1

262 17 8
                                    

Mycroft giriş yapmadan önce kapının eğik duran tokmağını düzeltti

Basamakları çıkarken evin sarhoş edici sessizliğini bozan bir şey vardı. Evde kimsenin olmadığını düşünüyordu ama bir çare gelmişti işte

2.kata vardığında onu, mutfak olan ama Sherlock'un daha çok labaratuvar olarak kullandığı yerin sürgülü kapısını çekerek açan Mrs. Hudson karşıladı. Elindeki porselen fincanlardan, yine hizmet ettiği anlaşıyordu. Kadın, Mycroft karşısına çıkınca tırstı ve elindeki kahve fincanından bir kaç damla yere döküldü.

"Şu eve bir anda giriş yapma huyu genetik sanırım, az kalsın fincanı düşürüyordum. Ne arıyorsun burada?" diye tısladı Mrs.Hudson. Mycroft kendisinden haz etmediğini iyi biliyordu

"Burası kardeşimin kaldığı yer Bayan Hudson. Arada bir yaşayıp yaşamadığını öğrenmek için gelmem gayet normal"
Başıyla arka tarafta kalan yatak odasını işaret etti. "O burada mı"

"Hayır, günlerdir gelmiyor. Tanrı bilir yine hangi çılgınlık peşinde"

"Bu kahve ne peki?"

"Sana yalan söylemiyorum. Günler önce getirmiştim ve içmeden gitti. Şu evin haline bak, her yer toz ve buzdolabında yeni bir kafa var." Günlerdir güneş görmemiş odaya bir baktı. Ev o kadar cansız duruyordu ki.

"Bu yasal mı"

"Sherlock için her şey yasal Bayan Hudson" dedi kibirle

Bastonuna yaslanıp sormak için beklediği soruyu yönlendirdi

"Nereye gittiği hakkında bir bilginiz olabilir mi?"

"Ah keşke olsa. O kadar harap durumdaydı ki. Yine o maddelerden kullanması ihtimali beni korkutuyor"

Bayan Hudson aniden şefkatli bir anne moduna geçip elini ağzına bastırdı. Sherlock'un tüm eksi yönlerine rağmen onu sevdiğini biliyordu Mycroft

"John, o bu evden gittiğinden beri işler yolunda gitmiyor onun için. Her davayı reddediyor ve saatlerce öylece oturuyor. Keman bile çalmıyor inanabiliyor musun?
O ve Mary bir kaç hafta önce buraya geldi ve Sherlock onları görmek istemediğini söyleyip bir bahane ile geri döndürdü"

Ardından Mycroft'un paltosunun yakasındaki görünmeyen tozları silkeledi şefkatle

"Eminim ki John bu durumu düzeltebilir. Onu bulmalısın Mycroft"

"Onunla alakası yok Bayan Hudson. Sherlock madde kullanmak için kendine yeni bir bahane bulmuş o kadar"
Toz almak için kenara çekilmiş koltukları gösterdi

Duvarlarda merminin geçtiği delikler vardı
"Evi bir an önce eski haline getirmeniz iyi olur. Onu bulup geleceğim

"Ben sizin kahyanız değilim" Bayan Hudson ayaklarını yere vurarak mutfağa döndü.

"Kesinlikle" Mycroft mırıldanıp merdivenleri indi.

~

İki katlı bina, her haliyle keşlerin yer edindiği mekan olduğunu belli ediyordu. Ve o keşlerin biri de ünlü dedektif Sherlock Holmes'tü.

Mycroft ayağıyla çift kanatlı kapıyı itip hiç bir yere temas etmemeye çalışarak içeri girdi. Üstüne tam oturan paltosunun kirlenmesini istemiyordu. Yanında getirdiği, kolunun altında duran paltonun da..

Kirli zeminde yürürken iğrenç koku yüzünden midesini boşaltmamak için zor dayanıyordu. Ayakkabısının ucuna çarpan boş şırıngayı yuvarlayarak itti. Kendinden geçmiş adamların önünde oturduğu masanın üstünde çok sayıda madde vardı

Birbirini takip eden koridorlar boyunca bu manzara devam etti. Üst kat merdivenlerine gelince temkinli bir şekilde çıktı. Yüzündeki iğrenme ifadesi onu takip etti

Burada manzara daha beterdi. Yerde art arda serili duran yatak kılıflarında onlarca genç yatıyordu. Baygın bedenler arasında gezinirken aradığı kişiyi bulması çok zor olmadı

Kapşonu yüzünü kapatan dedektifin yanına çöktü. Uzamış kir tutan saçlarını geriye çekip kendisini görmesini sağladı

"Mycroft?"

"Selam küçük kardeşim. Saklanmak için kötü bir yer ha?"
Tükürükle kaplı duvarlarda göz gezdirdi

"Ne istiyorsun?"
Mycroft'un yüzündeki alaycı ifade soldu

"Listeyi"

Holmes kapşonlusunun göğüs cebinden buruş buruş olmuş bir kağıt çıkardı. Mycroft'un önüne rastgele attı

"Beni rahat bırakırsın umarım"

"Sanmıyorum"

Yan tarafta yatan esmer çocuktan bir hırıltı yükseldi

"Tanrım biraz sessiz olun"

"Kapa çeneni" Mycroft gözünü listeden ayırmayıp sinirle bağırdı. Ardından kağıdı katlayıp kabanının cebine koydu özenle

"Daha önce hiç bu kadar fazla kullanmamıştın"

"Sıkıntılar arttı diyelim"

"Alay etmeyi kes Sherlock"

Onu yakasından tutup doğrulttu. Dedektifin göz bebekleri odağını bulamazken Mycroft ile gözleri kilitlendi.

"Sherlock Holmes uyuşturucu batağında, gazetelere haber olacak nitelikte"

"Bok gibi bir durumda olmamı hiç mi umursamıyorsun?"

"Sen kendini harap ederken suçlu ben mi oluyorum Tanrı aşkına"

Binada öksürük seslerinden başka ses duyulmadı

"Bak Sherlock! Seni kaybetmek kalbimi kırar. Sandığın kadar vicdansız biri değilim"
Bastonuna kenetlediği ellerini kaldırdı duygusal ortamı bozmak istercesine. Bu işler ona göre değildi. Daha çok alaycı ve kibirli bir tavırda olmalıydı

Kaşlarını kaldırıp paltoyu kollarının arasından çıkararak Sherlock'un giymesi için açtı. "Tekrar Sherlock olma vakti kardeşim" Başına dedektif şapkası geçirdi

"Ah cidden mi?"

"Sen Sherlock Holmes'sün. Şapkayı takmalısın. Halk böyle istiyor"

Omuzlarından tutup onu aşağı doğru yöneltirken aklına eski anılar geldi bir an. Omzuna alıp taşırken hayli küçüklerdi. 6 yaşındaki kardeşi başında korsan şapkası ve elinde plastik bir kılıç ile hayali düşmanlarına saldırırken Mycroft'un kalbi onun mutluluğuyla huzurla dolardı

Görünürde her ne kadar İngiliz hükümetinde çalışacak kadar önemli biri olsa bile o sadece kardeşi için endişelenen bir adamdı

Sanılanın aksine Mycroft'un bir kalbi vardı. Duyguları anlayabilen..

Mycroft x Sherlock - oneshotWhere stories live. Discover now