5. Kusurmudur sevmek?

379 17 0
                                    

Selam🙆 mutsuzlara 😘🙃

Kusur arıyorsan, tüm aynalar senin' (Mevlana)

Bulutların mesken tutulduğu gökyüzü karanlığa yavaş yavaş aldanırken güneş utangaç bir kız gibi dağlar arasına saklanıyordu. Gün batıyor insanlar evlerine çekiliyordu. Ankara bir kez daha kimsesizlere dönüşüyordu. Bulanık havası, her an ağlamak üzere olan çocuksu bulutlar yağmurun habercisiydi. Yaz yağmuru kokusunu şimdiden dört tarafa salmıştı.

Ali parkta ki banklardan birine oturmuş eli çenesinde batan günü izliyordu. Aklında babasından işittiği sözler dolanıp duruyordu. Kırılmıştı elbet. Kızmıştı. Yine de susmuştu. Beceriksiz olduğunu kabul edip odasına çekilmişti. Şimdide eve gitmiyordu. Geceyi parkta geçirecekti. Hem babasının sözlerinden sonra -haklı olsa bile- gitmek pek içinden gelmiyordu. Beşerdi o. Şaşırmamak lazımdı. Babasının ağzı biraz bozuk olabilirdi. Ali buna bu kadar içerlemiş olamazdı. Bir kez daha esti o kelimeler aklında. Babasının karşısına dikilip "ben işten kovuldum baba." Dediğinde gözlerinde gördüğü duygulardan anlatmaya başlamak lazım.

Kahvelerde ilk önce şaşkınlık selam vermişti. Ardından sırayla öfke ve utanç yerleşmiş beklemeden dili çözülmüştü.
"Ne demek kovuldum?" Ali aldığı tazminatı olduğu gibi masaya bırakırken annesi korku dolu gözlerle arkadan onları izliyordu. Babası bir paralara bir ona baktığı zaman Ali gözlüğünü düzeltti.
"Kovuldum. Başka bir iş-"
Ve dört duvar arasında babasının gür sesi gece boyu susmadı.
"Utanmadan karşımda kovulduğunu mu söylüyorsun?! Yine ne yaptın da işten atıldın!? Bunun son olacağını söylemedim mi lan ben sana! Hangi yüzle karşıma geciyorsun şerefsiz! Bundan sonra sen kendine iş bulacaksın! İşsiz bu eve gelirsen seni gebertirim Ali! Yediğin bokların ceremesini ben çekmem! Kendi yaptığın pisliği kendin temizleyeceksin! Yarın hemen bir iş bul kendine!"
Bir kez...sadece bir kez babacan bir tavırla ne olduğunu, kimin suçlu olduğunu sormadan onu suçlamıştı.
İtip kalkmış küfürler ederek odasına çekilmişti. Ali kocaman odada yalnız kaldığında kafasını hala yerden kaldirmamisti. Babasının gölgesi gitmemişti..
Sabah olunca beklemeden evden çıkmış iş aramaya koyulmuştu. Fakat bulamamıştı. Eli boş dönemeyeceğinden parka atmıştı kendini. Ankara'nın bu gece kimsesizler listesinde Ali'nin de ismi alınmıştı.
Ali zaten kimsesiz di...şimdi kayıtlara geçmiş bulunmaktaydı. Tebessüm ederek kafasını eğdi ve derin bir sükunet derin bir sakinlik içinde oturmaya devam etti.

Osman pastane'nin kapısını kilitlerken yüzü asık ve uykusuz bir adamı andırıyordu. Mahperi aklında gezip durmuş ancak söz verdiği gibi gelmemişti. Siftahı o açmamıştı. O çok değerli kolyesini almaya bile gelmemişti. Osman tüm gün kabul etmese de beklemişti. Bundan sonrası geçti. Kepenkleri yavaş yavaş indirirken aklında dün gecenin kasetleri dönüp duruyordu. Anahtarı cebine atıp sessizce mahallesine doğru giderken ne düşüneceğini bile bilemiyordu. Mahperi'yi bu mahallede daha önce görmemişti. Saye Mahallesi'nde mi oturuyor onu bile tam bilmiyordu. Hem bunu neden şimdi dert ediyordu ki?
Kendi kendine söylendi. İçi başının üstünde ki yağmur bulutları gibi dolu doluydu.

Ziline ufacıktan bastı. Kapı annesi tarafından guleryuz ile açıldı. Tebessüm edip ceketini asarak içeri geçtiğinde babası ve kardeşini her zamanki gibi gördü. Her şey normaldi aslında. Her şey önceki günler gibiydi. Sadece içinde ki mevsimler değişmişti de o bunu fark edip kabullenmemişti.
İştahsız şekilde yemeğinden iki üç kaşık alması, dalgın durması ve sürekli cebinde ki emaneti düşünmesi diğerlerinin de fark etmesini sağlamıştı. Masada iştahsız şekilde oturan Osman pek de tanıdık değildi. Şimdiye belki iki belki üçüncü yemeğini istiyor olmalıydı. Oysa soğuyan yemeğinden bir kaşık zor almıştı. Sessiz kaldılar. Emin bey oğluyla sonra konuşmayı aklına not etti. Osman masadan iştahsız şekilde kalktığı gibi odasına çekildi.

BİR FİNCAN TUZ Where stories live. Discover now