3.Bölüm

112 26 38
                                    

Seonghwa bacakları sızlayana kadar koşmaya devam etti. Arkasına bir an bile bakamamıştı. Attığı her adımda sallanan yerle birlikte düşecek gibi olsa bile toparlanıp devam etmişti.

Sesler tamamen kesilmişti. Peşinden gelen kimseyi duyamıyordu. Annesi ya da babası gelmiyor muydu? Belkide biraz geriden geliyorlardı. Anne ve babasının büyük olduğunu ve ondan hızlı koşacaklarını düşündü Seonghwa.

Dakikalar boyunca koştu. Küçük bacakları artık öyle acı çektiriyordu ki ona gözlerinden yaşlar süzülüyordu.

Elleriyle yüzünü silmeye çalışırken bir anda dengesini kaybedip yere düştü Seonghwa.

Ağlaması gittikçe artarken ellerini yere koyup ayağa kalkmaya çalıştı. Ayağa kalkmayı başardığında titreyen bacaklarının üzerinde çok fazla duramadan yeniden yere düşmüştü.

Dizleri çok acıyordu. Ayrıca korkmuştu da. Annesinin yanına dönmek istiyordu ama annesinin ölmesini istemiyordu. Geri dönemezdi. Babası geri dönmemesini söylemişti.

Elleriyle bir kez daha destek alarak ayağa kalktı ve yakınındaki bir ağaca tutundu.

Koşarken duyduğu sesleri unutmak istiyordu. Annesinin acı dolu çığlığını duymuştu. Ona bir şey olduğu düşüncesi Seonghwa'nın daha çok ağlamasına sebep oldu.

Babası annesini korurdu. Bunu düşündüğü anda gözlerinin önüne babasının yaralı hali geldi. Babası annesini gerçekten koruyabilir miydi?

Ağaçlara tutunarak ilerlemeye devam etti. Seonghwa yaralı değildi. En azından dizleri dışında hiçbir yeri yaralı değildi. Yarası olmamasına rağmen attığı her adımda Seonghwa tükendiğini hissetti.

Üzerindeki kurumuş kanlarla birlikte kıyafetinin sertleşmesi Seonghwa'yı iyice rahatsız etmişti. Bütün bunların üzerine birde kokuyordu.

Annesi ona hep ilkbaharda açan çiçekler gibi koktuğunu söylemişti. Şimdi ise kan kokuyordu.

Savaşın izleri Seonghwa'nın hayatını değiştirmekle kalmamıştı onun kokusunu bile değiştirmişti.

Seonghwa annesinin kokusunu düşünmeye başladı. Annesi... Hep çok farklı kokmuştu. Huzur veren bir şeyler vardı o kokuda. Bu dünyaya ait değilmiş gibi gelirdi hep Seonghwa'ya.

Annesinin kokusunu düşünürken Seonghwa'nın aklında bir düşünce belirdi. Acaba kardeşim nasıl kokardı?

Göz yaşlarını yavaş yavaş dindirmeye çalıştı Seonghwa. Ağlamaması gerekiyordu. Babası onu ağlarken görürse gülebilirdi. Ağlamayı kendine hak göremeden kolunu kaldırıp sertçe yüzünü sildi.

Seonghwa kafasını kaldırıp ileriye baktı. Ağaçlık alan bitmek üzereydi. İleriden sesler geliyordu. Karmaşanın sesleri...

Seonghwa adım atmaya korktu. Yeniden bir çatışmanın içine düşmekten çekindi fakat gidecek başka bir yeri yoktu.

Babası bu tarafa gitmesini söylediyse burası güvenli olmalı diye düşündü Seonghwa. Düşmanları burada olsaydı babası onu elbette buraya göndermezdi.

Seonghwa bedeninin acısını hissetmemeye başladı. Vücudu gittikçe uyuşmaya başlamıştı. Kendini zorlayarak son adımlarınıda atıp ağaçların arasından çıktı.

Koca bir kalabalık etrafta koşuşturuyordu. Bunlar halkın kaçışması değildi. Onlar askerlerdi. Seonghwa buraya daha önce gelmişti.

Tanıdık yeri gördüğünde zihninde babasıyla olan konuşmasını hatırladı.

"Baba bu kadar çok insan neden burada?"

"Onlara iyi bak Seonghwa. Biz bu ülkeyi yönetiyoruz ve onlarda koruyor. Bizi ve kalan herkesi korumak onların görevi. Bu yüzden burada bu kadar çoklar. Her an hazır oldukları için."

A'new / SeongSangWhere stories live. Discover now