14: ''Pigeon''

953 121 16
                                    

"Bugünlük bu kadar yeterli Taehyung!''

Jungkook, son hareketi bir kez daha çalıştıktan sonra Chaeyoung'un bağırmasıyla o tarafa döndü. Taehyung'un sakince kafa salladığını görünce başı önüne eğik bir şekilde pistten çıkmak için kaydı. Taehyung'un tüm varlığına, duygularına hükmeden bedeninin ardından onu takip ettiğini biliyordu.

Soyunma odalarına girip patenleri ayağından çıkarırken üzerindeki mavi gözler tüylerini diken diken ediyordu. Saniyeler sonra yanına çöktü Jungkook'un dönülmez minnetinin sahibi beden. "Gözlerini kaçırıyorsun. Benden kaçıyorsun."

Taehyung, Jungkook'a nefes aldırmıştı. Jungkook'u yaşamdan koptuğu yerden kendisine düğümlemişti. Jungkook, ondan nasıl kaçabilirdi? Yollarının sonu, cümlelerinin noktası ona çıkıyordu. Taehyung, Jungkook'u yaşatmıştı, ölümlü dünyada ölümsüz gülücükler vaat etmişti. Taehyung, Jungkook'u öpmüştü; Jungkook ruhunu, hayatını bulmuştu. Ondan nasıl kaçabilirdi?

Dudaklarının birbiri üzerine olan saniyeler sürmüş baskısından sonra gözleri kalkamamıştı yerden. Utanmıştı, Taehyung'a daha iyi birini sunamamış olmaktan.

Utanmıştı, kendisine verilen değerden. Derin derin nefesleri arasında dudaklarının üzerindeki sıcak duyguları hissetmek istercesine öpmüştü. Neyi var neyi yoksa kalbinden geriye kalan o saniyede vermişti Jungkook hepsini Taehyung'a.

Sonra ikisi de tribünlerin sandalyelerine uzanıp üstteki pencereden aydınlanan gökyüzünü izlemişti. Tek kelime edilmemiş, sessizlikleri binlerce kelime konuşmuştu. Vaktin geçişini farketmeden susup anlatmışlardı birbirlerine kendilerini. Chaeyoung gelip de o günki provayı başlatana kadar durmuşlardı öylece.

Jungkook'un yüreğine akan gözyaşları bulamadığı huzurun gelişineydi, Taehyung'un içindeki sızı da Jungkook'un düşüncelerineydi. Dokunmadan hisseder, konuşmadan anlaşır, baka baka özler olmuşlardı sanki...

Başını kaldırıp yanındaki Taehyung'a baktı yansıtabildiği tüm sevgisiyle. "Nasıl kaçayım senden? Mümkün mü kördüğümlerin çözülmesi? Koptuğum yerden bağlamadın mı beni? Nasıl çözeyim şimdi?"

Taehyung, dudağının kenarı hafifçe kıvrılırken bir elini yasladı pembeleşmiş pürüzsüz yanağa. Baş parmağı sevdi elmacık kemiğini. "Gözlerindeki utancı nasıl açıklayacaksın peki? Ben mi yaptım bunu sana?"

Taehyung, Jungkook'un nasıl bir minnet-borç ilişkisi güttüğünü biliyordu içinde. Jungkook aklına gelen felaketle, ona kendini borçluğu hissettiğinden, Taehyung'a ses etmemiş olamazdı değil mi? Öyleyse dünya üzerine cehennem inmiş demekti çünkü Taehyung aklına bu düşünce düştüğü andan beri yanıyordu.

Jungkook, başını hızla iki yana salladı. Gözlerine bu kez yanlış anlaşılmanın korkusu sinmişti. Bunu görünce gevşedi Taehyung'un bedeni. Öne eğilip gözlerinin üzerini öptü kısacık. Zümrüt harelere bir daha korku yerleşirse parça parça yok olurdu benliği. Omuzlarına yüklenen her şeyi paylaşmaya, gerekirse sırtlanmaya kararlıydı. Burnu saçlarının üzerine dayalıyken çekti kokusunu içine, bir daha ve bir daha soludu. İnsanlar bir tek kokuları unutmaz derlerdi, Taehyung tümüyle hafızasına kazınmış olmasını diledi.

Önce yere çöküp Jungkook'a kendi botlarını giydirdi. Kendisi de ayakkabıları giyinip ayaklanarak Jungkook'un elini tuttu. Elleri birbirine dolanmışken Jungkook, hiç olmadığı kadar güvende; Taehyung, hiç olmadığı kadar huzurlu hissediyordu. Parmak uçlarından karışıyorlardı birbirlerine. Dışarı çıktıklarında Taehyung, Jungkook'u pamuk şeker standına çekiştirdi.

Jungkook'un dolu dolu gözleri, ağladı ağlayacak yüz ifadesini gülümseyerek izlerken aldı iki tane pamuk şekeri. İkisini de Jungkook'un eline tutuşturdu, koşar adımlarla gittiler sokakta. Jungkook tebessümünü bozmadan bugün ne çok güldüğünü düşündü. Onun da yüzüne alışır mıydı yerli yersiz gülmeler? "Ben üşümemek için zıplayarak, koşarak giderim sokaklarda."

İ𝓬𝓮 𝓐𝓷𝓰𝓮𝓵 Where stories live. Discover now