Who Are You?

790 61 100
                                    

İkisi için de yeni bir gündü. Kaeya tamamen iyileşmiş sayılırdı. Güne çok iyi bir şekilde başlamıştı. Sabah kalktığında artık sadece klanın işleriyle ilgilenmeyecekti, bir oğlan onun dikkatini de çekmişti ve... Kaeya'nın kitabında onun sevdiği herkesi er ya da geç elde etmek vardı. Kim olursa olsun.

Kaeya uyandığı gibi aşırı sıkı taytını ve göğüslerini belli eden ve onu tam bir kevaşe gibi gösteren kıyafetlerini giydi. Böyle görünmeyi daha çok  seviyordu gerçekten.

Sokakta utanmazca dolaşırken gittiği ilk yer yine bar oldu, sabah akşam demiyordu. Sürekli buradaydı nasılsa. Bir kere onun burada olduğu öğrenildiğinde daha sonradan saklanmamın ne anlamı vardı?

Gıcırtılı tahta kapıdan girdi ve ses çıkaran döşemelerde adımlarını dikkatle seçerken tezgahın önündeki eski ama bakımlı sandalyelerden birine oturup şarap bardaklarına bakarak eğildi ve dirseklerini tezgaha koydu. Gülümseyerek Diluc'tan bir kadeh şarap istedi.

Diluc iç geçirdi elinde hala birkaç şarap bardağı vardı, temizlemeye çalışıyordu. "Albedo sana içmemen gerektiğini iletti bana. Hastalanmışsın."

Kaeya sırıtarak tek kaşını kaldırdı. Pek alay eder gibi konuştu. "Beni mi önemsiyorsun ağabey?" Diluc oralı olmadı ve omuzlarını silkti. Ona istediği şarabı uzattı. Uyarmıştı bir kere, artık sorumluluk onda değildi. Sonuçta Kaeya'ya kardeş gibi değil de bir müşteri gözüyle bakıyordu.

Kaeya günün ilk şarabını içince rahatladığını hissetti."İşte bu... Herkesin ihtiyacı olan tek şey." Diye mırıldandı.

"Nasıl hoşuna gidebiliyor anlamıyorum..." Dedi Diluc. Nefret ediyordu gerçekten.

Kaeya bunu deyişine her zaman gülerdi. Hiçbir zaman da karşılık vermezdi çünkü kesinlikle kavga edeceklerdi.

İki kadeh daha devirdikten sonra ayağa kalktı ve cebinden çıkardığı deri cüzdandan birkaç morayı alıp masaya sesli bir şekilde parmağıyla yapıştırdı.

Diluc şaşırmıştı çünkü genelde zorla borç bıraktırırdı. "Talih kuşu mu kondu başına?"

"Hmm, sadece iyi günümdeyim." Gülümseyişi pek içtendi.

Diluc uyuz oldu. "Madem paran var bir daha asla borç vermeyeceğim."

***

Akşam saatleriydi. Hava karardı kararacaktı. Çalışırken de birkaç kadeh devirmişti. Kaeya'nın kafası biraz daha iyiydi. Her zamanki halleriydi yine de senelerdir alkol içmesine rağmen hala birkaç bardağı içince kendinden geçmeye başlıyordu.

Ellerindeki evrak işlerinin bitmesine az kalmıştı. Son birkaç paragrafı da okuyup rapor yazdıktan sonra özgür olacaktı. Bugün de fazla çalışmasının sebebi birkaç gündür ofise bile yaklaşmamasıydı. Yine de kendi suçuydu bu yüzden kimseye kakalamaya çalışmadan usulca çalışıyordu.

Başına ağrılar girerken elindeki kağıtları bıraktı ve şaşaklarını iki işaret eliyle ovuştururken başını iyice kağıda gömdü. Bu raddeden sonra anlamak için kendini zorluyordu. Kafasına vurmasına ramak kalmıştı. Gözlerini kıstı. Kağıtta 'Albedo' yazıyordu. Gözlerini ovuşturdu. 'Alberto'yu yanlış okumuştu.  Biraz daha kendini zorlayarak cümleleri atladı anlamadan.

