26

1.1K 96 83
                                    

"Ha?" dedim kaşlarım benden bağımsız şekilde kalkarken. "Anlayamadım?"

"İdol olmanı, benimle çalışan bir idol olmanı istiyorum." Öylesine rahatlıkla dile getirmişti ki bunu, istemsizce titreyen ellerimi görmesin diye masanın altına yerleştirdim. O böylesine rahatken gerilmek güçsüz hissettirmişti. 

Yutkunarak kafamı iki yana salladım. "Biliyorsunuz, olmaz.." Sesim hayal kırıklığının getirdiği zorlamayla çıkmıştı. 

"Bilmiyorum. Neden olmaz?" 

"Çıkan dedikodular-" 

"Cidden onları umursayarak kendine bu acıyı çektiriyor musun?" Dilini dudakları üzerinde hafifçe gezdirdikten sonra sanki bir sır veriyormuşçasına bana yaklaştı. "Hem Jeon Jungkook ile çıkman veya çıkmaman benim umurumda değil. İnsanların ne düşündüğü de. Sadece biliyorum, sesin o kadar etkileyici ki, o boşluğu dolduracak olan kişinin sen olduğunu biliyorum." 

 "Ne olursa olsun zararlı siz çıkarsınız. Kore halkı basit değil, insanlar basit değil. O kadar acımasızlar ki.."

"Seni anlıyorum, en azından empati kuruyorum." Gözleri yüzümde dolaştı. "Sence de bu iş için doğmadın mı?" diye sorduğunda nefesimi tuttum. "Benimle bu yolda yürü. İnan bana, ben birini yanıma çağırıyorsam onun zarar görmemesi için elimden ne geliyorsa yaparım."

Nefesimi derince vererek dışarıyı seyrettim çok kısa bir anlığına. Zaten doğru düzgün net olmayan zihnim daha çok bulanmıştı şimdi. "Bana biraz zaman tanıyın lütfen." dediğimde anlayışla kafasını salladı ve gülümsedi.

Ayağa kalktığında bende kalktım. "Ne olursa olsun doğru senin içinde bir yerde yatıyor. Ve yine ne olursa olsun senin o doğruyu bulacağını biliyorum."

Kartını cebinden çıkarıp masaya bıraktı ve maskesini takarak kafenin kapısına doğru ilerledi. Gülümseyerek onu yolcu ettikten sonra eski somurtkan surat ifademle oturduğum masaya geri döndüm. Bıraktığı siyah mat kartı elime alarak inceledim. Bu gerçek anlamda büyük bir karar gibi geliyordu bana. Hayatımın nasıl şekilleneceği hakkında önemli bir nokta. Kartı elimde döndürmeyi keserek hafifçe sesi gelen habere dikkat kesildim.

Tanıdık birkaç isim geçti, zihnimin köşesinde silikçe yer edinmiş isimlerdi bunlar. Elimi masanın üzerinde duran kumandaya atarak sesi yükselttim. Anlamadığım bir şekilde beni ilgilendirdiğini düşünmüştüm o an.

"BTS üyesi Jeon Jungkook yine gündemde." Spikerin ilk cümlesini duyar duymaz televizyonu kapatacakken ikinci kurduğu cümle kumandanın tuşunda olan elimi duraksattı. "Dispatch genç ünlünün yine peşindeydi ve yine bir sırrını ortaya döktü. Altın Maknae bu yıl çekilmiş farklı farklı karelerle gündemi sarstı." Bir bir fotoğraflar düştü ekrana. Gülümsüyordu, hiç olmadığı kadar mutlu görünüyordu. Fakat yalnız değildi. Derinlerde bir yerde paramparça olduğumu hissettim. Kimdi bilmiyordum, ilgilenmiyordum ama ben olmadığım gerçeği çok fena koyuyordu. Saçına dokunuyordu, yüzüne dokunuyordu, yanağını öpüyordu, sarılıyordu, öylesine güzel bakıyordu ki karşısındakine..

O kişi ben olmadığım için lanet ettim kendime.

