2.BÖLÜM TANIK

278 25 5
                                    

2. BÖLÜM TANIK





Bakışlarım zihnim gibi bulanık ve başımda inanılmaz bir ağrı, eklem yerlerim de bu ağrıya eşlik eden acı kramp ve göz kapaklarım açık tutunmaya dayanamayacak kadar bitsin ve uykuluydu. Serhan nerede bilmiyordum onu beklerken bakışlarımın kolayca yakalaması için hole inmiştim ama kaç saattir, bu deri koltukta tenim yapışık halde duruyordu bilmiyordum bütün vücudum ağrıyor ve yapışık tenimi buradan kaldırmam gerektiğini söylerken uyuklamaya devam ediyordum.

" Acil bir toplantıya gitmemiz gerekli hadi gel "

Kelimeleri hâlâ kapalı olan gözlerimi açtırmaya mecbur bıraktığın da beni ne zaman rahat bırakacağını açıkçası merak ediyordum bir an önce, cevapları bularak buradan defolup gitmek istiyordum daha nerede olduğumu bile bilmezken bunu ona şu an sormak istemedim çünkü vücudu aşırı gergin görünüyor sanki bu toplantıya beni gizli gizli sokuyor gibi hissediyordum. Bu his kafamı karıştırdı ve uykulu bedenimi uyarmaya yardımcı olarak baştan aşağı bedenime elektrik verdi esnemeyi, bastırmaya çalışıyorken otelin arka kapalı odalarına gittiğimizi daha yeni anlıyordum ciddi anlam da uyumaya ve düşünceleri toplamaya ihtiyacım vardı. Gri ahşap iki kapalı odadan yalnızca bir kanat kapısını açtığın da mavi bakışları parladı ve fazla büyük olmayan toplantı salonuna geldiğimizi anladım, hemen bakışlarım etrafta ki kişileri ve nesneleri incelemeye başladı dikdörtgen uzunluğun da ki masada 6 tane sandalye vardı ve 3 tanesi doluydu. Dolu olanlar da avukat cübbesi giymiş kişiler oturuyor diğer iki kanepenin sahibi mavi gözleri ve ben olduğumuzu anladım, mideme kötü bir kramp girdi midem de tuhaf yıllar önce ki değişim yaşandı sanki içim bulandı ama onlara belli etmeyerek yanımda ki daha dün tanıştığım adamın beni çektiği yere oturdum. Beni masanın tam başında ki sandalyenin yanına oturttuğun da sadece 1 tane boş kalan sandalyenin diğer avukata ait olacağını düşündüm, ve diğer avukatı beklemeye başlarken odada inanılmaz bir gerici sessizlik hâkim olmaya başladı. Avukatlar önlerine çıkardıkları sayısız belgeyi denetliyor okuyor ve altını çiziyor Serhan ise parmaklarını gerici şekilde avuç içlerine bastırarak bekliyordu ama neyi bekliyordu bilmiyordum bile. Diğer avukatın gelmesini beklerken uyku modum yeniden bedenimde çalışmaya başladı göz kapaklarım yorgun şekilde yeniden, kendini açık tutmaya zorluyorken ahşap gri kapının sesi tüm toplantı odasının her köşesine dağılmaya başladı. Diğer avukatın geldiğini varsayarak esnemeye devam ettim ve esneme yüzünden buğulanan bakışlarımda ki yaşları dikkatle, tenimden almaya çalışıyorken sessiz avukatlardan birisi bu sessizliği bozarak bana döndü.

" Görgü tanığı olmak isteyen Hicran Duran ile tanışın Refhan bey "

Refhan...

Boğazım yandı, gözlerim sildiğim yaşları geri istercesine yalvararak dudaklarımı titretti başımda ki inanılmaz ağrının eksenine, avukatın dudaklarından dökülen isim yankılandı vücudum anormal bir titremeye ve saç diplerim bile acıyla yanmaya başladı. Bakışlarım mermer yerden ayaklarına oradan da bacaklarına ve göğsünden yüzüne ulaştı. Ulaştığı saniye tüm sesler arka planda kaldı dudaklarım kurudu yandığımı hissettim gözyaşları tüm yüzümü kaplarken, göğüs kafesimin ateşle parçalandığını ve parçalarının boğazıma dolarak sözleri yaktığını hissettim. Karşımda ki haylazlık rengi ile parlayan ela gözleri yoktu onun aksine donuk buz gibi gri ve siyah renklerini andıran yüzünde ki, soğukluk dudaklarında ki kiraz renginin solukluğu ve siyah saçlarının dağınıklığı ile duran hayalî vücudumun sendelemesine yol açtı. Ben yine deliriyordum onun hayalini başka bir şehir de görecek kadar deliriyordum evet bu bal rengi gözler, şımarık oluşunu kaybetmiş gözlerine yalvarır şekilde baktım kalp atış seslerimiz odanın içerisinde bir olarak atmaya başladı ve etrafında ki olan herşeyi sarsarak yıktı sanki. Odanın bile yandığını duvarların bile bu görüntüye iç çekerek izlemelerini hissettim her bir saniye de bakışlarının yaramaz rengi değil buz gibi soğuk hissi, tenimde yankılandı tenimde ki sıcaklığa gözleri karıştı ve ben ayakta duramayarak kendimi en yakın sandalyeye düşmemek için attım.

