397 32 26
                                    

AC/DC - highway to hell

-10 years later-

"Neden hâlâ buradayız? Of!"

Küçük çocuk burnunun üzerine düşen gözlüğü işaret parmağı ile yukarı doğru ittirirken sıkıntıdan tuttuğu eli bir o yana, bir bu yana sallıyordu. Elin sahibi ise hem oğlunun huysuzlukları, hem de uzun süreli bekleyişten bunalmış, siyah bir aura ve korkutucu bakışlarla etrafa bakıyordu. Havanın daraldığını hissettiğinde beyaz gömleğinin yakalarına bağlanan kravatı tuttu ve biraz çekiştirdi.

"Sabır nedir bilmiyor musun çocuğum?"

Levi'ın tek kaşı havaya kalkınca ukala bir bakış attı babasına küçük.

"Üç saattir bekliyoruz, bence sabır nedir çok iyi biliyorum sevgili babacığım."

Oğlunun bu tavırlarını her zaman tuhaf ebeveyn olan Hange'ye yoruyordu Levi, kalkan kaşı bu sefer aşağı inip boş elini havaya kaldırdı ve işaret parmağını çocuğuna doğru salladı.

"Babanım ben senin eşek oğlu eşek!"

"Estağfirullah, o senin eşekliğin."

"Senin dilin fazla uzamış çocuğum, bak geliyor acı biber."

"Ama benim canım ve biricik babam bana kıyamaz ki?"

Minik, dişlerini gösterip gülümsediğinde istemsizce yumuşamıştı. Çatılan kaşları normale dönmüş, sıkı sıkı tuttuğu eli okşamış ve boş eli ile siyah saçlarını karıştırmıştı. Baba olmak, güzeldi. Biraz uzun dilli ve şımarık bir çocuktu fakat yine de ona kızamıyor, her hareketini sevimli buluyordu.

"Hange eğer biraz daha geç kalacaksan seni burada bırakacağım, tembel dört göz..."

Telefonunu çıkartıp hırçın bir tavır ile numarayı çevirmiş, kulağına koymuştu. Üçüncü çalıştan sonra reddedilen arama ile küfür edecekken, artık bir baba olduğunu ve oğluna örnek olması gerektiğini hatırlayıp duraksamış, onun yerine başka bir söz söylemişti.

"Hay ben senin gibi telefona... Ponyler gökkuşağı çıkarsın!"

Babasının huysuz tavırlarına gözlerini kırparak bakan küçük oğlan, başını aşağı indirdiğinde karşıdan gelen tanıdık yüzü görmüş ve sevinçle çığlık atmıştı.

"Baba bak, orada!"

Tıpkı kendisininkilere benzeyen gözlükler ve beyaz önlüğü ile karşıdan gelen Hange'ye doğru koştu oğlan, babasının elini hemen bırakmıştı.

Oğlunun üzerine koştuğunu gören Hange ise kocaman gülümsemiş ve olduğu yerde durarak kollarını açabildiği kadar açmıştı.

"KAAANKAAA!"

"Oi, Udo! Düşüceksin anası kılıklı velet seni!"

Udo, açılan kollara kendini zıplayarak bırakmıştı. Hange onu hastanenin koridorunda kucağına alıp kahkaha atarak etrafında dönünce küçük çocuk da gülmeye başlamıştı. Bu görüntüyü izleyen Levi ise buruk bir tebessümle dikiliyordu sadece. Hange'nin ondan not dilenen mesajlarını daha dün atmış gibiydi halbuki, ne ara çoluk çocuğa karışmışlardı ki?

Hange ve Levi üniversite biter bitmez evlenmişlerdi. Aradan geçen yıllarda ikisinin çocuğunun olmayacağını öğrendiklerinde ise çok üzülmüş, bir süre bunalıma girmişti Hange. Mutluluğu ve saçtığı pozitif enerji gitmiş gibiydi, uzun sayılacak bir süre çok durgundu. Onun bu hâlini dert edinen Levi ise elinden geldiğince destek olmaya, moral vermeye çalışıyordu fakat Hange o zamanlar gerçekten üzgündü.

dude, levihan✓Donde viven las historias. Descúbrelo ahora