ep.22

119 13 12
                                    

sessizliğe karşı sağladığı hassasiyete rağmen ucuz metal malzeme ile kaplanmış yangın merdiveni her yeni eklenen basamak ile sessiz gecede yankılanıyor, mümkünmüş gibi genç oğlanın işlerini daha da zor hale sokuyordu. 

son adımlarını da tamamladığında tuğlalara yasladığı elinden destek alarak sol tarafa eğildi. muhabirler kapısında yatıyordu adeta. güldü lakin en alaycı tonuyla. filmlerde gördüğü bu anlamsız durum onun için yapılıyordu.

daha fazla yakalanma uğruna kaşınmadan binanın arkasından dolanarak koşar adım uzaklaştı yaşadığı sokaktan. otobüsler saat dolayısı ile çalışmıyordu. taksiyle gitmek de bir seçenekti ancak yürümeyi yeğledi. hafif çiseleyen yağmur belki de bedenindeki gerginliği bir nebze olsun azaltabilirdi.

elleri deri ceketinin ceplerine yerleşirken karanlık gecenin ruhuna uyum sağlayarak sakin adımlar ile salındı. yıldızların dahi parlamak istemediği o gecede fazla ses de yoktu. dükkanların çoğu kapanmış, kalabalık dağılmıştı caddelerden. jeno'nun gün içinde en sevdiği vakitler tam olarak bu saatlerde başlıyordu. maskeli yürüyen ölüler kayboluyor, gerçeklik çırılçıplak geceye teslim oluyordu. ay kırgınca sunuyordu ışığını, nankör bedenler olur da sokağa çıkarsa faydalanamasın diye. kendine değer veriyordu ay, güneş gibi değildi. öyle ya güneş kim olduğunu önemsemeksizin aydınlatırdı herkesi, ısıtırdı leşten farksız bedenlerini. yetmezmiş gibi ondan korunmak için yüzlerce önlem alan insanlara gülümser daha çok verirdi kendinden. ancak ay öyle değildi. yalnızca gece ortaya çıkmasının yanı sıra varlığını da tümüyle sürdürmezdi. bazen dayanamazdı dünyanın cehennemden daha korkunç bir yer olmasına, yarım gösterirdi kendini. bazense saklanırdı bulutların ardına. ışıklarını sakındığı gibi bir de buz keserdi onunla yeryüzü. zaten ondan bilinmeyecekti hiçbir güzellik, ne denize yansıyan yakamoz, ne de ışıl ışıl parıldayan yıldızlar...

sessizliği delen uçak sesiyle başını göğe kaldırdı genç oğlan. ne zaman bir uçak geçse içi merakla dolardı. nereyeydi yolculuk, içeride kaç kırık kalp vardı, kimler mutluluğa uçuyordu, uçak yönünü şaşırsa kaybolacakların ardı var mıydı?.. hep hayal ederdi kendini kayıp bir uçağın içinde. zira o zaman varlığını unutan pek çok insana da bahane bulabilmiş, hak verebilmiş olacaktı. o unutmuştu eski hayatını, elinde olmadan. lakin eski hayatındaki insanlar? onlar da mu unutmuştu onun gibi? doktorları onlara da travma sebebiyle ciddi hafıza kaybı teşhisi koymuş muydu? şayet öyleyse mutlu olacaktı jeno,keza o zaman hissettiği yalnızlık çukurunda belirecekti ışık. 

kazanın ardından geçen iki yılda etrafında yalnızca ailesi ve tek tük arkadaşı olmuştu. eski hayatı cidden bu kadar tekçil miydi? gülüp eğlendiği, sarhoş olup saçmaladığı, acılarını paylaştığı arkadaşları olmamış mıydı hiç? yahut okuduğu okuldan onu seven herhangi bir öğretmeni? açıkça merak ediyordu jeno, yaşadığı onca yıl boyu onu merak edecek kadar önemseyen kimse olmamış mıydı? neden iki yıldır kapısının önü bomboş ve tozluydu?..

en başından beri jaemin'in alelade bir yabancı olmadığını biliyordu genç oğlan. dokunuşları, nefesi, öpüşleri, kokusu asla unutulmayacak kadar güçlü ve tanıdıktı. her aklı olan insan gibi elbette jaemin'in şayet tahmin ettiği gibi eski hayatında olan biri ise sevgilisi olduğunu da düşünebilmişti ancak bu düşünceyi anımsamak yahut üzerinde durmayı katiyen tercih etmemişti. zira incelemeye kalksa fazlaca kızması gerekir, öfke kıvılcımlarını ruhunda ağırlamak üzere kabul etmek zorunda kalırdı. madem sevgiliydiler, jaemin iki yıldır neden ortalıkta yoktu? sonrasında neden aniden çıkageldi?

bıraktı tüm bu soruları, nihayetinde kızıl oğlanın evinin önünde dururken her birini tek tek unutmayı diledi. keza abisinin kini de ona bu konuda yardımcı olmuştu. ne yaşandığı meçhuldü belki ancak emin olduğu bir şey vardı ki jaemin karşısına çıkmayı denemiş olmalı lakin abisi tarafından engellenmiş olmalıydı. buna inandırdı kendini ve ne ara ıslandığını anlamadığı saçlarını düzelterek zile bastı.

softcore°nominWhere stories live. Discover now