" Herkes dışarı çıksın lütfen toplantı yarına ertelendi "

Mavi gözlerinin sesi bu gerçekliğe beni yeniden döndürdüğünde boğazımda ki alev almış cümleleri yutmaya çabaladım kalbimde ki inanılmaz ağrı, onun hayalinin gitmesi ile bitecekti biliyordum gözlerimi hızla kapattım hayalinin odadan bir toz zerresi gibi dağıldığını yeniden görecektim açınca ama açtığım saniye öyle olmadı o gitmedi.

" Sen "

Hırıltı şekilde çıkan sesi göğüs kafesini hızla indirdi ve kaldırdı yutkunduğunu görebiliyordum nefes sesi düzensiz ve hızla çıkmaya devam ediyorken, konuşmaya çalışmayı sürdürmeye mecbur gibi yalvararak kendini güçlü kılmaya devam ediyordu ama başaramadı. İnce parmakları odanın her tarafına saçılan acının yansıdığı duvara tutundu siyah boğazlı kazağından kurtulmak istercesine ince parmakları ile çekmeye çabaladı.

" Sen bütün herşeyi bunun için yaptın onu buraya getirmemen gerektiğini bilerek yaptın! Sırf bedenlerimizi yan yana getirmek uğuruna bana yalan söyledin! "

Sesinin şiddeti bütün odaya dolmaya başladığın da hayali hâlâ gitmemişti o, o yaşıyordu göğsüme bu düşüncenin içimde sesli olarak yanıt halini duyduğun da inanılmaz bir hava akımı girdi. Şiddetinden nefes alamadım parmaklarım titriyor bedenim terler içerisin de kasılıyor ve nefes alamamaktan yüzüm kızarıyordu, karşımda ki bedenide benden farksız değildi duvardan destek alarak titreyen bedenini ayakta tutmaya çabalıyor ve bedenini bana döndürmeyerek nefesini toparlayamaya çalışıyordu. Binlerce kelime vardı, binlerce soru vardı ama şu an bu odanın içerisinde onlar önemsiz ve toz zerresi kadar ufak göründü. Bedenlerimizin çayır çayır yandığını hissettim ne o duvardan bedenini kaldırabildi ne de ben bu aptal sandalyeden, yaşadığım tüm acılar zihnimde dolaştı sesler beynimin içerisin de dolaşıyorken gözlerimi sıkıca kapattım.

" Hayır! Hayır! Hayır! N'olur ölmesin! Ölmesin! "

Kulaklarıma avuç içlerimi sıkıca bastırdım gözlerimi aynı kuvvetle kapatmaya devam ediyorken yıllar önce ki, sesler yeniden yankılandı tüm bedenimde sesler yükselirken yandığımı yeniden hissediyordum.

" Nolur ölmesin! Nolur ölmesin! Nolur ölmesin! Allah'ım lütfen yalvarırım canımı al ölmesin yalvarırım beni al "

Derince bir nefes çektim odanın nefessiz havası ciğerlerime dolmaya devam ediyorken içimde ki yıllar önce ki sesleri, dışa vurarak haykırmaya delice ağlamaya ve titreyen bedenimi kollarım ile sarmaya çabaladım.

" Ölmesin lütfen ölmesin bir şey yapın ölmesin ben, ben görmek istemiyorum hayır o yatıyor morg "

Nefessiz şekilde haykırmalarım odanın her yerini doldururken kulaklarıma avuç içlerim ile sıkıca bastırmaya devam ediyordum, bedenim bu sandalyeye yapışmış gibi korku ile titreyerek kendini daha da içeriye gömüyor ve gözyaşları daha fazla kelime söylemek istiyordu.

" Hicran "

Şımarık gözlerinin renginde ki dudakları aralanarak söylediği ismi beni buldu ilk başta söylenen söz gözlerden kalbe daha sonra hasretle dudaklara indi, duvara yasladığı bedeni gözlerimi açtığım saniye karşımda duruyordu kanlı canlı karşımda duruyordu. Onun dudaklarından dökülen ismim serap görüyor gibiydi ben aşkından çöllere düşmüş mecnun onun sesi ise kafamda ki yarattığım su idi sanki, gözyaşları daha fazla net görmeme izin vermemeye devam ederken bedeni sanki korkarak bir kaç adım daha yaklaştı titreyen bedenime. Onun tenine dokunmak için ölen parmaklarım dondu kaldı ve bir ateşle her tuttuğu parmaklarım küle dönene dek, dudaklarımı yakan ateşin kaderini tekrar etti binlerce kelimenin hasreti bu odanın duvarlarında can çekişirken aramızda yalnızca bir kaç adımlık boşluk kaldı yutkundum, tüm hatıralar zihnimden bir bir geçiyorken yutkundum ama faydasızdı bu bir rüyaydı sanki öylesine gerçekliği yalan bir rüya.

Üzülme ben senin annen olurum...

Ama sana daha çok ezbere söyleyecek Shakespeare şiirlerim vardı onları söyleyemezsem eğer beni affet çünkü sen binlerce Shakespeare şiirine ve kitabına bedelsin...

Aramızda ki bir kaç boşluğu sanki o da acı hatıraları hatırlamış gibi kapatmadı aksine titreyen bedeni yavaşça bedenimden, odanın içerisine dolan adım sesleri ile geriye gitti her bir adım sesi hasreti paramparça etmeye başladığın da daha fazla yüzüne bakacak gücüm yoktu. Hasretin demleri ikimizi de yaktı ve kül etti sanki bu odada biz yine defalarca kez öldük ama kimse ses çıkarmadı, her bir sessizlik bu anı acı hale getirmeye yemin biçmiş gibi susmaya biz ise ölmeye devam ettik. Adımlarının sesi gibi nefesinin düzensiz buğusu da gitti...

Kaç dakika, kaç saat böyle gittiği kapıya bakarak boş boş bu sandalyede oturmaya devam ettim bilmiyordum geçmiş yıllarda ki, hatıralar konuşmalar o kadar yabancı geliyordu ki sanki başka birisinin hayatından bir kitap okuyormuş gibi hissediyordum ama o hayat gerçek ve ciddi bana aitti. Sonunda bu küçük butik otel olarak adlandırılan odasın da kendime yavaş yavaş gelmeye başladığım da odama çıkmak istedim mavi gözlerinin varlığı da buna, itiraz etmeyerek gitmeme bir kelime dahi söylemedi Her bir adım da az önce ki yaşanılan bütün herşeyi yakan anı düşünüyordum gerçekliğine inanmak istiyordum ama, ölümü ile yıllarca neler yaşadığım aklıma geliyordu bu yüzden çok kızgındım kızgın bile değil aslında çok kırgındım. Refhan benim yeni yeni açan kanatlarımı kırdı sanki ilk defa bana zarar verdiğini hissettim neden benden kendini saklamıştı en ufak bir düşünceye, sahip değilken kalbimin atış hızı hâlâ göğüs kafesimden fırlamak istercesine atıyordu. Kendimi otel odasına kapatmak ve bir daha hiç dışarı çıkmamak istedim çarşafların altında düşüncelerin beni bulmamasını, ve az önce ki yaşanılan olayların hepsinin rüya olmasını diledim. Hayatım yine yokuş aşağı kayıyor ve ben elimden bir şey gelmeyerek oturuyordum izliyordum onun bedeninin gerçekliğini sorgulamak ise, herşeyden beterdi onca gözyaşı onca çektiğim hayali görüntüleri hepsi yalandı bir boş mezara yapılan yıllarca dudaklarım yana yana o boş mezara yapılan özlemdi. Bu kadar özlemi bedenimde ve bedenimin içerisinde bile bile yakmaya nasıl razı olabilirdi gerçekten artık, çevremde gelişen olaylara bir anlam dahi veremiyordum mal gibi olmuştum nereye gideceğimi ne yapacağımı bile bilemeyen bir mal olmuştum. Küçük butik şeklinde ki otel odasının kapısını açtığım da ahşap bir kapı gıcırdaması sardı etrafı ve etrafında olan herşeyi şu an uyumak ve günlerce, bu odadan dışarı çıkmamak istedim boğazımda dizilen ve etkisini yavaş yavaş kaybetmeye başlayan kelimelerim bir yol uzandı sanki duyduğum şeylere.

Sen bütün herşeyi bunun için yaptın onu buraya getirmemen gerektiğini bilerek yaptın!

Sesi, elleri, bakışları her bir detayında can buldum o odada ama bir o kadar dolduran canımı bir o kadar da hızla ellerim arasından aldı kendini, 8 yıldır duymak istediğim sesi bir kaç saniye doldu yüreğime bu kadar acı vermek zorunda mıydı? Kulaklarım bile sesine susamış kulaklarım bile onun sessizliğin de paslanmış da daha yeni onun sesi ile o pası üzerinden atmış gibiydi, onunla aynı odada olduğumuzu geç onunla aynı odada nefes aldık ve nefeslerimiz birbirine karıştı bu benim için bile yeterliydi yeter ki o mezarın altında olmasaydı ela bakışları. Ama bir sorun vardı hatta bir değil birden fazla sorun neden benden kaçtı? Neden bunca yıl sustu neden babası çıktıktan sonra ortaya çıktı neden arkadaşı bana yardım ediyordu? Ve en önemlisi neden şımarık bal rengi gözlerinden eser kalmamıştı? Bu o kadar yaktı ki tenimi onun sıcak haylazlık ile parlayan bakışları yerine buz gibi bir adam görmek bazı şeyleri yaktı ve attı yaktığı şeylerin hepsi yüreğim de tutuştu sanki...

GÖMÜLÜR 3Where stories live. Discover now