B-14

89 9 20
                                    

Bu bölüm, bu güzelliğe gelsin madem:) sakinimsakin

"Y-yok doğru. Doğru kişiyi aradım yani. Ben Kemal. Kemal Ateş. Baban.."

Kelimeler. Başlıca basit duran kelimeler. Ağırlığı olan kelimeler. Yıllarımı yok eden kelimeler. Bu kez beni yıkan birkaç kelime parçası tekti. Oldukça normal olan bu kelimeler benim yıllarım, göz yaşlarım demekti.

Kalbim ağrıyor ve bu ağrı bir yandan dışarıdan gelen sesleri buğulu duymama sebep oluyordu. Ellerim tutmuyor bu nedenle elimde duran telefon yavaş yavaş aşağı kayıyordu. Yorgunluk bu kez dizlerime vurmuştu. Bunu ancak yere değen dizlerimden gelen acı ile hissetmiştim. Sert bir şekilde dizlerimin üstüne düşmüş ve bu ağrı ile bir kez daha sarılmıştım.

Hayatım, bir an olsun gözlerimin önüne gelmişti. Ağlıyordum..

Göz yaşlarım, sıcak göz yaşlarım tenime değiyor sonrasında aşağı, boğazıma kadar uzanıyordu. Kimsesiz hissediyordum. Koca dünyada yalnız. Korkak.

Korkak mıydım? Neden bu hale getirmişti bu sözler beni hala anlam veremiyordum. Ama korkaktım. Bunu çok net bir şekilde söyleyebilirdim. Anlamı bile boş olan bu kelimeler beni yıkarken ben sadece yıkılışıma yardımcı oluyordum.

Haykırmak istiyordum. Bağırarak ağlamak. Hıçkırıklarla. Engel olan şey neydi ki? Telefondan gelen "Kızım! Kızım orada mısın? İyi misin? " diyen ses miydi? Bu mu haykırmama engel oluyordu. Neden yok edemiyordum ki o sesi? Neden durmuyordu?

Gelen gülme sesleri ile bu kez daha derinden yıkılış yaşıyordum.

"Baba! Daha hızlı salla baba! "

"Olur mu kızım öyle. Düşersin. " dedi gözlerine aşık olduğum adam. "Baba dur. İneceğim. Uğur böceği ile arı oynayalım! " dedim haykırırken sevinçle. Rüzgar yüzüme çarpıyor ben ise sıkıca salıncağın zincirlerini kavramış ayaklarımı sallıyordum. Var gücüyle salıncağı durduran babam kilidi açmış bana doğru yönelmişti.

"Hadi bakalım uğur böceği. Uç. Uç da bu arı seni yakalasın. " dedi kaçmamı bekleyen babam. Var gücümle koşuyor aynı zamanda kahkahalar eşliğinde "Baba buradayım. Hadi yakala! " diyordum.

"Dur kızım! Yavaş. Düşeceksin. " dedi babam bana doğru yönelirken. Ben ise onu dinlemiyor daha hızlı koşuyordum. Bu kez babam oyun oynamak için değil düşmemi engellemek için koşuyordu. Bu ise beni heyecanlanıyordu. Babam hızını arttırdıkça benim çığlıklarım artıyordu.

Önüme gelen  taşı farketmemem üzerine düşmüş bu kez çığlıklarım gülmeyle değil ağlamakla karışık çıkıyordu. Babam ise korku ile yanıma gelmişti. "İyi misin güzel kızım? " derken saçlarımı okşuyordu. Ağlamam arttığı için bu kez beni taşımış eve doğru yürümeye başlamıştık.

"Baba dizim ağrıyor." demiştim acının verdiği evhamla. "Bu acılara alış güzel kızım. Hayatın meyveleri bunlar. Sen düşeceksin. Sonra kendin kalkacaksın. Kalkacaksın ki ayakların üzerinde durmayı öğreneceksin. Böylece hiç bir zaman o güzel gözlerinden yaş gelmeyecek. Çünkü kalkınca olacak güzel şeyleri bilmiş olacaksın. " demişti başıma öpücük kondururken.

Ne dediğini anlamamıştım. Annemin okuduğu hiç bir masalda böyle şeylerden bahsetmiyordu.

Boşluğa bakarken küçük Seray ve babasına elimi uzatıp zorla ağzımdan çıkan birkaç sözle yetindim:

"Anladım baba. Anladım. Ama, ama ben kalkmayı öğrenemedim ki o güzel şeyleri göreyim. Bana kalkmayı öğretmeyi unuttun baba. " dedim. Gözlerim tamamen gözyaşlarım sayesinde buğulanmış görüş açımı azaltmaya başlamıştı.

Ateş AilesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin