9. Bölüm

58 7 2
                                    

Mavi Huydur Bende - Gidelim Buralardan

Yüzüme hafifçe vuran rüzgârı hissedebiliyordum. Hoş bir meltem esiyordu. Parmak uçlarım otlara değiyor, tebessüm etmeme sebep oluyorlardı.

Gözlerimi yavaşça açtığımda, beni ilk karşılayan kapalı bulutlar oldu. Ardından etrafıma baktım. Bir buğday tarlasındaydım ve parmak uçlarıma değenler ot değil, buğday taneleriydi.

"Güneş yerde olduğuna göre, havanın kapalı olması çok normal."

Duyduğum sesle irkilerek arkamı döndüm. Oradaydı. Gözleri parıl parıl parlıyordu. Bu boş arazide yalnız olmadığımı bilmek hoş hissettiriyordu.

Üzerinde siyah bir bahçıvan tulumu vardı. Benim üzerimde ise kare yaka, mürdüm bir elbise vardı. Çıplak ayaklarım doğrudan toprağa değiyordu.

"Sen... Nasıl?" Konuşmayı hatırlayamıyordum. Kelimeler bir araya gelmiyordu. Ve bana doğru bir adım attığında, artık nasıl nefes alınacağını da unutmuştum.

"Burayı hatırlıyor musun?" Etrafa kısaca göz gezdirdiğinde dudaklarına alay dolu bir gülüş doldu. "Hatırlamıyorsun tabii. Nasıl hatırlayabilirsin ki?"

"Neyden bahsediyorsun? Neredeyiz? Burada ne işin var?"

Ellerini pantolonunun cebine sokarak kafasını göğe doğru kaldırdı. Belirginleşen adem elmasını gördüğümde boğazımdaki yumruyu gidermek amacıyla yutkunmak zorunda kaldım. Güzelliği beni büyülüyordu.

"Hava aynı şimdiki gibi kapalıydı," diyerek söze girdi. "Rüzgâr hafif bir ürperti hissettiriyordu." Eş zamanlı olarak hafif bir meltem esti. "Bak," dedi ardından, ileriyi göstererek. "O kadını hatırlıyor musun?"

Gösterdiği yere baktığımda, tarlanın ortasında ayakta dikilen hamile bir kadın gördüm. Karnı oldukça şişti, doğum yapmasına az bir vakit kalmış olmalıydı. Kahverengi saçları, alnına dökülen kahkülleri vardı. Buğday tenliydi ve elinde paketi açılmamış bir şeker tutuyordu. Diğer eli ise karnındaydı. Yüzünde hoş bir gülümseme vardı.

"O... Çok huzurlu görünüyor."

"Ölmeden önce herkes huzurlu hisseder."

Aniden rüzgâr sertçe esmeye başladığında ve söylediği cümle dona kalmama sebep olduğunda hızla kafamı ona doğru çevirdim. Bu sayede gözlerimizin buluşması kaçınılmaz oldu. Gözlerinde gizleme gereği duymadığı bir acıyla doğrudan bana bakıyor, hiçbir şey söylemiyordu.

Sessizlik sırasında duyduğum çığlık sesiyle yerimde sıçradım. Bu öyle acı dolu bir çığlıktı ki, arkamı dönmeye korkuyordum. Ancak o, bakışlarını arkamda kalan kadına çevirmişti.

"Kadının aslında evinde dinlenmesi gerekiyordu çünkü hamileydi ve her an doğum yapabilirdi." Sert çıkan sesi arkamdan gelen inlemeleri bastırdığında yutkundum ve sadece ona odaklanmaya çalıştım. "Ancak kadın buraya gelmeyi seçti. Birisiyle buluşacaktı fakat buluşacağı kişi zamanında gelmedi. Gelemedi."

Gözlerini yumduğu an, inlemeler son buldu. Bu sefer sessizliği bölen ise bir bebeğin çığlık çığlığa ağlamasıydı.

Dehşetle arkamı döndüğümde kanlar içinde yatan kadını gördüm. Gözleri açıktı ve boylu boyunca yerde uzanıyordu. Dikkatle baktığımda ise buğday tanelerinin arasında, feryat ederek ağlayan minik bebeği görebilmiştim.

Dakikalar sonra, hava aniden karardığında, bebek susmuştu. Daha sonra ise bir erkek çocuğunun sesi yankı yapmıştı. "Derya teyze! Geldim!"

Sarı bukleli, en fazla beş yaşında olan bir çocuk görüş açıma girdiğinde sesin sahibinin o olduğunu anlamıştım. Koştuğu için göğsü hızla inip kalkıyor, dudağından akan kana rağmen gülümsüyordu.

