23.Bölüm

177 27 9
                                    


Dakikar birbirini kovaladı. Seonghwa artık eğlenmeyi bırakmıştı. Bir an önce buradan çıkmak istiyordu. Şeytan kralın üzerine attığı her adımda çıkışa bir adım daha yaklaşıyordu. Dışarıda ise yağmur yağmamasına rağmen gök gürültülüleri susmuyordu. Seonghwa bunların annesinden gelen bir mesaj olduğunu biliyordu artık. Her gök gürlediğinde kafasında annesinin yıllar önceki çığlığı canlanıyordu.

Daha fazla burada oyalanamazdı. Seonghwa kılıcına biraz daha güç aktardı ve şeytan kralın etrafında hızla dolanarak onu darbelerle sarmaladı. Şeytan kral öfkeyle kükrerken tek bir hareketle kükremesi son buldu ve Seonghwa'nın gözleri önünde kafası havaya doğru savruldu.

Odanın bir köşesinde kaçmak için fırsat kollayan büyücü şeytan kralın toza dönüşen bedeniyle birlikte artık kaçamayağına emin olmuştu. Olduğu yerde durup Seonghwa dönüp ona bakamadan ceplerini karıştırmaya başladı. Ne yazık ki aradığı şeyi bulamadan Seonghwa yanında belirmiş ve kılıcını boğazına yaslamıştı.

"Kaldır ellerini hain."

Büyücü umutsuzca ellerini kalırırken Seonghwa'nın öfkeli bakışlarına teslim oldu. Kafasının tek cümlesiyle şeytan kralın kafası ile aynı kaderi paylaşabileceğini bildiğinden sustu. Söyleyecek bir şeyi olmamasıda susmasını destekledi. Yıllar önce bir kere ihanet etmişti. Hiçbir zaman bunun için bahane aramamıştı da. Kendi çıkarları içindi hepsi. Şeytanlara olan güveni boşa çıksa da pişman değildi.

Seonghwa tam şu anda onu öldürmek istese bile içindeki sıkıntı buna izin vermiyordu. Annesinden de ses çıkmaması korkusunu daha da arttırıyordu. Seonghwa kılıcı hainin boğazından çekmeden onu ittirdi.

"Yürü. Benimle geleceksin. Sana ne olacağına babam karar verecek."

Seonghwa neler olduğunun bir kısmını anlayabilmişti. Ayrıca babası bu adam yüzünden bunca acı yaşamışken onu kendi elleriyle öldürmek isteyebilirdi. Bu yüzden onu da götürecekti. Kraliyet odasından ayrılmadan önce şeytan kralım başından düşen tacı yerden aldı. Çocukluk hatıralarında yer edinmiş bu tacı sonunda elinde tutabiliyordu. Onu başına takmak istese bile eli gitmemişti bir türlü. Bu yüzden onu tahtın üstüne bırakarak haini sürükleyerek odadan ayrıldı.

Dışarıya çıkarken gördüğü birkaç şeytanı daha öldürmüştü. Gerçekten her delikten çıkıyorlardı. Sokağa çıktığında ise ortalık büyük oranla durulmuştu. Onu gören birkaç asker durup selam verdi. Seonghwa elindeki adamı onlara doğru ittirdi.

"Rahat. Komutan Donghae nerede?"

Askerlerden biri Donghae'nin yerini gösterdiğinde Seonghwa o tarafa gitmeden önce bu haini bağlamalarını ve peşinden getirmelerini istedi.

Yeosang'ın yanına gitmeden önce babasını da götürmek istiyordu ona. Biraz yürüdükten sonra askerlere emir veren adamı gördü. Yanına yaklaşırken Donghae dönüp kendisine bakmıştı. Seonghwa ona hafifçe gülümserken içinde gittikçe büyüyen bir sıkıntı vardı. Bir an önce Donghae'yi alıp gitmek istiyordu. Donghae gülümseyerek Seonghwa'ya selam verdi.

"Başardınız kralım. Tüm şeytanlar öldürüldü neredeyse. Birkaç kaçak kaldı sadece. Ülke yeniden sizin."

Seonghwa başını hafifçe sallayarak Donghae'ye kendisini takip etmesini işaret etti. Ona anlatması gereken onlarca şey vardı. İkili yan yana yürürken Seonghwa derin bir nefes alıp söze girdi.

"Burası beklediğimden daha çok sürpriz barındırıyormuş. Çocukluk arkadaşımı buldum. Ayrıca öldü sandığım babam ve kardeşim de yaşıyormuş. Birde... Oğlunla tanıştım."

Donghae'nin dudaklarındaki gülümseme silindiğinde gözlerindeki yorgunluk ortaya çıkmıştı. Ailesinin ne durumda olduğunu bile bilmeden geçirdiği bunca yılın sonunda Seonghwa'dan bunları duymak içine gömmeye çalıştığı acısını körüklemişti. Seonghwa ve San'ı büyütmek için uğraşırken her saniye aklına gelen oğlunun özlemiyle küle dönmüştü yıllardır.

A'new / SeongSangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin