11.Bölüm:''Tehlike''

57.9K 3.9K 454
                                    

Tanrıça Serisi'nin ikinci kitabı, Buzdan Cehennem'e davetlisiniz. Hades sevenleri bekliyorum. İyi okumalar!:)

-

                 

Tüm sesler, boşluğa karışmış ve parçalanmıştı. Seslerin yerini gözler almıştı. Artemis ve Poseidon, benim için endişeleniyordular. Diğerleriyse ucubeymişim gibi bakıyordu. Aslında benim için hiç sorun değildi. Ucube olmak, sıradan olmaktan çok daha özel ve güzeldi. Benim sinirimi bozan, beni tanımadıkları hâlde yargıyla yaklaşmalarıydı. Bir çeşit güç avcısı değildim, kimsenin tahtında gözüm yoktu.

Eğer beni bırakırlarsa, kalan yaşamımı dünyada geçirirdim ve onların, varlığını dâhil hatırlamamazlıktan gelirdim. İçi dışı bir kişiliğim vardı, burada ki entrikalar bana göre çok fazlaydı.

Bileklerime prangalar vurulmuştu, resmen suçlu muamelesi görüyordum. Prangalar, normallerin aksine büyüyle donatılmıştı. Her hareket edişimde, tenime saplanıyor ve etimi parçalıyordu. Bir odanın içindeydik, duvarlara Olimpos motifleri işlenmişti. Ortada siyah camlı, büyük bir masa vardı. Yanlarında tahtlar vardı, her Tanrı ve Tanrıça'nın tahtı kendine özgü semboller ile işlenmişti. Zeus, en başköşede oturuyordu.

Gözlerim, diğerlerine doğru kaydı. Altın sarısı saçları, çıkık elmacık kemikleri, kan kırmızısı renginde ki dolgun dudakları, zümrüt yeşili gözleri ve fazlasıyla simetrik bir burnu olan kadın Afrodit olmalıydı. Kadının saçları, dalgalı tutamlar halinde omuzlarından aşağıya doğru dökülüyordu. Gür kirpikleri, gözlerini çevrelemişti. Oturduğu için fiziğini göremesem de ince ve uzun olduğu her şekilde anlaşılıyordu.

Zeus'un hemen yanında ki Hera'ydı. Siyah saçlarının düz tutamları, omuzlarından aşağıya doğru serbest bırakılmıştı. Bronz teni, mavinin en açık tonuna ev sahipliği yapan gözleri, vişne çürüğü renginde ki ince fakat dolgun dudakları, küçük ve hokka burnuyla Afrodit'e rakip olabilecek güzelliğe sahip bir bayandı.

Açık kestane renginde ki saçlara ve griye karışacak mavilikte ki gözlere sahip olan bayana doğru baktım. Saçları, örülmüş ve topuz haline getirilmişti. İnce dudakları, şeftali renginde ki bir ruja ev sahipliği yapıyordu. Sembolünden anladığım kadarıyla Demeter'di. O, diğerlerinin aksine nefret dolu bakmıyordu.

Alev kızılı saçları,pamuksu beyazlıkta ki teni ve zümrüt yeşiliyle, kehribarın birbirine karıştığı rengi içinde bulunduran gözleriyle karşımda ki kişi Athena'dan başkası değildi . Ares'in yanında oturuyordu.

Koyu kahverengi kıvırcık saçları, omuzlarında biten bir adam baştan ikinci tahtta oturuyordu. Saçları ile gözlerinin rengi, birbirlerinin yansıması gibiydiler. Deri bir pantolonun üzerine orman yeşili, eski çağlardan kalma bir üstlük giyinmişti.  Büyük ihtimalle Hermes'ti.

Artemis'in erkek versiyonu olan bir adama doğru çevirdi kafamı, Apollon olduğu barizdi. Onun yanında ki de Dionisos olmalıydı. Açık kumral saçları, lacivert rengi gözleri, beyaz teniyle birlikte kesinlikle yakışıklı sınıfına girebilirdi.

Beyaz bir ışık kümesi, salonun ortasına doğru yayıldı. Tam masanın üzerine, bir adam düştü. Kıvırcık saçları, bukleler halinde omzuna kadar dökülüyordu. Masmavi gözleri, minik bir burnu ve dolgun dudakları vardı. ''Pardon, düşüş yerimi ayarlayamadım. Kız bu mu?''diye sordu beni gösterip. Zeus, kafasıyla onayladığında masadan aşağıya indi ve bana doğru yürüdü.

''Acımayacak diyemem fakat öldürmeyen acı, güçlendirir.''dedikten sonra ellerini, kalbimin üzerine koydu. Parmaklarının, kalbime değen noktası tenimin altına kadar işledi. Kızgın bir demiri, tenime bastırıyorlarmış gibi acıyordu canım. Dizlerimin üzerine doğru düştüm, çığlık atmamak adına dudaklarımı ısırdım. Bu adamın okları yok muydu yahu?

Son Tanrıça|BİTTİWhere stories live. Discover now