. Seninle birlikte işsiz işsiz gezebiliriz benlik bir sıkıntı yok ama sen kendi haline yan." Dedi sinirle. O an yaptığım saçmalığın gerçekten de farkına vardım. " Özür dilerim, kendimi kontrol edemedim. " Dedim omuzlarımı düşürüp.

Ben kadına yaptığıma değil de giden parama üzülüyordum şuan. Ama hayatta gidip öylesine kibirli ve şımarık birinden özür dileyecek halim yoktu.
" Ne olacaksa olsun. Ben eve gidiyorum."
Dedim çoktan arkamda kalmış Brendon'a.

Merdivenleri inip ana kapı değil de personel çıkışı olan arka kapıya doğru yürüdüm. Bir yandan elim cebime giderken bir yandan da kapıdaki korumaya kapıyı açmasını söylemiştim.

Adam tam kapıyı açarken telefonumu içerde , bar masasında unuttuğum aklıma geldi. Sinirle ve tereddütle oflayıp bir elimi saçlarımdan geçirdim ve ana salon kapısına doğru yürümeye başladım.

Kapıyı hafif açıp etrafa göz gezdirdim. O kadın ve herkes gitmişti. Ama beni şaşırtan şey Clifford'un bir eli pahalı siyah takımının cebindeydi, bir eliyle de telefonumu karıştırıyordu.

Kaşlarımı çatıp oraya doğru yürümeye başladım. Öyle bir adam ne yapardı ki benim ucuz telefonumla. Yanına vardığımda ve hafif bir öksürük sesi çıkardığımda anca çevirdi bana bakışlarını.

Yakışıklı yüzüne hafif bir gülümseme kondurup telefonu bana uzattı. Aynı zamanda cebindeki elini de çıkarıp avcundaki bir deste parayı da telefonla beraber elime tutuşturdu.

Kaşlarımı daha da çatıp paraya baktım ama kabul etmemezlik yapmadım ve uysalca ceketimin cebine koydum.

Çatılı kaşlarımı düzeltip ona baktım tekrar." Benim telefonumla ne işiniz vardı sizin?" Dedim telefonu da aynı şekile cebime koyarken.

Beni cevaplamak yerine gülümsemeye devam etti. Artık sinirimi bozmaya başlamıştı bu adam. Gözlerimi devirip arkamı döndüm ve çıkışa doğru yürümek için ilk adımımı attım.

Ancak ikinci adımımı durduran şeyse, bir kolumu sıkı sıkıya tutan adamdı. Ben daha bir şey söyleyemeden " Tekrar görüşmek üzere Axel." Dedi kulağıma doğru eğilerek. Yüzünde az önceki gülümseme yerine daha değişik bir gülümseme vardı şimdi.

Ama o yakışıklı suratı dibimde görmek bana gerçekten de iyi gelmiyordu. Yanaklarım kızarmıştı. Hissediyordum. Neden yaptığımı anlamadığım bir şekilde kafamı onaylarcasına salladım.
Ardından hızlıca arkamı dönüp çıkışa yürümeye başladım.

Bir yanağıma hafifçe vurdum uyanmak için. Bu adam... Bilmiyorum. Derin bir şekilde oflayıp bir sokak ötedeki taksi durağına doğru yürümeye başladım.

Eve gidip uyumaktan başka bir şey yapmak istemiyorum.

•••••••••••••••••••••

Eveeet bu bölümde böyle bitti.

Lütfen fikirlerinizi ve beğenilerinizi benden esirgemeyin.

Görüşmek üzere ❤️

HIRSIZ (GAY)Where stories live. Discover now