• 9

1.7K 130 77
                                    

Aklıma takılan, düşüncelerimi kurcalayan bir ton soru vardı. Dışarıdan nasıl bir profil çiziyordum başkalarına karşı? Birbirimizi aynı görmüyorduk, o kesindi.
Bakış açıları fikirleri değiştiriyor muydu? Bu yüzden mi her gün okulun dedikodu sitesinde farklı bir Lalisa olarak manşet oluyordum? Diğerlerinin etrafında ne olarak göze çarptığımı ya da hangisinin gerçekten ben olduğunu bilmiyorum. Parti kızı? Sevgilisi ile arasındaki tek bağ sadece yiyişmek olan, duygusuz biri? Ya da arkadaşlarını kendi çıkarları için kullanan, klasik bir kötü kız tiplemeleri gibi görünüyor olabilirdim. Hepisini birilerinden duymuştum gerçi. Daha beterlerini de duymuştum hatta. Hiç hak etmediğim sözleri de işitmiştim. Kendi ailemden bile. Gerçekten, hiçbir şey görüldüğü gibi değildi. Sanılanın aksine partilere gidecek kadar bir vaktim yoktu mesela, veya arkadaşlarımı çıkarlarım için kullanabileceğim kadar yakın bile değildik. Her gece annem tarafından odama kilitleniyordum ben, sonra o kilit okul saati açılıyordu ve ben eve geldiğimde o kapı yine üzerime kapanıyordu.

Jungkook'un yanımdaki sol bileğini tutarak kendime doğru çektim ve bileğine takılı saatten birbirini takip eden akrep ve yelkovana baktım ilk olarak. Saatin dokuza yaklaştığını fark ettim ilk önce, ardından eğer şimdi onunla beraber olmasaydım şu sıralarda odamda kilitli bir hâlde boş boş dolanacağım geldi aklıma, sonra bileğini bıraktım.

"Neden saate bakıp duruyorsun?"

Omuz silktim. "Alışkanlık."

Karanlık sokakta yan yana yürürken, aydınlığı sağlayan ay ışığı dışında bir tek sarı bir ışıkla parlayan sokak lambası vardı. Onun kaldırıma yansıyan gölgesini izlerken, önüme uzattığı eli girdi görüş açıma. "Tutmak ister misin?"

"Şöyle ki, bu teklifleri sadece ben yaparım. Ve söylemiştim, senden bunu istedim evet ama sadece etrafımızda birileri olduğunda, mesela arkadaşlarım ya da..." Sözümün kesilmesine sebep olan şey önüme uzattığı elini çekmesi ve bunun yerine yanımda duran elimi tutmasıydı. Parmaklarını benimkilerinin arasından geçirdiğinde, başımı çevirmiş ve sanki aradığım cevabı orada bulacakmışım gibi yan profilini izlemeye başlamıştım. Neden elimi tutmuştu ki şimdi? Gerçekten, tam bir dengesiz gibi davranıyordu ve beni de bu ikilemde bırakıyordu. Benim onu şaşkınlık içerisinde izliyor olmama rağmen gözlerini üzerime çevirmedi ve yere bakarak yürümeye devam etti.

"Ben seni paylaşamıyorum galiba." dedi kısık bir sesle ve bu yüzden kendi cümlesi mi yoksa mırıldandığı bir şarkı sözü mü emin olamadım.

"Ne? Anlamadım?"

Sahaya inen merdivenlere adım atmadan tam önünde durmuştuk kısa bir an. "Anlayamazsın." dedi tuhaf bir havayla. Yine anlamamıştım. Ama sorsam da bir cevap alamayacakmış gibiydim. O da pek ne dediğini bilmiyor gibiydi zaten.

Beraber merdivenlerden inmeye başlarken hep aynı hizada yürüyorduk. Basamakların son üç sırasını bizimkiler doldurmuştu ve yanlarında da sadece isim olarak bildiğim Jungkook'un üniversiteye giden arkadaşları da vardı. Diğerleri bizi fark etmemişti bile, ama en başta biriyle göz göze geldim.

Taehyung'un yüzüme bakan gözleri, Jungkook'un tuttuğum eline kaydığında, gözünü bile kırpmadan baktı ilk birkaç saniye fakat o konumda fazla oyalanmadan bakışlarını çekti. Bunun için de sanki bir bahane arıyormuş gibi bir köşede duran şişedeki suyu alıp kafasına dikti. Göz temasımız böylece tamamen kesilmiş oldu.

Bu tavrı neden boğazıma bir düğüm gibi yerleşmişti? Neden içime onunla alakalı bir şüphe düşmüştü bir anda?
Hiç aklıma getirmemiştim bile ama şimdi o şüphe zihnimin ortasına yerleşmişti, Jungkook'un daha önceki imalarına rağmen.

fuck up the friends | liskookWhere stories live. Discover now