Bendesin - Sorgu

97 3 8
                                    

Pelin, başımla yönünü işaret ettiğim koridora girerek, büyük odaya ya da diğer bir ifade ile yeni hayatına giden uzun koridoru adımlarken, ağlamaya başlıyor. Dil, hissedilenler için söylenecek kelime bulamadığında yahut bulduğu kelimeler ağızdan çıktığında sebep olacağı geri dönülmez sonuçlara cesaret edemediğinde susar ve konuşma vazifesini gözlere devreder ama gözlerin her yaptığı fevridir ve hiçbir şeyi saklamayı sevmediği gibi söylenecek olanı da kendi üslubuyla sulu-tuzlu, yüksek-etkili, hisli-duygulu konuşur.

Odaya girdiğimizde, o şaşırmış bir halde duvarlardaki yoğun duygu yükselişleri yaşadığım gecelerde elimdeki kalemi molokof kokteyli gibi kullanıp, öfkemle duvarları yakarak yazdığım yazıları, tavandaki ışık sistemini, az sayıdaki ama güçlü mobilyaları, mavi loş ışığın kasvet ve gizemi altında incelerken, ben ise bu seyr-i keşfi daha rahat yapabilmesi için kolunun sıcaklığını avucuma alıp, Pelin'i sabah uyandığımda kelepçeli olduğum üçlü koltuğa doğru sürerek oturtuyorum.

Odanın sağ tarafındaki masanın yanına giderek, sabah üzerime aldığım ağırlıkları dökülmeye başlayıp yükümü hafifletiyorum: Sağ elime yakın, belimdeki büyük avcı bıçağı -ki güzel yanı mermisi hiç bitmez; ellerimin arkadan bağlanmasına karşı tedbir amaçlı belimin tam ortasına denk gelen kemerimin iç kısmındaki gizli küçük bıçak -ki hayatımda bir kez ellerim bağlandı ve buna bir daha asla müsaade etmem, plastik kelepçeler ile beraber sigara ve çakmak... Montumu da çıkartarak iki sandalyeden birine giydirdikten sonra ayakta öylece birkaç saniye durarak kendimi toparlamaya ve sakinleştirmeye çalışıyorum.

Şimdi Pelin'in psikolojisi ile benimki arasında bir savaş başlayacak ve bu savaşta, görünenin aksine şartlar benden yana değil. Ellerinin bağlı olması ya da ona yapabileceklerimin sadece hayal gücümle sınırlı olmasının bir önemi yok. Bu savaşta, rakibim bilinen tüm evrende şimdilik keşfedilmiş en güçlü ve karmaşık şey olan insan beyni olduğu için, fiziksel üstünlüğün bana sağlayacağı bir yarar yok. Hatta içinde bulunduğu stresli ortam yüzünden tüm savunma mekanizmaları harekete geçmiş olan bir beynin derinliklerine ulaşmak, mermer bir bloğu kazmak kadar zor.

Artık onu tanımalı, kendimi kabul ettirmeli ve yapacağım yüklenim için gerekli zemini hazırlamalıyım. Bu üç eylemi aynı anda yürütebilmem için, içlerinden birini feda etmem ve esas-üst niyet olarak öne sürerken diğer iki eylemi gizli-alt amaç olarak yürütmeliyim ki şu an için en doğal karşılanacak olan tanıma girişimi olduğuna göre, kurban edilecek eylem belli.

Az önce üzerine montumu yüklemediğim için sevinen sandalyeyi boynundan yakalayıp Pelin'in karşısına kadar sürüklüyor ve çevirerek ters şekilde ata biner gibi oturup, dirseklerimi sandalyenin sırt dayanağının üstüne yerleştirdikten sonra vücudunun tam karşısındaki yerimi almış alıyorum, ki aramızdaki mesafe bir metreden daha az.

Bir süre birbirimizin gözlerinin içine bakıyoruz ve gözleriyle lanet okuyor bana, iğreniyor benden, korkuyor, burada ne aradığının ve neler olacağının tedirginliğini yaşıyor. Tüm bu duygu karmaşıklığını izlerken, göz bebeklerindeki milimetrik büyüme ile konuşmaya başlayacağını anlayarak dudaklarını aralamaya başladığında ondan önce davranıp sorgumu başlatıyorum.

-Bakire misin?

-Bana ne yapacaksın?

-Karşına oturup sana yapacaklarını anlatacak birine mi benziyorum? Bakire misin?

-Bana bir şey yapmanı istemiyorum!

-Farklı şekillerde sana ne yapacağımı sormaya devam edersen seni döverim ama sorularıma cevap verirsen sana bir bardak su veririm.

S E V E C E K S İ NWhere stories live. Discover now