Titreyen ellerimi masaya yasladım. Ona karşı olan her şeyin bittiğini söylemiştim geçen defa. Bitmişti zaten. Neden böyle hissettiğime bir cevap aradım ama yine ve yine aynı kapıya çıkıyordum.

Mutfak tarafına baktığımda elindeki iki kahve bardağıyla bana bakan teyzemi gördüm. Ne zamandan beri ordaydı? Ona gülümsemeye çalıştım ama sanki gülümseyince daha çok battı kırıklar. Burnum öylesine sızladı ki daha fazla orada bulunmaya dayanamayarak dış kapıya yöneldim. Teyzem bir şey söylemek istedi, belki de çok şey söylemek istedi ama buna müsaade etmeden terk ettim orayı.

Buz gibi hava tenime çarptı. İrkildim başta soğuktan fakat durdurmadı bu beni. Elim önce göğüs kafesime sonra da boynuma doğru yola çıktı. Oraya bir yumru oturmuştu ve yutkunamıyordum. Nedensizce eğer yutkunursam ağlayacağımı, sabaha kadar oraya oturup çığlık atacağımı düşünüyordum.

Kar taneleri azar azar suratıma düşmeye başladığında adımlarım hızlandı. Aldığım nefesler ağlamamak adına derin derindi. Şu an biri bana iyi misin dese ölürdüm. İyi değildim, kesinlikle değildim.

"Bitmişti." dedim kendi kendimi inandırmaya çalışırken. "Bitti, hepsi çok önceden bitti." Kafamı iki yana sallayarak kapısına geldiğim binaya baktım. Bedenim oraya girmedi, o girseydi de ruhum girmezdi zaten. Her şeyin bittiği parka adımladım. Nefeslerim daraldı ama ben o parkın ortasına kadar gelebilmeyi başardım.

Derince havayı soluduğumda bankta oturan kendimi gördüm. Sonra gelen Jungkook'u, bana bağıran Jungkook'u ve kalbimi paramparça eden Jungkook'u. Deliriyor muydum sonunda? Tırnaklarımı sertçe saçlarıma geçirdiğimde ufak bir çığlık attım. Geçmişimdeki benim yanına çöktüm, gözümden bir yaş bile dökülmedi ama hissettim. Ben üzerinden tam bir yıl geçen yıkılışı tekrardan tüm uvuzlarımda hissettim. 

Ağlarken çirkin göründüğümü söylemişti, ben o parkta yine kendimi tutamayıp ağlarken ne kadar çirkin olduğumu umursamadım. Pek çok lanet okudum. Kendime lanet okudum, bu kadar güçsüz olduğum için. Jungkook'a lanet okudum, elime umut kırıntıları yerleştirdikten sonra çekip gittiği için. Hayatıma lanet okudum, bana hiçbir zaman gerçek anlamda adaletli olmadığı için.

Sonra kalktım. Yine her zaman olduğu gibi bir daha ağlayamayacak kadar çok ağladığımı düşündüğüm için kalktım. Ama gerçek apaçık ortadaydı. Ne kadar kendime kızsam bile ben yine bu işten ağlayarak çıkardım. Birbirine giren bacaklarım beni binaya, oradan da eve zar zor taşıdı. 

Odama girdim. Montumu ve çantamı yerle buluştururken adımlarım kıyafet dolabıma yöneldi. Parmak ucuma yükseldim ve tozlanmaya başlayan siyah defteri oradan çekip çıkardım. Aynada dağılmış yansımama kısa bir bakış attıktan sonra yatağıma oturdum. Tüm aşkımın bittiğini anlatan sözleri defalarca okudum, her okuduğumda anılar zihnime eziyet etti. Ve sonra ekledim sonuna dağınık biçimde birkaç söz.

Seni yeni birileriyle görmekten nefret ediyorum. Ona ve sana birer lanet okuyacağım.

Kendime çok kez kızmıştım aşkımı bitiremediğim için. Sonra ise sadece bu deftere söylemiştim duygularımı, kendime bile söyleyemediğim bu acı verici duygular, defter ve ben arasında güzel birer sırra dönüşmüştü şimdilerde.. Beni kimse anlamıyordu, anlamayacaktı.

goneWhere stories live. Discover now