Buluşma

88 4 3
                                    

Nerede olduğu belirsiz bir mekan... Çok geniş olmasa da ışık az olduğu için duvarlar görünmüyor. İki adam karşılıklı oturuyor. Biri yetişkinliğe yeni adım atmış bir genç; diğeri upuzun bir ömür yaşamış, artık doymuş ve kabuğuna çekilmiş yaşlı bir adam. Genç heyecanlı. Hayata karşı heyecan: ümitler, hayaller, planlar... Yaşlı ise yorulmuş, yeterince görmüş, duymuş, tatmış. Kendi içinde yoğunlaşmış artık dikkati. Dışarıda dikkate değer bir şey bulamadığından artık vazgeçmiş.  Çokça sevmiş, sevilmiş,  hatalar yapmış, acı çekmiş, pişmanlıkları olmuş, mutlulukları olmuş, bazen yaşamış, bazen sadece nefes almış, doymuş artık.

Karşılıklı oturuyorlar, genç olan anlatıyor:

-Okulumu başarıyla bitirip akademik kariyerimde ilerlerken aynı zamanda cesur atılımlarda bulunan genç bir girişimci olacağım. Şunu böyle yapacağım, bunu şöyle yapacağım.

-Kız arkadaşımla gelecekte dünyayı gezeceğiz. Her şehirde bir fotoğrafımız olacak. Şöyle eğleneceğiz, böyle mutlu olacağız. Evleneceğiz, mutlu bir yuvamız olacak. Evimiz şöyle güzel olacak, böyle güzel olacak.

-Şu dilleri öğreneceğim, yazılımcılık dersleri alacağım, ekonomi alanında bilgi sahibi olacağım. Şunu öğreneceğim, bu kazanımı elde edeceğim.

Anlatıyor da anlatıyor...

Genç susmadığı için ihtiyar konuşmuyor. Gerçi sussa da konuşmazdı muhtemelen. Onun da zihnindekiler pek coşkuluymuş ama zamanında. Şimdi buruk bir gülümseme kalmış arkada sadece, bir de o upuzun geçmişin gölgesi. Bazen gençliğindeki kaygılarını hatırlayıp kendiyle alay ediyor. Bazen çabası ve azmi için kendine imreniyor. Artık aynı kişi olmayışına şaşırıyor, ne zaman değiştiğini anlamaya çalışıyor. Mücadele gücünü tebrik ediyor. Hatalarını hoş görüyor, affediyor. Çektirdiği acılardan pişmanlık duyuyor, ona acı çektirenleri affediyor. Geçmişini çoğu zaman özlüyor, geçip gitmiş olmasına hüzünleniyor. Hayatında artık bir gelecek görmüyor. Dondurucu geceleri ısıtmış bir ateşten geriye kalan küller gibi görüyor hayatını. Belki de yeterince hatırlarsa ateşi tekrar alevlenecek sanıyor, o yüzden hayatı geçmişini anmaktan ibaret olmuş artık.

İçinden konuşuyor, kendine anlatıyor:

-Nasıl oldu da hayatıma giren her kadını "o kişi" zannedip kalbimi sonuna kadar açtım, nasıl da her birinin gidişiyle öldüm sandım. Mezara gömmeyi unutmuşlar beni sandım.

-Ne kadar masum bir şekilde herkes işimi benim için kolaylaştıracak, önümde kapılar açılacak sandım. Kimse arkamdan iş çevirmeyecek, oyunlar oynamayacak, beni aşağı çekmeyecek sandım.

-Hiçbir dayanağım yokken hangi kuvvetle bunca hayal kırıklığının harabeleri altında ezilmedim de dimdik ayağa kalkıp yoluma devam ettim?

-Hangi akla hizmet karşıma çıkan her engeli yolumda yürümeye devam etmek için bir başka sebep olarak gördüm?

-Sahi ben mi yaptım tüm bunları? Ben mi yaşadım bu koca hayatı? Ne ara yaşamımın kendisi kafamın içindeki bir film şeridine dönüştü de ben onun tek seyircisi oldum? Ben miydim daha dün geleceğe dair hayaller kuran? Ne oldu da bir günde gelecek hayallerim geçmişim oldu? Uykuda mıydım da uyandım?

-Sahi ne acayip şey; hiç bitmez sandığım, sanki hiç yaşanmamış gibi çabuk bitti. Minik bir kuştu da uçup gitti sanki, arkasından bakakaldım. Ne acayip şey...

ÖykülerimWhere stories live. Discover now