Ne yaptın hayatınla?

6 0 0
                                    

Her kafa dağıtmak istediğimde, düşüncelerimi toparlamak istediğimde, yalnız kalmak istediğimde, dinlenmek istediğimde gittiğim parktayız. Oturmayı sevdiğim kamelyalardan birinde oturuyoruz, hava hafif soğuk ama ceketin ve elleri cebe koymanın halledemeyeceği bir şey değil. Nisan ortası ve akşamüstü, hava büyük oranda karanlık. Parkta dolaşan çiftler var, küçük piknikler yapan aileler var; yalnızca birkaç gün veya birkaç hafta öncesine kadar benim de yaptığım gibi tek başına yürüyüşe çıkmış kafası karışık, boğazında bir yumru ve göğsünde bir ağırlık olan insanlar var, hayatı sorguluyorlar, yaşamla ölüm arasında yürüyorlar. Ruhlarını öldürmüş onca yaşanmışlığa rağmen yaşamaya sebep arıyorlar. Bulamazlarsa yaşamaktan vazgeçmeleri muhtemel. Bir anlık vazgeçişle yapabileceklerinden korkuyorlar. Bahar akşamında bir park kısacası...

Oturuyoruz, az buçuk sohbet, biraz gülüşme, belki arkada çalan bir şarkı... Birbirini yeni tanımaya çalışan iki gencin hissettiği tatlı heyecan neredeyse havayı aydınlatacak, ısıtacak... Kalplerini çoktan ısıtmış zaten, gözlerinin içini güldürmüş, dertlerini unutturmuş. bir bundan bir şundan konuşuluyor, konuşmanın bir yerinde bir soru sordu kadın erkeğe:

-Ne yaptın hayatınla? Nasıl geçirdin günlerini, neler yaşadın, nelere güldün, nelere ağladın, ne başarıların var, ne pişmanlıkların var? Geçmişin seni sen yapıyorsa eğer söyle bana, kimsin sen?

-...

Erkek sık sık düşüncelere dalıp suskunlaşmayı huy edinmiş özellikle şu son zamanlarında. Sorulan soru da öyle basit bir soru değil; derinlemesine düşünmek, hissetmek, unutulmuşları ve unutulması gerekenleri hatırlamak gerektiriyor. Sustu haliyle, olumsuz düşünceler sardığında başını hep yaptığı gibi dişlerini tıkırdattı belki, kadın gördüyse de anlamını çözemedi, biraz bekledi ama dayanamadı. Belki duyulmadı sandı, belki duymazdan gelindi sandı. Biraz da sabırsızlığından tekrar sordu. Erkek de başladı anlatmaya. Ağır ağır, kısık sesle konuştu. Kadın biraz daha yaklaşsın istiyordu muhtemelen. Biraz kırgınlık, biraz öfke, biraz pişmanlık ve biraz da üzgünlük vardı kalbinde konuşurken. Sesine ne kadarı yansımıştır bilinmez. İyi bir oyuncu olmadı ama hiçbir zaman, dikkatli bir gözlemleyici duyabilirdi sesindeki duyguları.