Yine gözüne bir şey takıldı 'onunla sevişmek' diye okuduğu bir öbekti. Gözlerini daha sert ovuşturdu ve kırpıştırdı.  'Onunla kesişmek' diye telaffuz edilmesi gerekiyordu aslında.

Bunu da okuduktan sonra vazgeçti ve yüzünü iki eliyle kapayıp ofladı. Kollarını masaya koyup başını da onların arasına sıkıştırdı. Dinlenmeye karar vermişti... Gerçi gerçek ilacının bu olmadığını da biliyordu.

***

O günden sonra onu düşünerek içiyordu. Düşünmemek imkanlı mıydı ki? Onun parmakları öyleydi ki, sakin, soğuk ve daha önce dokunmamış olmamasına rağmen oldukça sert ve kararlı dokunuşları.. Onun neden bu kadar özel olduğunu merak ediyordu. Bu yüzden onu düşünüp durdu sürekli.

Sürekli sürekli sürekli...Düşünceleri her bardakta ve her gündr daha da ağırlaşıyordu.

Onunla son görüşmelerinden bu yana dört gün geçmişti. Yeter ve artardı Kaeya için.

Sonunda içe içe elinde şarap şişesiyle geldiği yer Albedo'nun odasıydı tabii. Sabrı tükenmişti. İstediği bir şeyi elde etmek onun yaratılış amacıydı sanki.

Kapılarına geldiğinde birkaç ses duydu tuhaf gelmişti ama duyar duymaz anladı ne sesleri olduğunu. Sadece kimin sesi olduğunu düşünmek için daha çok yaklaşmıştı. Evet... Bir kızdı ama kızların inlemeleri daha önce umurunda olmadığı için sesinden çıkarması zordu onun için. Kapıyı aralamak zorunda kaldı.

Masanın üstünde bir kadın vardı, onun üstünde de bir adam. Kadının ayakları yere basmıyordu, adama dolamıştı bacaklarını. O kadını da ilk gördüğü anda Sucrose olduğunu anladı. Sucrose'un yüzünü görmemişti ama  onun yeşil saçlarını, dolgun kalçalarını ve yerdeki lacivert kıyafetlerini gördü.

İkisinin beraber titreyişini, kadının sert ve müstehcen inlemelerini, erkeğin derin ama içten nefeslerini duyunca kaşlarını çattı. Öfkelenmişti. Kaeya'yla yattığı halde hem de.... Nasıl bir kadına bakardı? Vücudu yeterince feminen değil miydi? Kadın olarak doğmamıştı belki ama bir kadından daha çok bakıyordu kendine.

Albedo'nun Sucrose'u becerişini her kendini ona ittirişinde daha çok hissediyordu. Bu hissediş Sucrose'un rahminde hem de Kaeya'nın kalbindeydi.

Kaeya'nin gözleri doldu. Ağlamamak için zor tutuyordu kendini adeta. Hayatında ilk defa bu kadar aşağılandığını hissetmişti. Oysaki ortada hiçbir şey yoktu, Kaeya'nın kafasındaydı her şey.

***

Kaeya sonuna kadar izledi o kısık kapı aralığından. O kapı aralığı o kadar kısıktı ki arasından ışık bile süzülmüyordu. Bir avcı misali sessizce izliyordu, verdiği tepkilerin hiçbiri fiziksel değildi.

O sırada Albedo ve Sucrose'un işi bittiğinde ikisi de kısa bir süreliğine idare edecek olan bir temizlik yaptılar, Albedo da Sucrose'a yardım ettikten sonra giyindiler. Sucrose mutlu gözüküyordu, Albedo'da her zamanki gibi bir tepki yoktu.

Bu yardımı bile Kaeya'nın gözlerini yaşartmıştı.

"Sadece bana bu kadar iyi davranmalıydın..." Oysaki Kaeya... Daha önce hiç biri tarafından iyi davranılmamıştı ki.

Kaeya şimdi daha da kötü gözüküyordu. Hem ona özel olmayan bir şeyi görmüştü hem de çok istediği oyuncağının bir savaşa döndüğünü.

| Deney |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin