3. Bölüm

760 60 15
                                    

Ertesi gün bizimkilerle okulda buluştum. Her zaman erken gelip sohbet ederdik. Ders zili çaldığında da sınıflara giderdik.

Bugünde aynısını yapmıştık. Hep birlikte her zaman ki yerimizde oturuyorduk.

"Sen ne zaman adım atacaksın şu kıza?" Doruk yine uykulu uykulu konuşmuştu.

"Bilmiyorum... Sizce?"

Çağan konuşmaya başlayacaktı ki yerinde doğruldu hemen. "Bence bir an önce başla. Rakibin atı alıp Üsküdarı geçti bile."

"Rakibim kim ya?"

Çağan elini havaya kaldırıp sıkıntıyla kafasını salladı, "Akın tabiki kim olacak."

"Kafan yerinde mi senin?" dedi Bora.

"Yoksaa rakibinden mi korkuyorsun?" Doruk yine sinirlerimi zıplatmaya çalışıyordu.

"Siktir git şuradan Doruk! Kimseden korktuğum yok."

Çağan yüzüme yakalaşıp kaşlarını çattı. "Bunun birşeyi var bugün. Ters tarafından mı kalktın?"

"Yok birşeyim. İyiyim, hortlak görmüş gibi bakma sende." Elimle Çağanın kafasına hafifçe vurdum.

"O zaman şimdi başlıyorsun değil mi?" dedi Bora.

Ardenden bahsediyorlardı ama benim hiçbir şey yapasım gelmiyordu.

"Oğlum sen sevmiyor musun bu kızı? Kız seni tanıyor sonuçta git dümdüz konuş gel işte."
Bora yine sitem ederek konuştu.

"Yoksa Akın kapacak Ardeni." Doruk sinirlerimi bozmaya yemin etmişti anlaşılan.

Bu düşünce beni gazlıyordu ne yalan söyleyeyim.

Hızlıca ayağa kalktım, oturduğum sandalye geriye doğru düştü. Çağan gözlerini büyütüp bana baktı.

"Yavaş lan!" Dedi Doruk yerinden zıplarken.

"Tamam, gidip konuşacağım."

Ben arkamı dönmüş giderken Doruk ve Bora arkamdan bağırıyorlardı. "İşte benim arkadaşım!"
"Yürü be!"

Üst kata çıkıp Ardene bakınmaya başladım. Önce sınıfına baktım fakat daha gelmemişti. Umutsuzca aşağı inecekken, elinde poşetlerle yukarı çıkan Ardeni gördüm. İçime büyük bir sevinç doldu. Bu iyi bir fırsattı.

"Arden, ne yapıyorsun?" diyerek elinde ki poşetlere yöneldim. İki koluma da birer poşet alıp yanında yürümeye başladım.

"Ege, zahmet olacak."

"Hayır hayır, nefes nefese kalmışsın zaten. Bu poşetler ne için bu arada?"

"Proje ödevlerimiz varda, onların malzemeleri."

"Anladım."

Birlikte Ardenin sınıfına yürürken karşıdan Akın gözüktü. Evet, içimde ki sevinç balon gibi söndü.

Gözlerini benden ayırmadan yanımıza kadar geldi. "Günaydın Arden." Akın da hemen Ardenin elindeki poşetlere yöneldi ve iki tane de o aldı. Bana ters ters bakıyordu, sanki sen ne iş? der gibi.

Arden elini Akının omzuna attı, "Sanada günaydın Akın." Sonra ikimize bakarak konuştu. "Çok teşekkür ederim size çocuklar."
diyip bize kocaman gülümsedi ve ellerimizde ki poşetleri alıp sınıfına girdi.

İkimizde orada öylece kalmıştık. "Sen..." diyerek yine dünkü gibi üzerime yürüdü. "Bana birşey diyecek olan çocuksun?"

Kafamı salladım. "Evet."

Karşımda kollarını birleştirdi, "Dinliyorum."

Olabildiğince kendimden emin olmaya çalışarak konuştum. "Ben Ardenden hoşlanıyorum. Ve sende duyduğum kadarıyla onun peşindeymişsin." Kendimden beklemediğim bir cesaretle söylemiştim bunları.

Kaşlarını çatıp kafasını yana yatırdı. "Ne demek istiyorsun?"

"Aradan çekil." Benim gibi birine göre fazla net konuşuyordum sanırım.

"Yarış mı teklif ediyorsun?"

"Yarış?"

"Hıhım..."

"Sen öyle anlıyorsan yarış diyelim madem."

Bana doğru bir adım daha atıp konuştu, "Kazananın ödülü ne peki?"

Ödül mü? Ne saçmalıyor acaba bu.

"Ödül falan düşünmedim. Ama ceza düşündüm."

Birşey söylemeden öylece baktı.

"Kaybeden kazananın kölesi olsun mu?"

Biraz düşündükten sonra cevap verdi.

"Kölelik yapmam ben." Kendinden emin bir şekilde konuşuyordu.

"Peki. Sen bilirsin nasıl olsa kaybedeceksin."
diyip küçük bir tebessüm ettim ve oradan ayrıldım.

False Love (bxb)Where stories live. Discover now