"Meydanda çocuklar benimle biraz oynamak istedikleri için geç kaldım. Ama artık şekerimi yiyebilirim!"

"Yaşıtları onu sevmiyordu," diyerek konuştu uzun bir süre sonra. "Onu dövdükten sonra oyun oynadıklarını söylüyorlardı. Çocuk onlara inanıyordu. Onun oyun anlayışı, dayak yemek ve hakarete uğramaktı. Bu yüzden oyunları hiçbir zaman sevmedi."

Çocuğa dikkatle baktığımda, sarı saçları ve yeşil gözleri sonunda idrak etmemi sağladı. Bu çocuk, aslında onun küçüklüğüydü.

"Derya teyze? Neredesin?" Birkaç adım attığında ayağı kanlar içinde yatan kadının bedenine değdi. Etraf karanlık olduğu için göremiyor olmalıydı. "Niye burada uyuyorsun Derya teyze? Ay çıktığı için mi? Ama ben daha şekerimi yemedim ki..."

"Bebek!" diye bağırdı bir anda çocuk. "Bebek gelmiş Derya teyze! Güneş gelsin, onu göremiyorum!"

"Çocuğun işe yaradığı tek an, bebeği kucağına almak ve gidip annesine Derya teyzesinin tarlada uyuduğunu söylemekti. Çocuk yol boyunca, evine doğru koşturarak güneşin gelmesini sayıkladı. Güneşin zaten kucağında olduğunu ise büyüyünce anladı."

"Sen," diyerek döndüm ona doğru. Kalbim ağzıma atıyordu. Yaşlar gözlerime doluyordu. "Sen..."

"Hatırladın mı şimdi on yıl boyunca birlikte yaşadığın çocuğu?" Güldü. "Gerek tarlanın ortasında ölen annen yerine annelik yapan, gerek seni bırakıp yurtdışına giden babandan daha çok babalık yapan çocuğu?"

Ağlamaya başladığımda boğazıma dizilen hıçkırıkları durduramıyordum. Yanıma doğru yaklaştığında ondan gelen koku ise beni geçmişe daha çok sürüklüyordu.

"Annem ölünce sana bakacak kimse olmadığı için dedenin yanına götürdüler seni. Sanki ben hiç yokmuşum gibi. Beni unuttuğunda fark ettim aslında hiç olmadığımı."

"Ben..." diyebildim kendimi zorlayarak. "Hastalık... Tümör..."

"Biliyorum." Gözlerini yumdu. "Biliyorum, sus."

"Nasıl?" diye sordum kendimi zorlayarak.

"On sekizime basmadan Muğla'dan ayrılamadım. Yanına dört yıl sonra gelebildim. Dedeni buldum. Seninle görüşmeme izin vermedi. Annenin katili olduğumu düşünüyordu. Belki haklıydı da, bilmiyorum." Sertçe yüzünü sıvazladı. "Onu dinledim. İki sene boyunca kendimi suçladım. Yüzünü görmeye hakkım olmadığını düşünerek seni uzaktan bile izleyemedim. Üçüncü sene böyle yaşayamayacağımı fark ettim. Üniversiteye hazırlanmaya başladım ve evinin önünden geçip durdum. Sonra deden öldü. Bu sefer karşına çıkmaya hazırdım. Ama dedenin ölümünden sonra çıkan hastalığın beni hazırlıksız yakaladı. Dayanamadım. Bir süre boyunca da hastalığını sindirmeye çalıştım. En sonunda cesaretimi toplayıp karşına çıktığımda ise beni tanımadın. Sen bana değil, bir yabancıya sarıldın."

Bir süre soluklanma ihtiyacı duydum. Nefes alamıyordum. "Eğer tüm bu yaşananlar gerçekse... Şimdi nasıl burada olabiliriz?"

Gülümsedi. Hiçbir şey söylemedi ama ben anladım. Bu iyi miydi yoksa kötü müydü bilmiyordum ama onunla beraberdim. Her şeyi hatırlıyordum ve onun kim olduğunu, benim için ne ifade ettiğini biliyordum.

"Sen..." dedim gözlerimden yaşlar akarken. "Bunca zaman... Burada tek başına mıydın?"

Beni kendine çektiğinde ağlamam şiddetlendi. Kollarını sıkıca etrafıma dolarken "Uzun zamandır değil," dedi. "Yalnızca ölüm anıları saklayana dek."

Son

Ancak onlar için
bir başlangıç


Ölüm Anıları Saklayana Dek (Texting)Where stories live. Discover now