-Oldu olası yalnızlıkla iç içe yaşamış biriyim. Bazen zorunluluk, bazen tercih olarak. O veya bu sebepten zihinsel ve de fiziksel gelişimi hep çok ileriden gitmiş biriyim. Yalnızlığı tercih etmişsem de sebebi yaşıtlarımı çocuk gibi görmem ve çevremde yaşıtlarım dışında kimsenin olmayışıdır. Zihni hızlı çalışan, aklı hep üstün biriyim ayrıca. Çok seçiciyim, zor beğenirim, kolay soğurum. Özgür büyüdüm, kısıtlanmayı sevmem. Kendi kurallarımla yaşadım, başkasının kurallarını kabul etmem. Oldum olası otoriteyle kavgam bundandır. Erken yaşta hayatın kendisiyle sınanmış biriyim. Çocukken dahi yetişkindim. Öyle olmak zorundaydı çünkü. Bazı problemler içimde birikmiş, görmezden gelmeyi ve her şey yolundaymış gibi hayatıma devam etmeyi alışkanlık edinmişim. Çok takdir edilesi bir çocuk-yetişkindim yıllarca. Yavaş yavaş gerçek bir yetişkin olma yaşı geldikçe içime attıklarım taşar oldu, görmezden gelemez oldum. Gözde öğrenci, gözde evlat, gözde komşu... Hep takdir edilen harika biriydim yıllarca. Bir noktada patlak verdi. Güneşin tepede olduğu, kuşların cıvıldadığı güzel bir gündeki yeşil bir bahçeysem eğer o zamanlar, birden gökyüzünü kara bulutlar kaplamış da sağanak yağmur başlamış ve birdenbire bir bataklığa dönüşmüş gibiydim. Önce her şeyden elimi ayağımı çektim, hangi konuda ne kadar başarılıysam bir o kadar başarısız oldum. Görenin, duyanın, bilenin 'yazık oldu güzelim çocuğa' dediği birine dönüştüm. Bir oraya, bir buraya savruluşlar... Evde yapamadım şehir değiştirdim, yapamadım ülke değiştirdim, kıta değiştirdim. Yine yapamadım geri döndüm, yine olmadı yine gittim, yine geldim, yine gittim. İnsanın sorunları kafasının içindeyse eğer o sorunlardan kaçmasının mümkün olmayacağını anlamam uzun sürdü. Başka çözümler aradım. Yanlış yerlerde, yanlış kişilerde aramışım. Çok uzun bir ömrüm yok benim, topu topu yirmi küsür yıl yaşadım. Ama şu hayattaki tek pişmanlığım bu kara bulutları dağıtmaya çalışırken yaptığım hatalardır. Sevdim, sevildim; hayat güzeldi, kısa sürdü. Sevdim, sevildim sandım; hayat güzeldi, gerçekleri çok erken öğrendim, tadını çıkarma fırsatım olmadı bile. Sonra uyuştu kalbim, kim geldiyse sevemedim yeterince, sevilmeyenler de gitti bir bir. Sonra yalnız bıraktım kendimi, önce bunu engellemeye çalışanlar oldu, kötü bir şey olarak gördüler yalnızlığı, sildim attım hepsini. O çok istediğim yalnızlığa boğuldum, başka bir şeyim kalmadı. Kadınlar sevdim, riskler aldım, kumarlar oynadım, uzun vadede hep kaybettim. Şairleri ağlatacak şiirler yazdım, ozanları ağlatacak şarkılar söyledim; aslanları korkutacak kadar haykırdım, kükredim. Hiçbiri iyi gelmedi, yüzüm iki günden fazla gülmedi. Dünya tatma dünyasıymış, doyma dünyası değilmiş onu anladım. Çok zaman geçti, çok kişiler geçti, çok şey öğrettim kendime. Yalnızlığı sevmek için kendimi sevmem gerekiyormuş, onu yaptım önce. Sevgi çözer sorunlarımı biliyordum zaten, kendimde buldum o sevgiyi, şifa oldu. Hızlı yaşadım, yapmak istediğim her şeyi yaptım ve yapmak istemediğim hiçbir şeyi de yapmadım. İyi midir kötü mü bilmem. Böyle yaptım işte. Yaşadım. Şimdi daha yirmilerinin ortasına bile gelmeden ölümün geleceği günü iple çeken yaşlı bir adam oldum. Hızlı yaşayan hızlı ölür derlerdi, umarım doğruyu söylüyorlardır. Çok beklemem gerekmez umarım. Hayattan bir beklentim kalmadı. Arzulayabileceğim her şeye sahip oldum, sonra kaybettim, bazen ise elimin tersiyle kendim ittim, uzaklaştırdım kendimden. Çok yanlışlar yapıldı, çok dersler alındı, güldüm, ağladım, yaşadım ve bitsin ister oldum. Ben buyum işte. Hayatta kendine bir gaye bulamamış, öylece akıntıyla beraber bir sağa bir sola çarpan yaşlı ruhlu bir adamım ben. Sevdim mi güzel severim, dolu dolu ve saf bir sevgiyle severim. Nefret etmem. Nezaketin ve yumuşak sözün hayranıyım. Sorunlar konuşulsun, çözülsün isterim. İşbirliği yapmayı ve orta yolu bulmayı severim. Sarılmayı severim. Kıskancım, kıskanılmak da isterim. Kontrolcüyüm biraz, otorite olmayı severim, kuralları koyan kişi olmayı severim, kararları veren kişi olmayı severim ama vereceğim bütün kararlarda sevdiğimin memnuniyetini gözetirim. Kontrolü bana bırakırsan senin istediğini yaparım zaten. Böyle de küçük oyunlar oynamalısın benimle. İnadım pistir, çok kişileri bıktırdım kendimden. Sevgim ise öyle güzel ki, çok kişiler bıraktım mazide ama hepsi de güzel hatırlar beni. Çok güzel sevdi derler. Ben böyleyim, kendine bir yol çizememiş biriyim. Bir sevmeyi bilirim. Hayattan bir şey istemem dedim, bir şey isterim aslında, tek bir şey: Sevilmek isterim. Bir sevilmek isterim. İlgi göstermeyi severim ve ilgi görmek isterim. Sevdiğim için cesurum, sevmem için sevildiğimi bilmek isterim ama. Bakma sen bana, sayıklıyorum işte. Yaşlı adamlar anlamsız sayıklar bazen, bakma sen bana. Gülümse :)

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Feb 25, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

ÖykülerimWhere stories live. Discover now