5

612 44 13
                                    

-

skins, the haunting.

-

Yaşadığım zaman boyunca hep bir şeylerden ilham aldım. Bir melodi, söz dizisi, kitap.. Bu şeyler bende bıraktıklarıyla çok şey ifade etti. Ama hiç bir zaman ifade ettikleri benim düşüncelerimmiş gibi gelmedi, gelmiyor. Benim aklıma gerçekleşen şey, gerçekten ben miyim anlayamıyorum. Çok zor. Ve farkettim ki bunu anladığımda gerçek beni en iyi şekilde ifade edeceğim, hayatımın her karesine kendimi özgünce resmedeceğim. Umarım bunu başardığımda çok geç olmaz. Sadece zihnimdeki kendimi bulmaya çalışıyorum.

Yine ve yine ilham aldığım şey. Aslında bunun hakkında yazacağım her kelimeyi seçmek benim için oldukça zor çünkü kelimeleri yaşatmalısınız. Onları yaşatıp her bir olayı, tüm doğruluğuyla tanrı gözünden yansıtmalısınız. İlk defa böyle bir şey deneyeceğim ama içimdeki olay örgüsünü başa sarıp anlatmak belki de gözden kaçırdığım şeyleri farketmemi sağlar.

Bir bakıma bunu onun için de yapıyorum; Kang Taehyun.

Kang Taehyun, kendisi aileme nazaran daha çok sevdiğim terapistim. Belki de bu satırları bir gün okumasına izin veririm. Başlangıçta kötü bir durumda olduğumu düşünmüştüm ama şimdilerde onu daha çok keşfetmiş bir insan olarak, onun diğerlerinden apayrı bir kişiliğe sahip olduğunu farkediyorum.

Onun sesi, yürüyüşü, günü ağzına sıçmış olsa bile gecenin bir saati beni dinlemek için oturduğu masasında sakince beni dinleyişi... Hepsi etkileyici. Etkileyiciden kastımı şuan kendim bile çözümleyebilmiş değilim. Bu adam bana ne yapıyor bilmiyorum ama her ne yapıyorsa lütfen yapmaya devam etsin.

Kendisi ailemden oldukça nefret eder. Ama o hiç sevmediği ailem bile Taehyun'un ben üzerinde ne kadar başarılı olduğunu anlamış olmalı ki, istediğim zaman ona gitmeme izin veriyorlar. Sırf onun için hasta olduğumu kabul ettim az önce. Pekala, gayet iyiyim. Şahsen kendisi bence sinirsel bozukluklara sahip öfke dolu bir adama da dönüşebiliyor, gözlerinden alev çıkıyor sanki.

Onun bu halleri diğer insanlara korkutucu geliyor olabilir ama yemin ederim ki çok çekici oluyor. Bir keresinde de ona hiçbir şey anlatmadığım için oldukça sinirli bir şekilde dibime girdiğinde onu öpmem de bu yüzden olabilir ama şükür ki o anlamadığım bir şekilde bozuntuya vermemiş ve karşılık vermişti. Biz de o günden sonra bu konuyu hiç konuşmamıştık.

Belki de onun için konuşmaya değer bir konu değildi. Gerçi kim beni değecek bir konuma koydu ki zamanında? En yakınım olsa da. Ya da öyle sansam da. Ve ben, sanırım sadece, sandım.

Onunla tanıştığım ilk günü hatırlıyorum, her bir zerresine kadar. Marketten çıkışım, yamanın orada çekici yüzünü görüşüm ve koyu renkli desenlerle donatılmış hırkası, siması. Onu ilk gördüğüm andan itibaren benim için apayrı biri olacağını hissetmiş gibiydim. Bazen düşünüyorum da, o çok farklı bir karaktere sahipti ve ben bunu seviyordum. Belki de bu yüzden ona karşı ilgiliydim. Onunla güzel anılarımız oldu. Çok hem de. Onu çok da sevmiştim. O da beni sevmişti, bunu bana hissettirmişti. Ama... Ama her şeyin bir bitişi var işte. O kadar güzel şey yaşamamıza rağmen birbirimize bahşettiğimiz yıllar acısı dinmeyen bir zehire dönüşebilir. Belki de budur büyümek? Yaptığım veya yapmadığım şeylerden her zaman pişmanlık duyuyorum. Her zaman. Beynimse bir labirent gibi her anımı dönüp dolaştırıyor, ayrıntılarıyla hücrelerime çarptırıp sözlerimi yüzüme vuruyor. Çıkışa ulaştığında ise, asla çıkmaya yeltenmiyor ve acımasızca koşarak geri dönüyor. Onu tutamıyorum, koşarak gidiyor. Ben ise düşmesini umarak yaşamıma kaldığım noktadan devam ediyorum. Sonu gelmeyen bir cümle gibi. Fakat bazen, sanki labirentin çıkışındaki uçurumu görüyorum. Anılarımı oraya bırakmak istiyorum, yapamıyorum. Paradoks gibi tekrarlanıyor.

280419

- l.

pricked, taegyu. ✓Where stories live. Discover now